Dolar 35,6195
Euro 36,9359
Altın 3.116,45
BİST 10.070,00
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Açık

Günün Hikayesi/ Papaz Dimitri’nin Torunu Eleni

13.01.2025
39
A+
A-
Günün Hikayesi/ Papaz Dimitri’nin Torunu Eleni

     1900’lü yılların başında, Eleni adında, Datça’nın Sındı köyünde güzel bir Rum kızı yaşıyordu.

Papaz Dimitri’nin torunuydu, Eleni.
Gönlünü yakışıklı bir Türk delikanlısına kaptırmıştı. Sındılı Osman’a. Osman’ın da gönlü ondaydı. Çocuktan aşıktılar birbirlerine ama. Zaman kötü zamandı. Bir gavur ile bir Türk evlenemezdi o yıllarda.
O yıllar savaş yıllarıydı. Osmanlı imparatorluğu’nu parçalamak için uğraşan emperyalist ülkeler yüzlerce yıl kardeşçe yaşayan Türk ile Rum’un arasını açmıştı. Birlikte gülen, birlikte üzülen iki toplum yavaş yavaş birbirlerine düşmanlaştırılmıştı.
Bu yüzden Eleni ile Osman’ın aşkı, imkansız aşktı. Osman evlilik çağına gelince Türk kızı Hesna ile nikahladılar. Davul zurna ile kutladılar, Eleni kahrolmuştu, o gece hiç uyumamıştı.
Sabah gün ağarır ağarmaz “marya başı” denilen eşarpla saçlarını kapamıştı. Marya Başı müslüman kadınların başörtüsünün benzeriydi.
Günler ayları, aylar yılları kovaladı. Datça insanı tarlada, bahçede karnını doyurmaya çalışırken, emperyalist güçler dünyayı paylaşıyordu. İngilizler Saros Körfezi’ne dayanmıştı. Çanakkale’den geçip İstanbul’u işgal edeceklerdi.
Osmanlı İmparatorluğu Almanya ile birlikte savaşa girmişti. Ülkede seferberlik ilan edilmişti. Çocuklar ihtiyarlar hariç bütün erkekleri askere almışlardı. Bizim Osman’ı da. Datça’da hemen hemen her erkek artık askerdi.
Koskoca yarımadada erkek sayısı parmakla sayılacak kadar azalmıştı. Reşadiye nahiyesinde çocuk, ihtiyar, sakat sadece 14 erkek kalmıştı. Savaşa giden yıllarca dönmüyordu. Çanakkale’den Filistin’e cepheden cepheye koşuyorlardı.
Yıl 1916’ydı. Aylardan Temmuz. Osmanlı sarayından emir geldi. Osmanlı askerleri Alman emperyalizminin çıkarlarını korumak için Galiçya’da Ruslarla savaşacaktı.
Sındılı Osman da. Yıllarca Çanakkale’de savaşmıştı. Şimdi uzaklarda bir yerde, başka bir ülkenin toprağında azraille dans edecekti. Piyadeydi Osman. Süngüyle savaşanlardandı.
Bir trene bindirdiler. Vagonlar tıka basa doluydu. Osman gibi yüzlerce asker, hiç bilmedikleri diyarlarda ölüme gidiyordu. Uzunköprü, Karaağaç, Filibe, Sofya, Niş, Belgrad derken cepheye ulaştılar. Cehennem gibiydi Galiçya.
Almanlar en ölümcül cephelere Osmanlı askerini sürüyordu. Galiçya’da ölüm kol geziyordu. Azrail yorulmak bilmiyordu. Çanakkale’de vatanı savunanlar, burada Almanlar’ın kazanması için ölüyordu. Top atışları, mitralyöz kurşunları altında Osman ve kaderdaşları süngüyle hayatta kalmaya çalışıyordu.
O günlerde Datça’yı da bir salgın hastalık sarmıştı. Eleni’nin annesi ve babası bu hastalığa dayanamamıştı. Eleni yetim kalmıştı. Teyzesinin evine sığınmıştı. Galiçya’da aylarca sürdü savaş. Aynı güneşin altında, aynı havayı soluyup, aynı suyu içen insanlar, birbirlerini hiç tanımamalarına rağmen, üstlerinden gelen emirlerle birbirlerini acımadan öldürüyordu.
Savaşın kanunu buydu. Öldürmeyen ölürdü. Osmanlı askerleri 15 binden fazla kayıp vermişti. Osman defalarca ölümle burun buruna gelmiş ama şansı hep yaver gitmişti. Çanakkale’deki gibi nice kurşunlardan, top mermilerinden kurtulmuştu.
Ama bir gün. O kahrolası gün, bir şarapnel parçası bir ayağını söküp diz üstünden aldı. Osman bir tarafa, kopan bacağı bir tarafa savruldu. Kanlar içinde feryat ederken, bir arkadaşı imdadına koşup, sırtladı. Hemen savaş alanından çıkardılar Osman’ı. Yarasını temizlediler, sardılar, sarmaladılar. Günler sonra da taburcu ettiler.
Bir baston sayesinde ayağa kalkmıştı Osman. Çünkü o artık topal Osman’dı. Çürüğe çıkardılar, Datça’ya geri yolladılar. Bir bacağını Galiçya’da bırakarak döndü ata toprağına Osman. Gazi ünvanı almıştı ama devletin verdiği rapor “çürük”tü. İş göremez durumdaydı.
Bir elinde baston, sendeleye sendeleye yürürken kim iş verirdi ki ona. Badem, zeytin silkemezdi. Tarlada, bahçede çalışamazdı. Dağ tepe keçi otlatamazdı. Peki ne yapacaktı? Ailesini nasıl doyuracaktı? Bunları düşünüp çare ararken, karısı Hesna çocukları alıp Osman’ı terketmez mi? Artık sadece topal değil, yapayalnız bir adamdı Osman. İtten aç, yılandan çıplaktı.
Savaş büyük yaralar bırakmıştı geride. Rumlar’ın çoğu atalarının yüzlerce yıl yaşadığı Datça’yı ağlaya ağlaya terketmek zorunda kalmıştı.
Rumlar gidince bir çok iş artık yapılmıyordu. Değirmencilik mesela. Yarımadadaki yel ve su değirmenlerini hep Rumlar işletirdi. İnsanlar buğdaylarını o değirmenlerde una çevirirdi. Oysa şimdi değirmencilikten anlayan kalmamıştı.
İşte bu gerçek, belki de topal Osman için bir şanstı. Rumlar’ın bıraktığı bir un değirmenini düşük fiyatla satın aldı. Kendisine yardımcı ararken, çocukluk aşkı Eleni gelmez mi? Sarıldılar birbirlerine.
Osman ayağı koptuktan sonra sadece yatarken bastonu bırakmıştı. Eleni’ye sarılırken de bıraktı. İki eliyle Eleni’yi kucakladı. Eleni artık onun dengesiydi. Birlikte yaşayıp, birlikte çalışacaklardı. Un değirmeninden ekmeklerini çıkaracaklardı.
Çalıştılar. Gece gündüz durmadan çalıştılar. İyi para kazandılar. Betçe’nin en zenginlerinden oldular. Artık acı günler geride kalmıştı. Şimdi mutluydular.
Ama bir gün Osman’ı terkeden nikahlı karısı Hesna çocuklarla birlikte çıkıp geldi. Osman şaşırmıştı. Ne yapacaktı? Kabul etse Eleni’yi kaybedebilirdi. Etmese çocuklarını.
Kara kara düşünürken Rum kızı Eleni girdi devreye. “Çocukların hatırı var, aç kapılarını ailene, hepimiz burada yaşayıp gideriz işte.”
Açtı değirmenin kapılarını Osman ailesine. Hep birlikte değirmende yaşayıp gittiler. Ve bir bir bu dünyadan göç ettiler.
Derler ki, Rum kızı Eleni, Lozan anlaşmasından sonra doğup büyüdüğü vatan topraklarında ölmek için kerhen Müslüman oldu. Ama aslında ölünceye kadar dedesi Dimitri’nin dinine sadıktı. Öldüğünde ağlayanı çoktu. “Cavur Nine” diyorlardı ona.
Müslüman mezarlığına gömüldü. Ya topal Osman? Acı, hüzün, ayrılık dolu yaşamında hoş bir seda bırakıp gitti. Bugün Datça İskele Mahallesi’ndeki eski mezarlıkta yatıyor. Torunları hala yaşıyor.

Fotoğraf, yapay zeka ile oluşturulmuştur. Kemal Hammer

Not: Bu öykü gerçek kişi ve olaylardan Yekta Kolcu’nun bilgileri ve Yusuf Ziya Özalp’in yazılarından esinlenerek kurgulanmıştır.

(alıntı)

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. https://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   https://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

Okey Oyna ankara chat istanbul chat