Haziran Yanığı Yağmurlar | Ayşe Dağlıoğlu
geceler bazen ateş böceği olur ne zaman dokunmaya kalksam
yanı başımda nazlanan şımarık kuş yuvasına kabuk tutar
yanık haziranlarımıza çekilmiş kahve serpip
bunca koku arasında seni ayırt edebilmekse yanımıza kalan
bilmem köy yağmurlarıyla sorgulanmak isteyişim
bir memleket Nerval’leşir
kendi çocuğunu hatırlar belki de senin yerine
alyuvarımın içine sığınıp suçların küçükçe başının yastığı kadar beyaşlaşamadan sislere
tahta kapıya karşı başını kaldıramamanın komasında
bekleyiş ufalan bedeni büyütürken
henüz sıska kalabalıklarımızın karnını
ya da
her sütlü çayı öğrendiğim yeni sabahların öksüzlüğünde
sayı boncuklarımın arasındaki mesafe uzadıkça uzar
gelmeyen sözlerinin yerine
harfimin bağışlayıcı kuralını imlâ hatası yapmaktan korkarak uyanırdım
yetişmeyi geciktirdiğin vakitlerimizin temelini sıvarken ve
çatlayan hasret kılcalına üşüşürken kanatlı mavi kelebeklere
bu sefer kan kokmazdı her şeye rağmen
yaprağını eğdirmesine izin vermezdik dişisiyle çünkü
her balçıkta insan devleşir hor görüldükçe
benzediği yüzü oysa heykel de insandır bir yönüyle
acındığıyla ayrılsa da yontuldukça bu yanımız daha çok…
her baba dediğimde bardağın kulpu terler tuttuğum yerden
İçimden tekrar büyümek gelir
Ayşe Dağlıoğlu