Günün Kitabı | Büyük Yapıt | Murat Hiçyılmaz
‘BÜYÜK YAPIT’ KİTAP DEĞERLENDİRME: FIRAT ATASOY
“Fırat Atasoy: Evli, kırk altı yaşında, mimar, bir firmada proje müdürü olarak çalışıyor ve gündüzleri yaşıyor.
Fırat Atasoy: Evrende varla yok arası bir yer işgal eden, yaşsız, zamansız, anlamı ve değeri diğerlerinden farksız herhangi bir varlık. Okuyor, düşünüyor ve yazıyor. Varsa, birkaç gerçek kırıntısını arıyor. Ve geceleri yaşıyor.”
Büyük Yapıt’ın kahramanı, kitapta böyle tanıtılıyor. Onun sıradan yaşamını ilginç kılan tek şey; geceleri el ayak çekildikten sonra çalışma odasının karanlık yalnızlığında kendini edebiyat, tarih, felsefe, fizik, kimya, matematik ve diğer tüm düşünsel alanlarda kitaplar aracılığıyla ‘üstün zihinlerde oluşan üstün algılamaların’ keyifli arayışına kaptırması ve bu arada, ‘Paradox’ adlı dergiye yazdığı ‘ayrıksı’ nitelikteki bilimsel yazılar ve kısa öyküler…
“Sonuçta görülüyor ki sevgili okurlarım, bir yönüyle canlılara yaşam veren bir olgu, diğer yönüyle onları yokeden, ölümlerine yol açan bir fenomen olarak karşımıza çıkıyor. Ne çare ki evrensel bir gerçek bu; her şey aynı anda birbirinin zıddı iki durumu içinde barındırıyor: Karşılaştıklarında birbirlerini yokeden tanecik ve karşı tanecikler, tüm madde ve enerji taneciklerinin yapısında görülen dalga-parçacık ikilemi, cisimlerin enerji-kütle eşdeğerliği, sonsuzluk ve hiçlik kavramları, varoluş ve yokoluş, karanlık ve aydınlık, doğru ve yanlış, yalan ve gerçek, yaşam ve ölüm, her şey!”
Yine bu uykusuz gecelerin birinde, çocukluğundan beri yazıp çizdiği defter, bloknot ve dosyaları karıştırırken, dedesinin dedesinden kalma gizemli not defteri geçer Fırat Atasoy’un eline. Osmanlı ordusunda zabit olan, aynı zamanda evinin bahçesinde kurduğu derme çatma laboratuarında garip deneyler yapan ve bir gün aniden ortadan kayboluveren dedesinin dedesiyle ve ondan geriye kalan eski Türkçeyle yazılmış bu kalın defterle ilgili dedesinden ve babasından bölük pörçük bir şeyler dinlemiştir ama, onun neyin peşinde olduğunu ve neden ansızın yokoluverdiğini, kimse tam olarak açıklayamamıştır hiçbir zaman…
Kendi yaşamıyla büyük dedesininki arasında ilgi çekici paralellikler kuran Fırat Atasoy, bu defterde neler yazılı olduğunu merak eder ve defteri günümüz Türkçesine çevirmesi için Edebiyat Fakültesi’nin Osmanlıca Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışan -ve aynı zamanda Fırat Atasoy’un Paradox dergisinden tutkulu bir okuru olan- Zeynep Baylan’a gönderir.
Büyük dedenin not defteri “büyücülerin, rahiplerin, şamanların, velilerin, pirlerin, filozofların, seçilmişlerin ve erginlenmişlerin en yücelerinin taa eski zamanlardan beri çok iyi bildikleri ve kıskançlıkla sakladıkları en önemli gizemlerden biri, belki de en ulaşılmaz sır” olan ‘Büyük Yapıt’ hakkındadır.
Artık Fırat Atasoy için bu sırrın peşinden koşmaktan başka bir seçenek kalmamıştır…
“Anlamak evreni, muhteşem bir duyguydu; anlatmak ise, tanrısal bir eylem!..”
Evet, Murat Hiçyılmaz’ın romanı böyle bir eksende; en anlaşılmaz bilimsel teorilerden tarihin en karmaşık gizemlerine, ölüme ve yaşama dair en çarpıcı fikirlerden cinselliğin en mahrem noktalarına değin, bambaşka yol ayrımlarından geçerek gelişimini sürdürüyor. Sonu ise çok sürprizli. Okumadan tahmin etmek imkansız…
“Ve ‘Büyük Yapıt’a ulaşma yoluna koyulan, imkansız hayallerin peşine düşmekten korkmayan cesur yolcu, yaptığı bu uzun yolculuğun aşamalarında, maddenin içinde varolan evrensel gücü ortaya çıkartmaya çalışırken, kendi içindeki saf ve yalın gerçeği, aklın ve duyuların algılayabildiğinin ötesini ve her şeyin başlangıcı olan Büyük Patlama anında tek bir noktadan çıkıp dağılarak her yana saçılmış olan ‘Ana Madde’yi, yani ‘Evrenin Ruhu’nu da keşfedecektir…”
Murat Hiçyılmaz, edebiyatın günümüzde bir yol ayrımına vardığı kanısında:
“Yirmibirinci yüzyıl birçok şeyi geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde kökten değiştirdi. Elektronik devrelerin ve sağanak gibi yağan iletişim dalgalarının bağımlısı olan insanoğlu, dondurulup paketlenmiş ve mikrodalga fırında yarım dakika içinde pişirilip yenmeye hazır hale gelen yiyecekler benzeri ‘beyinsel gıdalar’ talep ediyor artık. İşte, yozlaşmaya ve sıradanlaşmaya çok müsait bu döngüyü kırabilmek için, ‘böylesini ancak bir kitapta okuyabilirdim’ dedirtecek eserler üretilmeli. Bu gaye için her türlü sınır sonuna kadar zorlanmalı ve edebiyatın tüm olanaklarından olabildiğince yararlanılmalı…” diyor.
Büyük Yapıt, yazarın bu yaklaşımı sonucu ortaya çıkan bir yazın denemesi. Çaprazlama gelişen bir roman kurgusu içinde kısa ve uzun öykülerden, bilimsel ve felsefi makalelerden, esrarlı metinlerden, şiirlerden ve hatta ‘okuyucu mektupları’ndan yararlanılmış. Bir bölümde evrenin oluşum anı anlatılırken, bir sonraki bölümde mistik kavramlar tartışılıyor ve hemen ardından, erotizmin sınırlarını zorlayan bir bölümle karşılaşıyorsunuz. Bir anlamda, okuyucu da kendince bir okuma serüveni yaşıyor roman boyunca.
Özetle, Murat Hiçyılmaz bu eseriyle yoğun, yorucu ve tekdüze hayatımızın ortasında, ilgisini azıcık farklı bir yöne doğru kaydıran oldukça sıradan bir insanın yaşadığı olağanüstü bir deneyimi paylaşma imkanı sunuyor bizlere. Kendi kafasını meşgul eden rengarenk fikirlerin, bunlarla pek tanışıklığı olmayan başka insanların kafalarına da az buçuk bulaşmasını sağlayarak… Şaşırtarak, heyecanlandırarak, bilgilendirerek, düşündürerek…
Ve çokça sorular sormamıza neden olarak…
“Bunu bir sohbet olarak kabul edin aramızda; sıcak ve samimi, anlamlı ve faydalı… Ama fazlaca kaptırmayın kendinizi. Benim her şeyi bilmem mümkün değil tabii!.. Ulaştığım veya ulaştığımı zannettiğim minicik gerçek kırıntılarını aktarıyorum sadece. Ve unutmayın ki, sizlerin beyinleri de ulaşılmayı bekleyen nice gerçek kırıntılarıyla dolu.
Öyle değil mi?..
Düşünün bir.”
…