ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Diyalektik ve değişim tezi ile neler değişti? | İbrahim Uysal

06.08.2022
367
A+
A-
Diyalektik ve değişim tezi ile neler değişti? | İbrahim Uysal

Evet, Neler değiştiğini fark etsek mi?

Filozof Heraklitos, “aynı suda iki kere kullanılamayacağını” söylerken, Diyalektik de her şeyin değişeceğini ve dönüşeceğini söyler, yasalarını koyar.

Tarih de böyledir.

B ir değirmen gibi insanları, olayları ve nesneleri öğütür geçer ve arkasında dahi bakmaz. Sosyal ve siyasal olayları değerlendirirken de konulara, bu açıdan bakmak gerekir.

Dün olduğu gibi günümüzde de hiç bir şey rastlantısal değildir. Öylesine hiçbir şey olmaz; ayrıca buna izin de vermezler. Her zaman birilerinin çok iyi “şalları” vardır. Çaktırmadan üstünü örterler, fark etmezsiniz bile!

En azından buradan öyle görünüyor.

Bilinen tarihten bu yana günümüz DÜNYASI, en ilginç dönemlerini yaşıyor. Yarın da bugünden daha ilginçini hızla yaşayacak.

Dünyanın var oluşundan bu güne tarihin çöplüğüne bir göz atarsak, değişimlerin olduğu ilk çağlar, devirler ve dönemler de sürecin çok uzun milyar, milyon hatta binlik zaman dilimlerini kapsadığını görürüz. Artık günümüzde, bir insan ömründe bile birden fazla çağı yaşar hale gelmiş bulunuyoruz.

Şu sözcükleri pek çoğunuz anımsayacaktır.

Bilgi Çağı, Bilişim Çağı, İletişim Çağı, Atom Çağı, vb.

Oysaki bu sözcüklerin kullanılmaya başladığı zaman dilimi, bir asır bile değildir.

Bilim, teknoloji, sanayi, ekonomi gibi alanlardaki değişimleri gözle görüyoruz. Sosyal ve siyasi alandaki değişimleri çok geç fark ederiz. Aslında olanları da o kadar açık, gözümüze sokulurcasına yaşıyoruz ki.

2010’ların, 2020’lerin Türkiye’sinde, hiç bir şey, 2000’li yılların Türkiye’si gibi değildir.

Bunun da böyle olacağını ABD’li “Think-Tank (düşünce kuruluşu/topluluğu) kuruluşları ve onların sözcülerinden George Orwell’ın ” 1984″ adlı yapıtında olduğu gibi birçok yapıt ve makalede yazılmış, konferanslarda da söylenmiştir. herkesçe bilinmektedir.

Her nedense bu değişim ve dönüşümler, her fırsatta yarın bitecekmiş gibi algılatılan Orta Doğu, Afrika ve Güney Amerika’daki petrol rezervi bulunan ülkelerdedir.

Türkiye’nin stratejik konumu ta ilk çağlardan bu yana sürmekte, yaşayanlarının çoğunun ise bunun farkına bile varmamaktadır.

Batılı emperyalist devletler, 1915’lerden sonra bu topraklarda pek de beklemedikleri bir şeyler ile karşılaşırlar. Kendilerine karşı bir savaş olmuş, kayıp etmeseler de kazanamamışlar idi de.

Lord Curzon’un, İsmet İnönü’ye Lozan Antlaşması sonrası söylediği; “bir gün gelecek, bu aldıklarınızı tek tek geri alacağız” sözü de pek sıradan ve unutulacak söz değildir. Anlamı ise, Lozan Antlaşmasının, 1919’un ve 29 Ekim 1923’ün rövanşının alınacağına ilişkin ilk emare idi.

1950’li ve 1980’li yıllar Lord Curzon’un sözlerinin ne anlama geldiğini ülkeyi yönetenlerin tavırları ve ilişkileri ile daha iyi anlıyoruz. 2000’lerden sonrası ise bir başka.

Emperyalistlere göre ATATÜRK’ÜN, İLKELERİNİ belirleyerek kurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ, emperyalist dünya için kötü bir örnek olmuştur; yok edilmelidir!..

Fiilen bu devletin yok edilmesi en azından şimdilik olası olmadığına göre, o halde temellerini sarsmak, yok etmenin ilk yoldur. Üzgünüm ki, bu günde kendisini ATATÜRKÇÜ sayanlar bazı işbirlikçiler aracılığı ile de bu proje başarı ile sürdürülmektedir.

Bazıları yok sayıp görmezlikten gelse de, 16 Nisan 1997’de çok değil, her şey değişmiştir. Bunu yaşayıp görmek istemeyiz ama, görünen köy de kılavuz istemez ki. Bu yıkım projesinin karşısında durabilecek olanlar da, maalesef, güçleri olsa da yeteri kadar örgütlü değillerdir.

Son yıllar Ülkede, bir %49, %51 ayrımcılığı ve karşıtlığı başlamıştır. Oysa %49’un içinde de, %51’in içinde de nice yurtseverler, ülkesine karşı samimi duygular beslemeyen yurtsever insanlar az değildir.

Kamplaşmanın ne ülkeye, ne de insanlara bir yararı vardır. “şapkayı önümüze koyup, her şeyi bir kez daha düşünmekte” yarar vardır.

O günler de, bu günlerdir.

 

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.