Evler Bize İçinde Yaşayan İnsanları Anlatır | Tamer Dursun
O evler, insanların ruh hallerini, kendilerini nasıl hissettiklerini ve aile içi iletişimi anlatır.
Oldum olası, aşırı düzenli ve derli toplu evler bana korkunç gelir. Ne vakit böyle bir eve girsem, içimden “Burada hayat belirtisi yok.” derim.
Koca koca koltuklar, itinayla koltukların üstüne konulmuş yastıklar, işlemeli danteller, boy boy sehpalar, milimetrik hesaplanmayla yerleştirilmiş vazolar, vazoların içindeki plastik çiçekler, yıllardır vitrin raflarına hapsedilmiş bardaklar, tabaklar. Her şey o kadar tertiplidir ki, ben her defasında boğulur gibi olurum.
Evler bize içinde yaşayan insanları anlatır. O insanların ruh hallerini, kendilerini nasıl hissettiklerini ve aile içi iletişimi anlatır.
O eve keder mi vardır yoksa mutluluk mu?
Yalnız mıdır insanlar, yoksa yanlış mı?
Sarılırlar mı birbirlerine?
Konuşurlar mı, dertleşirler mi?
Küsmüşler midir, yoksa yeni mi kavuşmuşlardır?
Sevgi var mıdır o evde? Umutsuz mudur artık anne, baba, çocuklar?
Herkes uzak mıdır birbirine?
Kaçının kalbi kırıktır ve kaçının ruhu çoktan kapıyı çarpıp gitmiştir de, geriye sadece et ve kemik yığını kalmıştır?
Evler bize içinde yaşayan insanları anlatır.
Bir fotoğraf, bir dantel ya da bir bardak, defter, havlu…
Masanın dibinde unutulan oyuncak, koltuğun kenarına düşen toka, camın kenarındaki çiçek, yatağın uzundaki kitap, masadaki ilaç kutuları, oturma odasındaki battaniye. Evlerdeki eşyalar bizimle konuşur. Evde yaşayanların hüzünlerini, sevinçlerini, hastalıklarını, özlemlerini, kaygılarını, pişmanlıklarını anlatır.
Meselâ, elbise dolabının kapaklarını açarsınız. İç çamaşırlar dahil her şey ütülenmiştir ve hepsi jilet gibi üst üste dizilmiştir. En ufak bir kırışıklık, karışıklık yoktur. Belki de, bu size belki de mutsuz bir ev kadınının yalnızlığını anlatır. Ya da, kapının önüne yığılmış ayakkabılara takılır gözünüz. Özel bir gündür belki. Belki düğün dernek doğum günü vardır. Ya da ölü çıkmıştır evden. Başsağlığı için gelinmiştir.
Meselâ, evin ışıkları erkenden kapatılır.
Erkenden yatağa gidilir.
Ses seda çıkmaz evden. İçeride, usulca nefes alıp veren ve yaşar gibi yapan insanlar vardır. Onların gelenleri gidenleri yoktur. Kapıyı açarken ve kapatırken bile ürkeklerdir.
Sonra, bir evden müzik sesi gelir.
Gülüyordur insanlar.
Dün dans etmişlerdir, bu akşam şiir okuyorlardır.
Kızının saçlarını örüyordur baba.
Anne oğluna masal anlatıyordur.
Saç fırçası vardır banyoda ve yatağın kenarında masal kitabı.
Öfkelidir bazı evler. Kapılar çarpılır, gürültü eksik olmaz, apartman merdivenlerinden inerlerken, ayaklarını vura vura inerler. Yüzleri gülmez, kıyafetleri, yemekleri, mobilyaları hep asık suratlıdır.
Bazı evler pahalıdır. Öyle pahalıdır ki, insan içinde kendini ucuz hisseder. Kullandığı çamaşır makinesine, elektrik süpürgesi ya da televizyona, yanında yaşadığı insanlardan daha saygı ve hürmetle yaklaşır. Aman, sakın bozulmasın dünya paraya alınan kahve makinesi ve kırılmasın antika vazo.
Yorgundur bazı evler, yaşamaya mecalleri yoktur.
Küstür evler, konuşmaz,
Yaşlıdır evler, ölümü bekler.
Hapishaneye benzer evler de görüyorum, hastaneye benzer evler de. Evler var, içinden hep bir cenaze kalkar gibi. Evler var, her gün düğün dernek içinde.
Evler bize içindeki insanları anlatır.
Duvar hangi renge boyanmıştır, üstüne neler asılmıştır? Perdeler, sandalyeler, koltuklar ne renktir? Kitap, dergi var mıdır evde? Banyodaki diş fırçaları, havlu ve sabun…Balkonlar bakımsız mıdır yoksa rengarenk çiçekler, saksılar, tabure ve kuş yemi…
Girdiğim evlerde yaşam belirtisi ararım, yaşanmışlık ararım.
Sandalyeye asılmış bir hırka olsun ya da kapının arkasında ceket. Yarım bırakılmış tavla, çay bardakları, kalem, kağıt masada ya da fotoğraf albümleri raflardan birinde.
Burnuma ıhlamur kokusu gelsin, kurufasulye pişirilmiş ve biraz önce yemekten yeni kalkılmış olsun. Ders notları bir kenarda ya da zarfa konulmamış bir mektup.
Duvardaki tablo tozlu, kapının ardındaki temizlik malzemeleri, balkonda asılı çamaşırlar, buzdolabının kapağına iliştirilmiş küçük ve sevgi dolu sözler…
Çocuklar oynamış ve ortalığı dağıtmış olsunlar.
Sonra kedi olsun, köpek olsun. Varsın, sağda solda tüylerine kıllarına, oyuncaklarına denk geleyim.
Dağılsa da, kirlense de, kırılıp dökülse de, doya doya yaşansın evlerde.
Girdiğim evlerde insana dair bir şeyler ararım.
Oldum olası aşırı düzenli ve derli toplu evler bana korkunç gelir. Ne vakit böyle bir eve girsem, içimden “Burada hayat belirtisi yok.” derim.
***
Özünüze rast gelesiniz.
Sevgiyle…
t a m e r d u r s u n