Hatırladıklarım Unutmadıklarımda | A.Vasi Köse
Kırıkhan’da bir Hamal Hasan vardı…Yazı: Prof. Dr. Ahmet AtanSabahın ilk aydınlığı ile bakkal dükkânımızın önünü süpürüyordum. Amanos dağından beri akıp gelen suyu kaldırımın üzerine serpiştiriyordum. Ağır soğan, patates sandıklarını kaldıramadığım için sürüyerek dışarı çıkarıyordum. Belimi doğrultarak temaşa ediyordum çevreyi, dinlenmek adına…Amik Ovası tarafına baktığımda, güneşin yükselişi harika görünüyordu… Sulfata ağaçlarının zafer takı gibi süslediği caddenin ortasında güneş, tüm kızıllığıyla bir koca lamba gibi duruyordu… Ve komşu esnaf çocukları da dükkânların kepenklerini tüm güçleriyle açmaya çalışıyorlardı. Şaban, Cafer, Hamza…İlerleyen dakikalarda, Kanatlı Caddesi sakinleri, kendisine has gürültüsüyle hareketlenmeye başlıyordu. Ve ben seyrediyordum, bu dur durak bilmez koşturmacaları… Babamın sebze halinden getirdiği sebze ve meyveleri telaşla tezgâha diziyor, elmaları bez parçasıyla özenle parlatıyordum. Günün sonunu düşünmeye gerek yok, zaten zaman da bulamazsınız kî!!!…Dükkânı artık idare edebileceğimi düşünen babam eve gidiyor ve ben de kendimle baş başa kalıyorum… Disiplin güzel, ama dayatmaya hayır diyorum çocuk aklımla. Tanım getirmeye gerek duymadığım yalnız kalmak, para vermeden en güzel eğlence… Hayaller, sahip olduğumuz en bedava servetimiz… Zengin olmak gibi geniş düşündüğümü hatırlamıyorum ama…Dükkân kapısının önünde dururken, gözüme bir salkım güzel üzüm ilişiyor. Ve ben dayanamıyorum, aldığım gibi, su ile buluşturduktan sonra yemeye başlıyorum… Tam o esnada, bizim dükkânların temel taşıyıcısı hamal Haşan gülümseyerek yanıma geliyor. Ama biz ona “Hambal Haşan” deriz… Kilisli Kurdoğlu’nun fırınından sıcak somun ekmeğini almış yaylana yaylana geliyor. Belli ki yirmibeş kuruşluk bir salkım üzümü ekmek arası yapacak. Bana doğru yönelmiş sempatik gülüşüyle yaklaşıyor. Ama bu gülüşün arkasında o yirmibeş kuruşu almasam daha iyi olur mantığı yatıyor… Bunu hissettiriyor… Ben de biliyorum. Çoğu zaman da almıyorum zaten…Elimdeki bir salkım üzüme bakıyor. Gülüyor… Cömertlik bu ya; Hambal Hasan’a bir çıtıf koparıp alması için elimdeki bir salkım üzümü uzatıyorum… Hambal Haşan da elini uzatıyor… İki parmağı ile bir çıtıf üzüm koparmak için… İçim gidiyor… En güzel üzüm salkımı küçülecek diye… Ben bu düşünceler içerisinde kıvranırken, bir de ne göreyim? Elimde kalan üzüm bir çıtıf… Umutsuzca bakıyorum Hambal Hasan’ın elindeki o güzelim üzüm salkımıma…İçin için sinirleniyorum uyanıklık yaptığı için ama kitabımızda yoktu geri istemek… Yiğitlik bende kalsın diyorum içimden… Halen bilemiyorum ki; Hambal Haşan nasıl bir usta manevrayla elimdeki bir salkım üzümü bir çıtıfa dönüştürmüştü… Ne yapsaydım ki? Hambal Hasan’a; “Tamam Hasan Amca, afiyet olsun” diyorum. Hambal Hasan’ın bu seferki gülümsemesi ise minnet doluydu… Vakarını muhafaza ederek hal dili ile teşekkür ediyordu…Birine oturması diğerinde de üzüm ve ekmeğini koyması için, boşalmış meyve sandıklarını ters çevirdim. O’na rahat yiyebileceği bir ortam hazırladım. Şalvarını gere gere oturdu sandığın birinin üzerine. Eski gazete parçalarından kendisine seyyar bir sofra açtım. Sıcak ekmeğini böldüğünde dumanları hala etrafa yayılıyordu. Önündeki görünen sadece iki dişi ile bir ekmeği ısırıyor, hemen arkasından bir üzüm tanesi atıyordu ağzına…Biliyordum ki Hambal Hasan bizimle mutluydu; biz de onunla…■Hatay Kültür ve Keşif Dergisi, Ağustos 2009 Sayı 30