Farazi Dualar | Yusuf Gökbakan
Bu bir biat
Farkına vardı bile çoktan
Yalın ayak, kahve renkli sülünler
İçinde medyum kısssalar barındıran…
Bu bir rica gözlerine
Aşkın sapandan marazi fırlayışı,
Ricatı uzadıkça uzayan bir şehre.
Gergin halatlar
Gerilmiş bulutların patlayışı iffetle..
Bu bir hayrat, aracısız melhem
Bir nevi afaki beklenti meçhulden
Bir kürsübaşı;
Akşam akşam yağıyor titreyişler,
Karışıyor bir ud kirpiklerime
Dudağım ne fısıldıyor öyle
Belki bir yalvarışı.
Askıya asılı bir derviş ceketi
Mora çalan gölgelerin raksı belli belirsiz
Var da yoksun mızraplarda
O mızraplar ki verir ahengi
Usanca batmış yuvarlı aynalara.
Bu bir ukba , rest cıngarı ufka
Ya hu; yarılası karanlığa
Ya muin; derman aşkınlığa
Saçlarını koyuyorum masaya
-Küt kesilmiş-
Sandalyede yalnız gözlerin kalıyor
Utanıyor tarak ondan evvel seyyah
Kıbleler değişiyor aşkta bir muştuyla
Bir muammayla çözülüyor esrar
Dönüyorum arka üstü
Yüzün değiyor yüzüme;
Yüzüm doluyor özüne .
Yüz kere vuruyor avcıyı ceylan ah!
Avcı fazla berhudar her kurşunda.
Mağrurluğu geçemiyor yine de ceylanın,
Güzelliğinin önüne;
Güzel gülümsüyor çirkin avcı.
Sonra kesiliyor fasıl.
Fasıla vermeyen bir çan sesi..
Adımlar birleşmeden,
En kötüsü buluşmadan eller,
-oysa deliresiye tutuşmak isterken-
Buluyor yetim çocuklar hüznüyle bizi,
Bükülü boynuyla pus bir veda;
Her rengi dökülüyor tuale
Yüzlerce tonda.
Koluna takıyorum en viran gidişimi,
Bir aşk oluş onuru bırakıyorum sana
Sen bende kalıyorsun zaten
Karıştığımda sislerin kucağına.
Sus pus kalışın bile çığlık çığlık sevda:
Bu bir ifrat; farazi dualarda…
YUSUF GÖKBAKAN