Bahar Bayramı ve Hıdrellez Günleri | İbrahim Uysal
Gerçekten bu topraklarda sözcük sözcük’ bire bir aynı olmasa da, mealen söylemedik söz kalmamış gibidir. Bu da yaşanmışlıkları, bilgelikleri ve kişilikleri gösterir.
“Nisan, Mayıs ayları, gevşer gönül yayaları”, bahar ile birlikte insanlar sevgiye, sevmeye daha açık ve umutlu olurlar, demektir.
Bir de, “Çok laf yalansız, çok mal haramdır olmaz” vardır. Ne demek ise!..
Mayısın ilk günü, “bahar” ve “emekçi” bayramı idi. Ardından “Hıdrellez” geldi. Derken biden ülkenin aydınlık geleceği için çabalayan gençlerin “darağaçlarında” asıldıkları gün.
Hıdrellez’de gül dalına mendil, çaput asılıp dinlendiği bilinirdi de, intikam için gencecik fidanların asıldığı da yeni görülmüştü. Hem de intikam için.
Neyin intikamı?
Ülkeyi gereksiz yere dara, zora sokmuş, yönetmekte zorlanınca da Kore’lerde gencecik fidanları kefenli, “kefensiz yere sokmuş” bir iktidarın, ortalıkta korku estirmeye, “astığım astık, kestiğim kestik” sorumsuzluğu ile de, dönemin derin hâkim gücü ordu tarafından iktidardan düşürülüp, yersiz, gereksiz ve haksız yere idam edilmeleri ile kötü öykü başlar.
Başbakan Adnan Menderes ve iki arkadaşı idam ederler.
Tüm dünyada özgürlük, demokrasi rüzgârları etmekte, üçüncü sanayi devriminin etkisi ile de ülke sanayileşme ve büyüme yolunda yürümektedir.
Bu ise üretim, ekonomik gelişme ile birlikte insan hakları ve özgürlükleri de getirmektedir.
Üniversitelerde gençler, fabrikalarda işçiler bilinçlenip, hakları ve özgürlükleri için mücadeleye başlarlar. Bu ise bu kez mevcut iktidarın hoşuna gitmez. Bu sabah ülke yine tankların palet gıcırtıları ile uyanır. En kolayı, kitlelerin gözünü korkutmak, kendilerince de “üç beş elebaşıyla” hadlerini bildirmek gerekmektedir.
Tanklarla, topla, tüfekle gelip her şeyi yerle bir ettiler. Mühür de ellerinde olunca, “üçe, üç gerekti” ve kendilerince kolayını buldular.
Masum, günahsız ama onlardan olmayan, onlar gibi düşünmeyen gençler ile herkese “haddini bildirmek” gerekti. Gerçekten de haksız ve hukuksuz yere asılan “Adnan ve arkadaşlarının” intikamı, aynı şekilde alınmalıydı. Ve bir 6 Mayıs Hıdrellez sabahı, Deniz, Yusuf, Hüseyin’den Cebeci Cezaevinde, Mahir ve yoldaşları Kızıldere’de, Sinan ve arkadaşları da Nurhak’da katledileceklerdi.
Yalanı nereye yazarsanız yazın uçar gider. Gerçekler, tohum gibidirler nereye gömerseniz gömün, oradan filiz verir fışkırır.
Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamlarını asla onaylamıyorum. Ama bunların intikamını aldıklarını sananlara bir çift sözüm olsun.
Onlara sorsam “17 Eylül 1961” nedir? diye çoğu anımsamayacaktır bile. Oysa Adnan Menderes ve Celâl Bayar yandaşları bile, her “6 Mayıs” da, Denizlerin sonsuzluğun ışığı olarak nasıl parladıklarını asla görmezlikten gelemeyeceklerdir.
Konu siyaset, iktidar ise bir şeyi gözden kaçırmamak gerekiyor. Adnan Menderes’ler de haksız yere idam edildiler, Deniz Gezmiş’ler de. Ama birisi zoraki törenlerde anımsanırken, diğeri yüreklerde her gün acı ile anımsanıyor ve bu acı umut olarak her gün biraz daha büyüyor.
Sebep, siyasetin İLKE, İDEOLOJİ ve Kararlılık ile yapılmasıdır.
Siyasetin doğal entropi süreçlerini bile zorlayarak iktidarda kalmaya çalışırken, ülkenin en geniş aydınlık yüzlerinin yaşadığı İSTANBUL’DA, bir gerçek ile karşılaştı.
Halka rağmen iktidar olunmuyor ve iktidarda kalınmıyor.
Hani derler ya, “ilki Allah’tan, ikincisi şans, üçüncüsü de olmuşsa, Senin aptallığındandır”.