Duygular Ölmeli, Öldürülebilmeli! | Özgür Macit
Dünyanın en güzel, en büyük ve en mütevekkil şehri… Şehirde park, parkta insanlar… İki genç İstanbul’un zehirli havasına, içlerine körüklemesine çektikleri sigara dumanını üflüyorlar.
– Aşk diyorum, diyor genç kız, nasıl bir şey olmalı ki insanlar bir ömür boyunca peşinden koşabiliyor?
– Bana kalırsa bedensel bir istek daha çok. İçimizde var olan, oysa birçoğumuzun tanımak istemediği, birlikte yaşamaya cesaret edemediği doğaya bağlı kişiliğimizin yaramazlıklarından biri.
– O halde duygu diye bir şey yok mudur sence?
– Bilmiyorum.
Var, demek içinden gelmemişti. Olumsuz bir cevaptaysa karşısındakini kıracağını biliyordu.
– Bize umuttan gayrısı gerek değil. İnsanlar sürekli bir şeyleri kurcalayarak kendilerini acılara sürüklediklerini bilmiyorlar. Üstelik bazıları da insanların gözlerini açıyoruz diye onları aynı acılı kaderi paylaşmaya zorluyorlar. Oysa onlar kendi dünyalarında eylemsizlikleriyle mutludurlar ve yaşadıklarına zaten alışmışlardır.
– Yani bu dünyadaki her acının, aşk acısının, ölüm acısının, işkencenin, her türlü pisliğin bir süre sonra alışılabilecek şeyler olduğunu düşünüyorsun.
– Ya da en azından hepsinin bir gün sona ereceğini… Zaten umut da bunu düşünmek değil midir?
– Sanırım.
– Bak, bu kâğıdı bana umutlarımın kaynağı vermişti.
Cebinden bir kâğıt çıkardı ve kıza uzattı. Kâğıt buruşuk, çizgili bir kâğıttı. Oğlanın eskiden umutlarını süzüp baskısını aldığı kâğıtlara benziyordu. Yazı, şiirin gelmiş geçmiş en büyük isminin mürekkebiyle sonlanıyordu:
güzel günler göreceğiz çocuklar
güneşli günler göre-
-ceğiz
motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
ışıklı mavilere süre-
-ceğiz
– Bir şey isteyeceğim senden, dedi oğlan, sana âşık olmamı engelleyebilir misin?
– …
Duygular ölmeli, öldürülebilmeli!
Özgür MACİT