Delirmeden akıllanmak olası mı? | Dursaliye Şahan
Ülkeyi geçin, dünya olarak zor günlerden geçiyoruz. Kim bilir belki galaksi daha da zor durumdadır, haberimiz yok. Malum NASA’nın narsist çalışanları bizimle bildiğiniz dalga geçiyorlar. Nükleer araştırma merkezlerini esrarengiz bölgeler başlığı ile listeleyip kamuoyunu oyalamaktan başka neler yapıyorlar bilen var mı? Gerçek biliminsanı bencil olmaz diyeceğim ama aptal insan kompleksi diyecekler. Susuyorum!
Zaten konumuz NASA değil.
Konumuz Deli Dumrul.
Londra Arcola Tiyatro’da Alaturka ekibinin sahnelediği iki perdelik oyun. Nihayet seyrettim.
Merhum Metin Güngör Dilmen, Deli Dumrul’u yazarken gözüne hangi köprü battı bilemiyorum. (Hatırladığım kadarıyla o tarihlerde son yılların modası çılgın köprü dayatması, pardon kalkınması, yoktu.)
Arcola’nın küçük salonunda, o ilk sahnede gözümün önüne aynen “niye”si, “nasıl”ı anlaşılamayan, bütçesi dayatılan köprülerimiz geldi.
Güngör Dilmen’i bilmem ama sanki Dede Korkut, Deli Dumrul masalını tam da bizim bu olmazsa olmaz köprülerimiz için yazmış.
Zaten Deli Dumrul’un defalarca sahnelense de her seferinde yeni şeyler eklenebilecek türden, evrensel bir öyküsü var.
Anlayacağınız Arcola Alaturka ekibinin eser seçimi güncel ve yerinde olmuş.
Ben köprüleri anımsadım ama ilerleyen sahnelerde birileri de Osmanlı’nın deli padişahlarını da anımsamış olabilir: “Ben yaptım oldu!” mantığı mizahi bir dille günümüze göndermeler işlenmiş.
Oyunun seyircide uyandırdığı sorulardan biri de romantik bölümden çıkmış: Deli Dumrul’un sevdiklerine güvenerek çıktığı can dilenciliği,benim için canını verecek kimsem var mı?
Satılık yiğitlerle ilerleyen hikâye, mutlu sona bağlanıyor. Gerçeklikten koparmış mı? Kötü karekter iyi karektere dönüşemez mi? İnsan, olmayan köprüden haraç alarak başladığı macerasını mazlumların canını korumak için bitirebilir mi?
Masal bu neden olmasın derseniz, evet.
Görünmeyen Canguzoğulları da efsaneleştirdiğimiz üst akıl ya da dünyanın sahibi o gipgizli aileler filan olsa gerek.
Dede Korkut’un masallarını okuyanların da bildiği gibi yiğitlik sadece bizim yüzyılda değil, birçok dönemde hâlen olduğu gibi ucuz elbette.
Azrail’in “Tanrısal adalet sözü sizin uydurmanız.” cümlesindeki yorumu size bırakıyorum.
Baba-oğulun can pazarlığından çok erkekliklerini yarıştırmaları da kan bağının sanıldığından daha çabuk kopmaya müsait olduğunu mu gösteriyor? Sanki…
Anadolu’ya gönderme yapan folklorik, kilim dokuma sahneleri, Elif’in aşkını kilime aktarma düşüncesi, Dumrul’un evlenme isteğini “nar”la anlatışı, kötünün de aşka olan gereksinimi ya da belki aşkın dönüştürdüğü kötü adamın ruhsal serüveni…
Oyundaki üç azrail hem kostüm olarak hem de dekor olarak güzeldi. Azrail’in dans ettiği o sahnelerden birinde içinden hekim geçen bir cümle de cuk oturmuş.
Seslendirme de güzeldi. En azından kulakları tırmalayan, sahnelere uyumsuz müzik ve efekt yoktu örneğin.
23 Martta bitecek olan Deli Dumrul tekrar ederse gitmenizi öneririm.
Belki de delirmeden bu hayatta akıllanmak dahası zor günlerden çıkmak çok da olası değil.
Sağlıcakla kalınız…
****
OYUNUN KÜNYESİ
Anne – GÜLSEREN TAŞ
Azrail – SERPİL DELİCE, ARZU KARTAL, ESER RÜZGAR
Baba – EMİN ŞAHİN
Dede Korkut – RIZA KESKİN
Dumrul – DURSUN KURAN
Elif – GÜLİSTAN SARBAS
Firdevs Hanım – ŞENAY BALTA
Kırk Yiğit– TUNCAY AKPINAR, ZÜLFÜ KAPLAN
Can Kız – FERİDE MORÇAY
Meyhaneci – SADUN ÇENGEL
Pazarcı – EVRİM BAŞ
Yengeler– EBRU ALTINORS, NAZMİYE KARAGÖZ
Yöneten – NAZ YENİ
Production Manager – ZEYNEP DALKIRAN
Kostüm Tasarım – BERRİN BUGAY LAWLER
Müzik – Yiğit Çıtak
Reji Asistanları – BERRİN ŞEKER CİVİL, GÜLİSTAN SARBAS, ESER RÜZGAR
Dramaturji ve uyarlanan sahneler – ESER RÜZGAR
İngilizce Çeviri – ECE ÖZ
Dekor – BERİL KARADENİZ
Ses – CEREN ÖZBUDUN
Aksesuvarlar – GULE ZİRAV
Fotoğraf -ÖMÜR DALKIRAN
Üstyazılar – BORA BIÇAKÇI
Bağlama – HÜSEYİN ERDOĞAN
…
Dursaliye Şahan