Günün Kitabı | 12 Eylül’de Öğrenciydim | Hüdaverdi Doğanlı
Kitap,Tanıtım Bülteninden…
Dört ay aradan sonra ikinci kitabım “12 Eylül’de Öğrenciydim” ile karşınızdayım.
Kitabımız 25 Ağustos Çarşamba gününden itibaren okuyucusu ile buluşacaktır.
Okuyucular kitaba internet satış noktalarından, kitapçılardan ya da bizimle iletişimle geçerek imzalı olarak edinebilirler. Konusu 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi olan kitap, gerçek olayların roman tarzında kurgulanmış bir sunumudur. Kısaca içerikten alıntılar:
Türkiye’nin zor yıllarıydı, “Kayıp Yıllar” denilebilir belki, ama “Kayıp Gençlik” ifadesini kabul etmiyorum. Kurtuluş için TSK’nin yönetime el koyması algısı yaratıldı. Toplum Mühendisliği tekniği ile algı oluşturulup kamuoyu desteği sağlanarak 12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi yapılmıştır.
Ülkenin dört bir yanından alevler yükseliyordu; aydınlarımız, diplomatlarımız, işçilerimiz, öğrencilerimiz, tanıdıklarımız, tanımadıklarımız, ülkemiz insanlarıydı yükselen alevlerde can verenler. Sağcı, solcu diye tanımlansa da, hepsi de bu ülkenin sevdalısıydı; çok seviyorlardı bu ülkeyi, canlarından bile çok. Her ne kadar “kahrolsun faşizm! Kahrolsun komünizm! “diye bağırıyorlarsa da; hepsinin de ortak söylemi aynıydı: Emperyalizm.
Bizlere öğrencilik yıllarımızda “oturup derslerinize bakın, memleket meseleleriyle ilgilenmek sizin neyinize!” diyen büyüklerimiz; siyasi olgunluk dönemlerinde bizim çocuklarımıza öğüt veriyorlardı: “Her şey dersten ibaret değil, biraz da memleket meseleleriyle ilgilenin!” diye. Biz o olgunluğa öğrencilik yıllarımızda ulaşmıştık; derslerimize de baktık, memleket meseleleriyle de ilgilendik. Çocuklarımıza da “Birbirinizle kavga etmeyin, birbirinizi sevin; ama en çok da bu ülkeyi ve halkını sevin!” dedik.
ÖNSÖZ
12 EYLÜL’DE ÖĞRENCİYDİM
1970’lerin sonu 1980’lerin başı Türkiye’sinde yaşanmış olayları, o günün atmosferi ve duygularıyla bugünün akıl süzgecinden geçirilerek yapılmış bir sunumdur. Kitapta olayların merkezinde bulunan bir gencin yaşanmışlıkları, gözlemleri ve duyumları ile basında geçen bilgiler yer almaktadır.
12 Eylül dönemine ait yazılmış kitaplarda konu çok farklı boyutlarıyla ele alınmıştır. Ayrıca yaşanmış bir yargı süreci de vardır. Bu kitapta, amacı sadece ve sadece okumak olan dar gelirli aile çocuklarının karşılaştığı olaylar, çözüm için gösterdikleri çabalar, darboğazlar ve çıkmazlar bütün çıplaklığı ile ortaya serilmektedir. Dönemin gençlerinin birbirleri ile kavga eden, sorumsuz ve sorunlar yaratan bir grup olarak gösterilmeye çalışılmasının aksine, böyle olmadıkları anlatılmaya çalışılmaktadır.
12 Eylül 1980 askeri darbesi esnasında öğrenci olan gençler hem derslerine odaklanmış, hem de memleket meseleleri ile ilgilenmiştir. Bir kısmı “”Kahrolsun Amerika!” derken, bir kısmı “Kahrolsun Rusya!” diyordu, ortak sloganları “Kahrolsun Emperyalizm!” idi. Sağcısı ile solcusuyla onların ortak sevdasıydı memleket sevdası. Kendi sevdaları ulu orta açıklarda olmazdı zaten. İzlediği bir filmin içinde ya da dinlediği bir müzik parçasının melodisinin aralarındadır onların açık edemediği kendi sevdaları.
O dönemin gençleri şimdinin 60-70 yaş aralığı ihtiyar delikanlıların sorumluluk bilinci ortak paydalarıdır. O günün Türkiye’sindeki yetişme koşulları, aile yapıları, eğitim sistemi, baş sıraya yerleştiriyordu “sorumluluk bilincini”. Onları incitmeyin, kırıp örselemeyin; zaten çocuklukları ayrı bir mahzunluktu, gençlikleri ise ayrı bir eziklik ve örselenmiş geçti. Orta yaşlarında da kendilerini kurtarmadan çoluk çocuk derdine düştüler; sonra ebeveynlerinin sorunları, şimdi ancak sıra geldi kendilerine zaman ayırmaya…
Şimdi onların kimisi kronik yaş grubunda evden çalışıyor bencileyin, kimisi 65 yaş üstü korunması gereken grupta, kimisi emekli, kimisi çalışıyor, kimisi iş kurmuş insanları çalıştırıyor aş ekmek edinmesini sağlamak için, kimisi çocuklarını koruyor madden manen, kimisi torunlarını koruyor uzak diyarlara gitmecesine, kimisi sokak hayvanlarını koruma derdinde, kimisi doğayı korumak adına aktivist olmuş, kimisi STK’larda çalışıyor demokrasiyi koruma derdinde, kimisi siyasete atılmış devleti koruma derdinde, kimisi koruma derneklerinde yer almış korunacakları korumak için…
Onların hepsinin ortak yanı memleket sevdalısı oluşlarıdır. Onlara “kayıp gençlik”, “iyi yetişmediniz!” diyenlere cevaptır: Bizler kayıp gençlik değiliz! Kaybolmayan değerlerin koruyucusu ve teminatıyız biz. İyi yetiştik ve çok iyi yetiştirildik; her türlü şartlar namüsait olmasına rağmen. Mezunların her biri, kendi alanının en iyisi olmuş; liyakat kriteri ile çok büyük sorumluluklar alınan görevleri başarıyla yürütmüşlerdir. Ailesine, çevresine ve ülkesine değer katan bireyler olmuşlardır. Şu an en küçüğü bizim dönem olan, altmış ile yetmiş yaş aralığındakiler hala efsane olmaya devam etmektedirler, tarihe meydan okurcasına…
Hiçbir ideolojik grubun uç noktasında yer almamış, yıkıcı ve bölücü terör gruplarıyla ilişkisi olmamış, memleket meseleleriyle ilgilenmiş ama derslerini de ihmal etmemiştir. Olayların genel akışı içerisinde okulunu bırakan, yaralanıp sakat kalan, ölen, hapse düşen, disiplin suçuyla okuldan atılan, süresinde bitiremeyen öğrencilerin tarih önünde topluma kendisini anlatma belgesidir bu kitap.
“Kayıp gençlik” “sizler iyi yetişmedeniz” diyen o dönemin büyükleri olduğu gibi, şartları zorlayarak bizlerin eğitimden ve ortamdan kopmamamız için gayret eden büyüklerimiz de vardı. Bu değerli büyüklerimiz: Babalık yapan hocalarımız, okulumuzdaki personel, ev sahibimiz, komşularımız, ağabeylik yapan polisler, buzdolabımız olmadığı ve paramız o kadarına yettiği için yüksünmeden 100 gram kıyma çeken kasaplar, sınav dönemlerinde çorba fiyatına üç kap bol kepçe yemek ve sınırsız ekmek veren lokantacılar, daha niceleri… Hayatımıza dokunan herkese” teşekkür ve helalleşme belgesidir bu kitap.
Bizlerin bir kısmı gitti ebediyete, kalanlardan kimimiz o dönemi ve sizleri anlatıyor gelecek kuşaklara dili döndüğünce, kimimiz de yazmaya çalışıyor bencileyin. Anlatılanları dinleyin; yazılanları da okuyun o günlere dair. Aramızda hainler de vardır kuşkusuz, varın siz de onları görmeyiverin. ” O iyi insanlar o güzel atlara binip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.” diye anarsınız büyük ustanın bu güzel betimlemesiyle.
Hüdaverdi Doğanlı