Cümlelerimden Asma Beni | Gülüm Çamlısoy
Ütüle göz kırışıklarımı sadece ütüle ve tembihle içimdeki şehre yüreğinden dökülenleri kabullendiğimi.
Hangi peyzajda saklıdır aşk ve hangi rengin ihanetidir hasret?
Şiirlerden örülü bir cümle olsam ne ki ne, sen olmadıktan sonra yanımda ve kürediğim heceler kardığım yürek ve kaydığım zemin.
Mevsimlerden ağıt.
Günlerden Perşembe ve hakkımı helal ediyor şüheda gülücüklerime ve ben anlamsızlığın mahzun prensesiyim aşkın da aksinde açmadan solduğum asla değil yalan bak gözlerimin kırışıklığı.
Tıpkı kâğıt gibiyim.
Hala beyaz hala masum kaldığıma varsın olsun tek şahit Rabbim.
Cümlelerimden asma beni.
Yüreğinden de atma.
Ama bilirim ki; çok geç kaldım ben bu mevsime ve şehrin şebekelerindeki o arızadan da beter tembihliyim ben babamdan ne gecedir özrüm ne de gecedir nesrim.
Nazik oldumsa bir ömür tüm hırçınlığım kendime ve kabrime bir gül bırak eğer gerçekten sevdiysen beni…
Yetmedi.
Yatır meziyetinde yalnızlığın da türbesinde…
Gözlerim ne siyah ne mavi ama göğün kırbacıdır kanatlarım.
Yalnızlığım baki.
Düşlerim varsa yokluğundur düşüme düştüğün.
Varlığımsa kimi zaman hicap yüklü ve aşkın miadı dolmuşken küflü kalplerinde nesli tükenen deyişlerin…
Sanrılarım yok benim ama sancılandığım doğru her uykuya dalmazdan önce ve bilemezsin en çok da neye daldığımı.
Bir sure ise içine saklandığım.
Bir suretse gecenin enginliğinde safi özlem ve hüzün…
Seyyahı olsam ne ki sözcüklerin…
Şerefimle yaşar ve yazarken şanlı bir renkle gömsünler beni.
Nazenindir goncalarım tüttüğüm kadar bacadan tütsüler yaktığımsa yalan ama yandığım tek gerçek ve yakardığım Rabbime ve tasfiye ettiğim dün sunup da taziyelerimi günbegün mevsime…
Mevsimsizdir hem benim sevgim layıkıyla yaşayıp da tek nefeste soktuktan sonra içimdeki madene ve kömür gözlü bir seyyahtır aşka düştüğüm kara saçlarında gecenin sevgiliye methiyeler dizdiğim her halükarda yalnızlığıma kapaklandığım dizlerimin üstüne çöktüğümse sadece huzuruna çıktığında Rabbimin.
Matemde saklandığım mahzenden kaçıp da aşkta sobelendiğim.
Gönlümün penceresine konan bir kuş olsa ne ki aşkın hakimiyeti hız kesmezden önce.
Mavi turnam.
Yeşilbaşlı ördeğim ve zarif serçelerim ve pandispanya kıvamında uçuşan kumrularım bilmezler de İstanbul’un orta yerinde Kuş Cennetini yaşadığımı…
Yaşattığımsa bir tebessüm.
Yaslandığım ulu çınar kurusa da gövdesi hala bağlı köklerine tıpkı senin gibi sırtımı sıvazlayansa mabedimin tek sahibi yüreğimin kırsalında ektiğim düşlerden biçtiğim şiirler ve şimdi ilikliyorum düğmelerini gecenin ve baş koyduğum yoldan bir milim bile sapmıyorum yoksa nasıl dayanırdım ben mutluluğa duyduğum hasreti de geçiştirirdim dünyanın da malında mülkünde yok madem gözüm…
Hala mı ağlıyorum?
Sildiğim yalan dünün izlerini.
Ütülesen de gözlerimi değişmeyecek kırışıklığı hüznün ve mimiklerimde saklı bin bir duygu ve heyecan asla terk etmeyecek beni ben çoktan terk etsem de dünyada saklı yalancı mutluluğu da savuşturdum madem başımdan şimdi gitmenin de tam vakti yitmeden kalan gücüm sobelendiğim ne ki hazanda sürüldüğüm o coğrafya bilip bilmeden sevip de rahatsızlık vermekse benliğine ben zaten var olmamış bir hikâye değil miydim gözünde ve ütülediğim heceler değil unutkanlığıma mahal veren her acı dolu sözcük dökülen dudaklarından…