Bir Anzak Askerin Mektubu
Bir Anzak askerinin,Çanakkale Savaşı esnasında ailesine yazdığı mektup…
Sevgili
ve bir zamanlar mutlu ailem.
Gelibolu cehenneminden hepinize merhaba! Bu mektubu size yazmak niyetinde
değildim. Aslında ben artık kimseyle konuşmak kimsenin, kimsenin yüzünü görmek
istediğimden de emin değilim. Hem siz benim buraya cehennem dediğime bakamayın
burası hakikaten güzel bir yer. Üzerleri toz toprakla örtülmeden önce zeytin
ağaçlarının bolluğu, savaşa aldırmadan her yanda pıtır pıtır açan kırmızı
gelinciklerin neşesi, akşamları yarımadayı kızıla boyayarak batan güneşin
insanın içini acıtan güzelliği ve bir de Gelibolu bülbülleri. Gelibolu’da hâlâ
un ufak olmadan kalan küçük bir ruh parçam mevcutsa bunu bülbüller sağlamıştır.
Eğer o sırada bir Türk öldürmüyor ya da Türkler tarafından öldürülmüyorsak,
Gelibolu’nun muhteşem gurubunu seyrediyoruz. Ege Denizi’nin içine gömülen güneşin
biraz önce Pasifik Okyanusu’ dan yükselerek Yeni Zelanda’ da ki ertesi günü
aydınlattığını bilmek insanın canını acıtıyor. Fakat bu acı hissi çok kısa
sürüyor, sonra yeniden katılaşıyorum. Artık saatlerce hiçbir şey hissetmiyor ve
duymuyorum. Bu arada sadece bakıyor, saklanıyor, ateş ediyor, süngü takıyor,
düşman öldürüyor, bit ayıklıyor, yemek diye verdikleri kuru bisküvi, kraker,
kuru et parçalarını kemiriyor, zaman olursa yatıyor, çok ender olarak da
uyuyorum. Ben artık sadece bir Anzak askeriyim. Ne sevdiğim şarkılar, yemekler,
kokular ne de sevdiğim insanlar… Ben artık bir sayıyım. Yaşayan bir sayı…
Ölürsem o zaman da bir sayı olacağım. “Vatan uğruna kahramanca” ölmüş bir sayı.
Kahramanca ve vatan uğruna! Kahramanlık mı? Hadi yaa. Kahramanlık zorla olmaz.
Vatana gelince… Burası Türklerin vatanı ve bu savaş bizim savaşımız değil.
Bizler İngilizlerin de söyledikleri gibi sadece “hevesli oğlan çocuklarıyız.
Asıl kahraman olan Türkler. “Johnny Türk” dediğimiz Türkler vatanlarını
savunmak için bize karşı çok ağır şartlar altında direniyorlar ve kahramanca
ölen asıl onlar.
Geçen hafta ölüleri gömmek için karşılıklı ateş kes ilan edildiğinde ilk defa
Türkleri yakından ve canlıyken gördük. Türkler bize anlatılan canavarlara
benzemiyordu. Onlar da gözlerinde endişe ve keder olan genç insanlardı. Onlarında
arkalarında bekleyen üzüntülü aileleri, yaşlı anne-babaları, karıları belki de
sevgileri vardı. Onlar da yaralanınca acı çekiyor, onlar da gencecik
hayallerini bırakıp ölüyorlar. Türkler de insandı.
Bana sigara ikram eden iki Türk’e ben de konserve et verdim, ama kabul
etmediler. Bu sığır etidir dediysem de inanmadılar. Aslında anlamadılar. O
zaman ellerimle kafama boynuz yapıp öküz gibi böğürdüm. Güldüler. Ben de
güldüm. Orada savaş meydanında etrafımız askerlerin cesetleriyle doluydu, biz
düşmandık ve birbirimize gülüyorduk. Bana sigara ikram eden Türklerden bir “sen
no İngiliz” diye şaşırarak sordu. “Ben İngiliz değilim” dedim. Sonra elini
uzattı “ben TÜRK” dedi. Bana uzatılan eli tuttum. Orada, Gelibolu’nun en kanlı
savaşlarının yapıldığı o tepede, el sıkıştık. Ben artık bu adamla nasıl düşman
olabilirdim? Ben bu adamla neden düşman olmuştum ki? Düşmanım o anda artık
arkadaş Türk olmuştu.
Ben bu savaşta ölmeyi reddediyorum.
Bu benim savaşım değil.
Fakat yaşamak için de hiç isteğim kalmadı.
Tanrım günahlarımı affet.
Hepinizi çok seviyorum.
Ebediyen
sizin oğlunuz…
Alistair John Taylor
Gelibolu 1915