Günün Hikayesi | Bir Çift Üveyik | Mehmet Şirin Aydemir
(ÖYKÜ)
Hızlanan yağmurla birlikte adımlarını sıklaştırdı. Kıyamet kopsa umurunda değildi.
“Ne olursa olsun karanlık çökmeden bir an önce kardeşim Murat’ı bulmalıyım. Annem onu bana emanet etti.” dedi Ali, nefes nefese kalmış, kalbi hızla çarpıyordu.
“Allah’ım,” dedi, “Her zaman dualarımı kabul ettin, ne olur bu duamı da kabul et. Kardeşim bulunsun söz veriyorum sana, üvey babamdan dayak yemek pahasına da olsa bir günlük yevmiyemi pazar sokağında dilenen amcaya vereceğim.”
Ali on üç yaşındaydı, annesi üvey babasıyla yaptığı evliliğin üçüncü yılında amansız bir hastalığa yakalanmış, genç sayılabilecek bir yaşta ölmüştü. Alkolik üvey babası çalışmıyor, Ali’yi okuldan almış, araba tamirhanesine vermiş, onun parasıyla kıt kanaat geçinmeye çalışıyordu.
Eğer Ali’nin çalışıp eve getirdiği para olmasa beş yaşındaki kardeşi Muratla birlikte sokağa atması işten bile değildi. Çalıştığı araba tamirhanesinde ustasından yediği dayaktan kol saati de nasibini almış, birkaç yerde camı çatlamıştı, hem çatlaklardan hem de üzerine düşen yağmur damlalarından camın altındaki rakamları zor seçebiliyordu.
“Saat yediye mi geliyor yoksa, evet evet yediye geliyor.” dedi.
“Ne olur karanlık çökmeden kardeşimi bulabileyim.” dedi.
Ne ustasından ne de günaşırı üvey babasından yediği dayak kardeşinin kaybolması kadar canını yakmamıştı. Üvey babasının ise Murat’ın kaybolması umurunda değildi. “
“Bırak o haylazı, nereye giderse gitsin. Hem fena mı, masrafımız azalmış olur.” diyor, yine zil zurna sarhoş, sofadaki yaylarının çoğu kırık yarı çökük her hareket ettiğinde gıcırdayan kanepenin üzerine uzanmış, ne dediği anlaşılmayan sözcüklerle mırıldanıp şarkı söylüyordu.
Sonbaharın soğuğa yakın serin havasına rağmen üstü yağmurdan, içi terden sırılsıklam olmuştu.
Ali’nin. Birden içine bir umut ışığı doğdu; biraz ferahladı.
“Evet ya, neden daha önce aklıma gelmedi?” dedi. Evlerinin üç sokak ötesindeki ayakkabı tamircisinin kulübesinin hemen yanında baktığı kedi yavrulamış, Murat hemen hemen her gün gider, yavrulardan en beğendiği yarı siyah, yarı beyaz desenli olanla biraz oynar eve geri dönerdi, belki yine ordadır umuduyla kendini biraz avuttu, ama avuntusu kısa sürdü.
Yavru kedilerin yanına vardığında kardeşinin sevdiği yavrunun dışında bütün yavrular büyük bir kartonun içinde uyuyorlardı. Yoksa yavru kediyi de köpek mi kaptı? diye içinden geçirdi.
Ne kardeşim var ne de kedisi, diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Bir sokak öteden hıçkırığı duyuluyordu. Neden bu defa duam kabul olmadı Allah’ım neden, dedi. Sonra aklına bir fikir geldi. Hemen okulun arkasındaki polis karakoluna haber vermeliyim ancak onlar kardeşimi bulmaya yardımcı olurlar, diye iç geçirdi. Var gücüyle karakola doğru koşmaya başladı. Yağmur etkisini kaybetmiş, güneş hafiften bulutların arasında utangaç bir gelin gibi biraz yüzünü göstermiş olsa da karanlığın çökmesine çok az zaman kalmıştı.
Karakola vardığında neredeyse bütün gücünü kaybetmiş ve soluk soluğaydı. Polis amirine kardeşinin öğleden beri kaybolduğunu, hiçbir yerde bulamadığını gözyaşları içinde anlattı. Polis amiri hemen ekiplere, en yakın yerlerden başlayarak aramalarını emretti. Ekipler aramaya çıkarken Ali biraz sakinleşmiş, kardeşinin bir an önce bulunması için içinden dualar ediyordu.
Annesinin öldüğünü, üvey babasının ve ustasının dayaklarını anlatı. Amir, kardeşi bulunduğu takdirde kendisiyle beraber çocuk esirgeme kurumuna vereceğini, hem kendinin hem de kardeşinin çocuk esirgeme kurumu tarafından okutulacağını, daha iyi bir geleceklerinin olacağını, hem üvey babasının, ustasının dayaklarından da kurtulacağını söyledi.
Ali, buruk bir sevinç yaşamış olsa da onu asıl sevindirecek şey kardeşinin bulunmasıydı. Polis amiri hemen memurlara emir vererek ekip otosuyla Ali’yi de yanlarına alarak üvey babasını Ali’nin ve kardeşinin nüfus cüzdanlarını alıp getirmelerini söyledi.
Ali ile polisler eve vardıklarında üvey babası o kadar çok içmişti ki koynunda alkol şişesiyle birlikte kanepenin üzerine sızıp kalmıştı.
Ali, kardeşi Murat belki eve dönmüştür diye hemen evin bütün bölümlerine hızlıca baktı, ama nafile Murat’tan eser yoktu. Artık tek umudu kardeşini polislerin bulmasıydı. Kendisi ile kardeşinin nüfus cüzdanını aramaya koyuldu. Nereye sakladığı aklına gelmiyordu. Kardeşiyle beraber koyun koyuna yattıkları yatağın altına baktı yoktu, annesinden kalma komodinin çekmecesinde de bulamadı. Bir bakmadığı yine annesinden kalma gardırop kalmıştı. Gardıroba doğru hamle yaptı ki bir yavru kedi miyavlaması duydu. Kulak kabarttığında sesin gardıroptan geldiğini fark etti. Gardırobun kapısını açtığında sevinçten havalara uçtu! Kardeşi Murat ile sevdiği yavru kedi koyun koyuna uyuyorlardı.
Murat yine her zamanki gibi sevdiği yavru kediyle oynamaya gitmiş, yavru kedi peşini bırakmayınca alıp eve getirmiş, üvey babasının korkusundan gardırobun içine saklanmış, abisinin işten gelmesini beklerken uyuyakalmıştı.
Kardeşini dürttü Ali, gözlerini açınca öyle bir sarıldı ki kardeşine, hiçbir zaman bu kadar sıkı sarılmamıştı.
Allah’ım, özür dilerim. Bu defa duamı kabul etmeyeceğini sanıyordum. Özür dilerim yine duamı kabul ettin….
uraya yazınız