Günün Kitabı | Ölüm ve Kız | Ariel Dorfman | Duygu Uzel
CAN YAYINLARI
Oyunu izlemedim; bir izleyiciden dinledim. Hayatımın mihenk taşıdır anlatacağım.
Varlığı hayatımı zenginleştiren, en huzurlu uykuları yanında uyuduğum, kendimi hafiflemiş minik bir kız çocuğu gibi hissettiğim tek insandır.
Şili’li yazar Ariel Dorfman’ın kaleminden çıkan oyun Barış Celiloğlu aracılığıyla bize gelmiş.
Bir oyun; sahneden izleyiciye, izleyiciden dinleyiciye aynı etki ve etkilenmeyle geçiyorsa bu eserin başarısını gösterir. Keşke dedim içimden keşke turne olsaydı. Hepimiz, herkes izleyebilseydi oyunu. Bir gün mutlaka izleme şansına sahip olacağımı düşünüyor, umut ediyorum. Emeğinize sağlık.
Gün boyu kulağımdaydı anlatılan oyun. Sahneleri, replikleri hayalimde canlandırmaya çalışırken bir ‘hişt, hişt’ sesi geldi kalemden. Kaleme kulak vermekten başka yapacak bir şey yoktu artık.
Dinlenilen bir oyunun ardında bıraktıkları:
90’lı yılların başında güneş her bir kolunu bir tarafa yaymıştı, ısıtmadığı aydınlatmadığı yer kalmasın istiyordu sanki. Yirmili yaşlarına yeni adım atmış genç bir kadın minibüse binmiş; bayram olmasına rağmen birkaç gün önce girdiği işine gidiyordu. Yeni olduğu belli olan bayramlıklarıyla büyüklerinin yanında heyecandan yerinde duramayan çocukları izliyor gülümsüyordu kendi halinde.
Ne zaman bir araca binse kafasını cama yaslar dışarıda kendisinden bağımsız akıp giden hayata seyirci olarak katılırdı. Belki böyle uzaklaşabiliyordu içindeki can kırıklarından.
Kimi zamanlar bu seyirciliğe o kadar çok kaptırırdı ki kendini, bildiği en uzun hatlarda amaçsız dolaştığı bile olurdu. Yine öyle sıradan bir seyircilikten ibaretti her şey.
Kendi çocukluğuna döndü; bayram coşkusunu sonuna kadar yaşadığı, bayram çocuğu olduğu günlere…
Dalmıştı…
İrkildi…
Arkasından uzanan bir kol yüzünden irkilmişti. Koldan çok, o kolda gördüğü saat yüzündendi yaşadığı irkilme. Son durak yolcusu adam üç kişilik ücreti elden ele geçirmesi için uzatıyordu genç kadına. Önce koldaki saat sonra ses! O ses!
Genç kadın hayatında belki de ilk defa böylesine hissediyordu algı açıklığını. Göremeyenlerin sesleri, duyamayanların görüntüleri nasıl hafızalarında kayıtlı tutabildiklerini o günden sonra daha iyi anlayacaktı.
İrkildi, titredi; midesine nereden gelip çöreklendiği belli olmayan bir kramp girdi. Gözleri adamın kol saatine, kulakları da sesine kilitlenmişti. Kendisinin bile beklemediği bir refleksle arkasına döndü. Şimdi bakışları da kilitlenmişti. Kendi gözlerini göremiyordu ama karşısındaki adamın; ailesiyle birlikte bayram gezmesi için çıkan adamın bakışlarını görüyordu; şaşkın donuk…
Bakışmanın süresi neredeyse bir asra bedeldi.
Hoyrat elli insanlar da bayram kutlayabiliyormuş, aileleri de olabiliyormuş diye geçirdi uzayan an’ın içinde kaybolan genç kadın önüne dönerken…
Aynı minibüsün içerisinde yaşanan bu gerilim binlerce saniyeyi yaşanmışlığından bir şey kaybetmeden, tüm tazeliğiyle birkaç ay öncesinden o güne taşımıştı. Yolcusu değil ama yükü çok ağırdı artık bu aracın.
O ellerin acımasızlığını, sesin deliciliğini düşündü. Bir de her şeyden habersiz bayram sevinci yaşayan o küçük kız çocuğunu…
Son durak ücreti ödeyen adam bir durak sonra eşinin sorularına aldırmadan minibüsten indi.
Hiçbir şey hissetmiyordu genç kadın. Onların arkasından bakarken aklından geçen tek şey vardı; o hoyrat eller bir çocuğu incitmeden sevebiliyor mu?
O gün bayramdı…
Kitap Yorum: Duygu Uzel
Çevirmen: Filiz Ofluoğlu
ISBN: 9789755104638
Dil: TÜRKÇE
Sayfa Sayısı: 76
Cilt Tipi: Karton Kapak
Kağıt Cinsi: 3. Hm. Kağıt
Boyut: 12.5 x 19.5 cm