ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Dünyanın Kasım’a Görünüşü | Sema Aslan

02.11.2021
414
A+
A-
Dünyanın Kasım’a Görünüşü | Sema Aslan

İletişim Yayınları, s.7-10

“Hayat insanı her şeye alıştırabilirdi.”

Kasım, yağmurdan korkar. Korktuğunu hem bilir hem bilmez. “Yağmurun neyinden korkuyorsun?” diye soran olursa, “Yağmurdan korkmam elbet, neyinden korkacağım,” der.

Öyle ya, yağar yağar durur. Ama olur da durmazsa? Aşındırasıya, boğasıya yağarsa? Kimin gücü yeter durdurmaya? O gün işte öyle, deli gibi, gözü dönmüş akarıyla herkesi süpürüp atmaya niyetli yağıyordu. Ata dede toprağı dinlemeden, içinde biriktirdiği ne varsa kusuyor, kustukça rahatlayacağına tetikleniyordu. Her bir bulut canlanmıştı. Her bir bulut, akmak için varını yoğunu ortaya koymuştu. Şehir tekne olsa, saniye dinlenmeden bağrından kova kova su boşaltırlar; o derece. Aklı olan ayağının ucunu eşikten göstermez. Bağırdan su boşaltanlar hariç. Onların gözleri kara, halleri coşkuludur. Kedinin kuru yaprakla oynaması gibi oynarlar canlarıyla. Bir caka, bir fiyaka bu esnada! Arada bir durup, gökyüzüne sövdükleri bile olur. Yağmurdan korkan Kasım’ın aklıysa, bir süredir başında değildi. Havanın renginden, kokusundan şüpheye düşmeden (“İki saat önce günlük güneşlikti babam, ne bileyim ben?”), Nurcan’la ikisi bindiler feribota – Kartal’a geçecekler. Daha feribot iskeleye yanaştı, hava döktü. Kıyısına sokulacakları yer bulana kadar su içinde kaldılar. Islanmadık ne don ne atlet, cıcıkları çıktı. Kasım, dönüp Nurcan’a baktı. Kıvırcık saçları ensesine yapışmış. Ensesi terler Nurcan’ın, elinde hep ufak bir bez ensesini, boynunu silmeye. Teri yağmur suyuna karışmış. “Geceleri de böyle cıbıldak tere batıyor, sanki uyku arasında suya dalıp çıkıyor,” diye geçirdi içinden Kasım. Hemen sonra da kendine kızdı. “Kasım,” dedi, “senden adam olmaz.” İlle birlikte gideceğiz diye tutturmuştu. “Sen bir git, bir görüş öyle,” diyordu Nurcan. “Neyini görüşeceğim? Ev var, iş var, gidip oturalım işte.” Halbuki Nurcan’ın gönlü istemedi mi bütün işleri ters giderdi Kasım’ın. “Yüzüne kızayım, sen sebepsin, doğru giden iş bile senin gönülsüzlüğünden eğri oluyor diyeyim,” diye düşünürken, bir araba durdu önlerinde. Feribottaki yolculardan biriymiş, “Nereye gideceksiniz ağbi, var mı beklediğiniz?” diye sordu. Söyleyince, “Yakın yermiş zaten, atlayın haydi,” dedi. Artık dediği gibi kendi de Cevizli’den mi geçecekti yoksa hallerine acıdı da hususi onlar için mi oraya çevirdi yolunu, belli değil. Kim olsa acırdı hallerine. Belki en çok da Nurcan’a. Üstüne tiril tiril giyinmişti. Neredeyse sele kapılacaklar, daha hâlâ elindeki bezle yüzünü gözünü siliyor, çaputtan umudunu kesmiyordu. Bindiler tabii arabaya, “Ya n’apacağız?” diye kendi kendini cevapladı Kasım. “Koltuklar da ıslandı kardeş,” dedi Nurcan. Yağmur damlaları – artık damla denirse onlara, kaportaya hızlı hızlı, pat pat pat vuruyordu. Adam sileceklerin arasından güçbela yolu seçmeye çalışıyordu. Nurcan’ı duydu duymadı; bir şey demedi, gözünü yoldan ayırmadı hiç. Kasım ön koltuğa, şoför yanına oturmuştu. Az soluna dönüp Nurcan’a baktı. “Yahu Nurcan, sudur su! N’olacak?” dedi. Nurcan başını çevirdi. Elindeki bezle camın buharını sildi. Tersinde kalıyordu, Kasım sildiğini görmedi ama gırç gırç ses geldi camdan. Boynu ağrıyınca önüne döndü tekrar. Belki bir çeyrek saat geçti geçmedi, “İnsan, insanlıklı olmayınca, olmuyor. Ama insanlıklı olunca, senin gibi… Atlayın demesen, belki biz daha bekliyorduk orada,” dedi, laf olsun diye. “Zaten yolumun üstü ağbi. Yenge de var yanında…” Konuşmanın buraya varmasına bozulduysa da (“Al işte! Nurcan’ın hatırına durmuş önümüzde… Nurcan’ın gönlü olsun, hep Nurcan akıl etsin, en doğrusunu Nurcan bilsin, Nurcan, Nurcan, Nurcan. Hadi git Cengiz’i de getir gittiği yerden, getir de görelim.”) uzatmadı. “Zaten yanlış anlama da, ilk yengeyi gördüm. Sen öyle büzmüşsün kendini…” Bu defa adamı dimdik izlemeye başladı Kasım. Öfke bakışlarından okunsun diye sinirini tüm gücüyle gözlerine yürüttü. Varlığının hiçe sayılması, kendi tersine duyduğu özlemi depreştirmişti; gerçi hiçbir zaman tersi pistir dedikleri türden bir adam olmamıştı ama kendince bir tersi vardı Kasım’ın da. O öyle inatla bakınca, birkaç kere de adam baktı, bir yola bir Kasım’a. Bu bir türlü sabitlenemeyen baş, adamın bir cevap beklediğini gösteriyordu; başını Kasım’dan yana her çevirişinde gözleriyle “Hayırdır ağbi?” diye soruyordu. Fakat Kasım herhangi bir şey söylemedi; cevaba sayılacak ufacık bir hareketi olmadı bedeninin. Beriki kendince akıl okuyarak, “Rahat ol ağbi, bırakacağım sizi kazasız belasız gideceğiniz yere,” dedi. Burnundan fıh diye ses çıkararak güldü Kasım. Nurcan sevmiyor, “Karga burunlusun zaten, bir de fıhlama,” diyor. İnadına birkaç kere daha fıhlaya fıhlaya güldü Kasım. Tam o ara Cevizli yazısının yanından geçtiler, “Hah!” dedi, “sol, sol, sol!” “Gördüm ağbi, sakin. Zaten bak, anca yürüyoruz.” Duymamışçılığa vurdu Kasım. Aslında böyle dallı budaklı konuşmaları sevmezdi. Zaten bakmış, anca yürüyormuşuz, sakinmiş. Ama şimdi adam arabasına almış. E gök de delinmiş. “Sakin,” dedi o da kendine. Tabelayı sağ taraflarında bırakıp, Cevizli’ye saptıklarında asfaltı da terk etmiş oldular.


Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.