Büyük Oğul Efsanesi / Öner Yağcı
KİTAPTAN ALINTILAR -6-
Her 17 Nisan’da ve 23 Haziran’da mezarı ziyaret
edilir. Çeşitli zamanlarda, Anadolu’nun ıssız bir köyünden Ankara’ya yolu düşen
bir öğretmen, bazen bir köylü sessiz sedasız gelir, çiçek koyar mezara. Kendini
tutamayıp ağlayan, duygularını yazdıkları kâğıtları bırakanlar olur.
Zihinlerde şiir gibi, resim gibi bir öğretmen imgesi bırakıyorsa bir insan ya
da öğretmen gibi bir şiirse karşınızda dimdik duran, bilin ki, olanca
coşkusuyla, sevecenliğiyle, gülüşüyle, çocukluğuyla Tonguç’tur o. Bilin ki onun
enstitülerinden tüten, yüreğinin tertemizliğiyle aklının bütünleştirdiği bir
tablonun fonudur. O fonda insan vardır tüm çıplaklığıyla, insanlaşma savaşımı
vardır. İnsanın doğayla ve toplumla ilişkisindeki güzellik, özgürlük, eşitlik
arayışları vardır. Tonguç’un insani duyarlıklarla, coşkulu imgelerle, sevgi
dolu umutlarla örülmüş dizelerinin çoğalttığı yapıtları, bir sevdalı arayışın
çığlıklarıdır. Güzelliği ancak meyve ağaçlarının çiçekleriyle karşılaştırılabilir…
Gün ışırken yaşama başlayan, gündüz çalışması yetmiyor gibi gecelerinde de
ömrünü adadığı güzelliklere koşan, mektuplarıyla dünyalar kurup değiştiren bir
Tonguç… Duruşu, sesi, öfkesi buram buram yağmurla yeni sarmaş dolaş olmuş bir
toprak kokan… Halkla buluşmanın keyfiyle dolu…
Öyle kahırlıdır ki Anadolu… Çaresiz kalmıştır, gücü bitmiştir. Ne Kybele’sinden
bir umudu kalmıştır ne Hektor’undan. Ne Şamanlar derman olabilmektedir derdine
ne gök tanrı… Ne Selçuklu ne Osmanlı adam yerine koymuştur onu. Hep
yağmalamışlar, talan etmişler, aç ve çıplak bırakmışlardır.
Ama Anadolu paylaşmayı da paylaştırmayı da sever. Açar kucağını dost Rumeli’ye.
“Ben hep senin yardımına koştum” der, “hadi sıra sende, şimdi sen bana yardım
et…” Fısıldaşır Anadolu ile Rumeli, dertleşir, söyleşir… Rumeli’den Anadolu’ya
eller uzanır…
Kaynak: YazarEvi.com
——–