Dolar 34,4910
Euro 36,3975
Altın 2.965,97
BİST 9.261,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Çok Bulutlu

Bir Şairin Son Şiiri / Selim İleri

20.07.2018
1.783
A+
A-
Bir Şairin Son Şiiri / Selim İleri

Attilâ İlhan bile kendine kar­şın, o ağlamaklı, tumturaklı havayı bir çıkışa götürememiş, o ko­mitacı ‘vocabulaire’i, o ‘tiragique’ uslûp bile onu kurtaramamıştır.

 

1990’ların sonundaydı, Kitap Fuarı’nda imza gününde, kırkların­da bir hanım, “İleri yaşta şiir yazılmazmış. Şiir kururmuş. Doğru mu?” demişti. “Şair değilim, bilemem ki…” diye yanıtlamıştım.

Gerçi şiirle beslendim bütün yazarlık yaşamım boyunca. Romanlar, öyküler elbette can yoldaşımdı; deneme, oyun, edebiyatın bütün yel­pazesi. Ama şiir bambaşka.

Üstelik şiirsiz bir başlangıç: Yeniyetmeliğimde pek şiir okumazdım. Kitaplığımda hiç şiir kitabı yoktu. Ders kitaplarımızda yer alan şiirler bana pek ses yöneltmiyordu. Ortaokul Türkçe kitabımız­da Abdülhak Şinasi’nin Fahim Bey ve Biz’den alınma seçme parçası, o, Fahim Bey’in giysilerini anlatan bölüm beni büyülemişti de, şiir­ler uzağımda kalmıştı.

Sonra bir akşamüzeri, Beyoğlu’nda Madamın Kitabevi’nde Sisler Bulvarı’nı ‘gördüm’. Dost Yayınları basımı, kapakta Güngör Kabakçıoğlu’nun güzelim ilüstrasyonu.

Attilâ İlhan o güne dek bildiğim bir ad değil. Hem kitabın is­mine vuruldum hem kapağına, Sisler Bulvarı’nı ‘bir roman’ sandım. Şiir kitabı çıkınca fena halde hayal kırıklığına uğramıştım. Harç­lığım ancak o kadarına el veriyordu, o hafta başka kitap alamaya­caktım…

Umutsuz, kederli okuduğumu hatırlıyorum Sisler Bulvarı’nı. Bununla birlikte, kitaba adını veren şiir, art arda kara bir şenli­ğe dönüşen imgeleriyle çarpmış, bir roman duygusu bırakmıştı.

Lise birde, Türk Dili ve Edebiyatı kitabımızdaki “Kır Şarkısı” bende artık şiir tutkusuna yol açacaktı. Behçet Necatigil’ler, Ok­tay Rifat’lar, Melih Cevdet’ler, çoğalıp gidecekti şairlerim.

Güngör Kabakçıoğlu’nun kapak resmine mi borçluyum şiir sevgi­sini, Sisler Bulvarı’na mı, bugün bile çözemedim. Attilâ İlhan’a da anlatmıştım; çok gülmüştü.

“Kır Şarkısı”na kapılıp gidişimi ise Necatigil’e anlatmıştım. Şu ilginç soruyu yöneltmişti Behçet Hoca: “Ümit Yaşar’ı okumamış, dinlememiş miydin?” Epey şaşırmıştım. Yarım yüzyıl sonra Ümit Yaşar Oğuzcan’ın hakkını yemek istemiyorum, Oğuzcan kadar ünlü olma­yan Turhan Oğuzbaş’ın da. Onlar, büyük çoğunluğa, hiç değilse ‘şiir kavramı’nı öğretmişlerdir. Gerçi ikisi de edebiyat çevrelerince hor görülmüştür.

Necatigil, Ümit Yaşar’ın biyografisinde yazmış:

“(…) şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle de tanınan Oğuzcan, günümüzün en popüler şairidir. Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde ço­ğalttığı şiirini, 1973’te büyük oğlu Vedat’ın ölmesi üzerine, ha­yatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaşmasına yöneltti.”

Bu yönelim acaba edebiyat çevrelerinden kaç kişinin dikkatini çekmişti?

Turhan Oğuzbaş’a gelince, “İspanyol meyhanesinde seni aradım” rad­yoda sık sık okunurdu. Değerli Timur Selçuk’un bestesi ve yorumuyla şarkıya dönüşünce popülaritesi büsbütün artmıştı. O şarkıyı bugün de çok severim.

Popüler romanlara yönelik ‘uzak duruş’, hatta düşmanlık, popüler şiirler için de geçerliydi. Yalnız Edip Cansever’in söylediklerini anmadan geçemem. Cansever, Timur Selçuk’un şarkısını sevenler ara­sındaydı. Arnavutköyü’ndeki Kaptan’dayız, yan masa usuldan “İspan­yol Meyhanesi”ni söylemeye başlamış. Edip Cansever, sözlerden, güf­teden yola çıkarak, “Herkeste, herkesin hayatında bir yerlerde var­dır böyle duygular, abartılar” demişti…

Turgut Uyar, Attilâ İlhan’ın popüler şiirin “klişe”lerinden epey yararlandığı kanısındaydı. Hele, Attilâ İlhan’dan ezbere şiirler okunmasına buruk, hafifseyici gülümserdi.

Bir yazısında şöyle saptamış:

“Şiirinizde büyük ölçüde bir Attilâ İlhan etkisi var. Hatta bu etki, bir hava halini almış çoğunda. Attilâ İlhan bile kendine kar­şın, o ağlamaklı, tumturaklı havayı bir çıkışa götürememiş, o ko­mitacı ‘vocabulaire’i, o ‘tiragique’ uslûp bile onu kurtaramamıştır.”

İlhan’la Uyar arasındaki soğukluk, için için birbirini yok sa­yış kim bilir ne zaman başlamış, sürüp gitmiş. Turgut Uyar’ın ölü­münden sonra, yazdıklarında, Attilâ İlhan’ın o ‘densiz’ denebilecek tutumu da herhalde bu yüzden…

Konuyu dağıttım, toparlamaya çalışayım.

1989 ya da 1990 olmalı. Sadri Alışık’ın evinde Attilâ Ağbi’yle karşılaşıyoruz. Karşılaşıyoruz diyorum, çünkü epeydir dar­gın gibiyiz. 1981’de yayınladığım Yaşarken ve Ölürken’den sonra ne görüşmüşüz, ne mektuplaşmışız. O akşam üzeri Attilâ İlha­n’ın şiirde ellinci yıla ulaştığını öğreniyorum, “Argos’ta bir bö­lüm yapalım” diyorum. Attilâ Âğbi de Argos’un o sayısına “Ayrılık Sevdâya Dâhil” şii­rini veriyor. Çok sevdiğim bir şiir, ayrıca boşuna görüşmediğimiz yılların sona ermesine çok seviniyorum.

Elliden sonra şiir yazılmaz…

Attilâ Ağbi durup dururken “Son şiirlerden biri” diyor. Anlayamıyorum, “Nasıl?” diye soruyorum.

“Son şiir kitabı olacak: ‘Ayrılık Sevdâya Dâhil’. Başka şiir ki­tabım olmayacak.”

“Bir daha şiir yazmayacak mısınız?”

“Yazsam bile, bu son kitabın yeni basımlarına eklerim.”

Bir iç sızısı duyuyorum, Attilâ İlhan, söyleyişin, imgelerin, her şeyin eskidiğini söylüyor. Hatta, eskimenin ötesinde, “bayatladığını”. “Elliden sonra şiir yazılmaz derler, bak ben yazdım”diye gülüyor.

“Ayrılık Sevdâya Dâhil”in bilgisayar çıkışlı sayfalarına bakı­yorum, bir şey söyleyemiyorum artık, ama hep o iç sızısı. Birden son sayfada yürek yakan o dizeler:

sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için va­rız…

Gayet aptalca, “Yazacaksınız, yazmalısınız” diyorum…

Kitap Ekim 1993’te yayınlandı. Bildiğim kadarıyla Attilâ İlhan bir daha şiir yazmadı. Ayrıca git git düzyazıdan da soğuyordu. Son görüşmelerimizden birinde, sonbahar başlangıcı, Kanlıca’da rıhtımda oturuyoruz, hava akşamla birlikte hızla serinliyor, “Yeni bir şey yazıyor musunuz?” diyorum.

Anlamsız bir şey işitmiş gibiydi. Bakışları aldırışsız, hatta bomboş; yanıtını yine işitir gibiyim: “Hayır evlâdım, hiçbir şey yazmıyorum, sadece etrafı seyrediyorum…”

Ayrılık Sevdâya Dâhil’deki hangi şiir acaba ‘son’ şiir?

Dahası, benzeri bir sahneyi daha önce yaşamış olmamın kırıkdö­küklüğü! 1985 falan olmalı; 1986 değil. Çünkü Edip Cansever’i 1986 Mayıs’ında kaybetmiştik.

Etiler’de, Bebek’e inen yokuşun başındaki ev. Edip Cansever’in çalışma odası. Çalışma masasının karşısındaki koltukta oturuyorum. Sevgili Edip Cansever “İki Ada”yı anlatıyor. Uzun bir şiir olacak. Hem Şairin Seyir Defteri’nin ardılı, hem Şairin Seyir Defteri’nden çok ayrı.

Daktilosu önünde. Daktilosunda bir yaprak kâğıt. Beş on dizeyi gelişigüzel okuyor. Belleğime işlensin istiyorum. Büyük bir şair ba­na ‘yeni’ şiirinden okuyor!

Sararmış dişlerini görüyorum
Buruşmuş göz altlarını, seyrel­miş saçlarını.
Geçiyorum masamın başına
Yazacak mıyım, neyi
Neyi olursa olsun. Bir ses;
Başla başla başla!

Bu dizeler değildi elbette. Ama “İki Ada” şairin yarım kalan son şiiri olacakmış meğer,

“İki Ada”dan:

Sayısız oda bir arada. Sayısız
Hiçlik bir arada
Herkes kendini unutmuş gitmiş
Herkes kendini unutmuş gitmiş
O kadar ka­labalık
O kadar tenha
Şurada, orada, daha yakında…

Selim İleri
İstanbul Bu Gece Yine Sensiz / Everest

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.