ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Arayan Kimdi Tatlım? | İnci Gürbüzatik

10.02.2022
522
A+
A-
Arayan Kimdi Tatlım? | İnci Gürbüzatik

Her gün pek çok kitap tanıtımıyla karşı karşıya kalıyoruz. Çoğu gerçeği yansıtmayan yazılar. Bazıları yeni çıkan kitabın satışıyla ilgili yayın evleri için yapılan özel tanıtım yazıları. Bazı kitaplar, bazı yazarlar, bu konuda şanslı ya da ayrıcalıklı hemen anlaşılıyor. Belli edebiyat ortamlarında kendilerini görünür kılanlar, kitaplarının da kendilerinin de tanıtımını yapmakta zorlanmıyorlar. Ama ya diğer yazanlar, yazarlar? Onlar, kitaplarını nasıl tanıtacak, seslerini nasıl duyuracak kendilerini nasıl görünür kılacaklar? Edebiyat ortamımızın yetenekliyi, iyi olanı görmezden gelme gibi bir kıskançlık alışkanlığı var. Haksız yere parlatılan yazarları medya çığırtkanlığıyla gözümüzün içine sokarlarken, gerçek yazarları görmezden gelme, edebiyatımıza nasıl da zarar veriyor. Edebiyatımız da mafyalaştı, tekelleşti.

Kişisel ilişkiler, ahbap çavuş, tanıdık ilişkisiyle yıldızı parlayan, parlatılan, ünlenen ne çok yazar, kitap tanıyoruz. Çoğunun balonu çabuk sönüyor, parıltılı yaldızları hemen dökülüveriyor. Önemli olan süreklilik, edebiyatta nitelik, sürdürülebilirlik…

Hakan Derya Ömürlüoğlu’nun ilk öykü kitabının ismi‘Arayan Kimdi Tatlım?’ Bir kitap ismi olarak bu soru cümlesi ilginç geldi bana. Kitabı elime aldığımda, bu soruyu soran, kadın mı erkek mi diye merak ettim nedense. Sonrasında arayan meçhul kişiyi, arananı ve o soruyu soranı. Öyküyü okuduğumda – ki öykü kitaptaki son öyküydü- Hakan Derya Ömürlüoğlu’nun böyle bir kitap ismiyle altın vuruş yaptığı yargısına vardım. Kitabın isminin peşinde, öncesindeki öyküleri atlayarak son öyküsünün merakıyla, bendeki etkisinden söz etmiş oldum.

‘Arayan Kimdi Tatlım?’

Bu soru cümlesi, kitaptaki son öykünün finaline doğru soruluyor. Sıradan bir ilişkiyi anlatır gibi görünen öykü, finale doğru birden geriliyor.  Gerek kurgu, gerek konu açısından gerçekten de bu öykü, işte tam ‘film öyküsü’ dedirtiyor. Diyaloglar sabırlı bir incelikle yazılıp dramatik yapıyı germiş. Senaryosu yazılacak denli heyecan, merak, aksiyon içeriyor. Hakan Derya Ömürlüoğlu öykünün finalini de ustalıkla kurgulamış. Beklenmedik bir yerde ama tam tadında bitirivermiş üstelik. Net bir biçimde diyalogu kesmiş, uzatmamış. Uzatmamış dememin bir sebebi var çünkü aslında öykü o soruyla, bittiği o noktada başka bir eylemi başlatıyor, isteseydi uzayabilirdi. Yazar öyküyü sündürmüyor, artık bundan sonrasında neler olabileceğini okurun hayal gücüne bırakırken finalin onların hayalinde yeni bir öykü başlattığını biliyor.‘Aaaa! Şimdi ne olacak?’ diyor okur. Ben, kendi adıma dedim. ‘Eeeee?” dedim. Sonrasında olacak, olabilecekleri düşledim bile.  Her okur öyküyü farklı duygularla okur elbette ama ben müthiş bir polisiye film gördüm bu öyküde. Devamını yazsa, yazabilse kim bilir nasıl yazar Hakan Ömürlüoğlu. Ama öykü budur, Hamingway’in söylediği gibi tek yumrukta nakavt. Uzatma zafiyeti içine girmeden orada öyle yere serip bitirivermek.

 ‘Köpeklerin Ressamı’, kitaptaki ilk öykü…

Bir köpek var adı Nero. Sıradan bir sokak köpeği… Yanaşma aynı zamanda. Alışveriş merkezinde herkese değil kafasına taktığı bazı insanlara havlayıp hırlayan bir köpek. Yazar, alıngan bir adamın köpekle olan öyküsünü anlatıyor. Dışarıdan bir gözle ama kendisinden de söz ediyor. Anlattıklarını sanki karşısında onu dinleyen sizmişsiniz gibi anlatıyor.”Belki size tuhaf gelecek ama…’diye başlayan bir hitapla sizi de öykünün tanığı yapıveriyor. Bu cümlede ben kendime dönüp düşündüm, bana tuhaf geldi mi diye? Ama anlatıcıyı anladım, hak da verdim. Her okur benim gibi mi? Değil elbet. Bir adam, kendisine ilgi göstermeyen,her gördüğünde düşman görmüş gibi yerinden kalkıp havlayan Nero’yu, insanın gerçek yüzünü ortaya çıkartan bir köpek olarak tanımlarsa ne olur? Böyle bir köpek, insanı kendi içinde kuşkuya düşürebilir mi? Onunla bir bağ kurulabilir mi? Kalbi kazanılabilir, havlaması kesilebilir mi? Öyküde hem Bodrum, hem Oasis alışveriş merkezi tam odakta. Koridorlar, klima serinlikli ünlü mağaza önleri, gölgesi olan her yer Nero’nun. Öykü akıp giderken imgeler de uçuşuyor. Müdire hanımın zarif, güzel bacakları hiç ummadığınız satırlarda Nero gibi karşınıza çıkıyor. Nero’yu unutuyor bir süre sonra ister istemez o bacakları görür gibi oluyorsunuz. Hayalinizde canlanan kadın acaba sizin hayal ettiğiniz gibi mi? Ya Nero? Sizi bilmem okur olarak ben onu çok merak ettim. İzini sürmek istedim. Bana da havlar mıydı acaba? ‘Köpeklerin Ressamı’ adlı bu öyküdeki ressamın, o aksi, sürekle kendisine havlayan Nero’nun  sonunu merak eden okura biraz ipucu vereyim. Kalbini kazanıyor ama nasıl? Final, bana Nero’nun aslında köpek değil de insan olduğunu düşündürdü. Belki de bir eğretilemedir yazarın yaptığı. Okuyanın algısı işte… İroni bu.

Köpekle karşı karşıya kaldığı o anlarda yaptığı geri dönüşlerle başka olayların örgüsünü kurarken, öykü zamanı ile, öyküleme zamanı dediğimiz öykülerdeki teknik yapının da ustalıkla kurgulanmış olduğunu okuyunca göreceksiniz.

Hakan Derya Ömürlüoğlu ‘Arayan Kimdi Tatlım?’ adlı öykü kitabında gerçek isimleri Bodrum’daki mekânları kullanmış. O kişileri o yerleri tanıyor olmak öyküleri belki daha da anlamlı kılıyor. Çoğunda anlatılanların gerçek olabileceği, yaşanmış olabileceğini düşünmemek olası değil, öylesine inandırıcı, sahici.

‘Yukarı Tırmanan Kelimeler’ öyküsü, yeni yazmaya başlayan güvensiz bir öykü yazarını anlatan bir öykü.  Yaratıcı Yazarlık Atölyelerinden birinde geçen olayı okurken, bu tür atölyelerde olup bitenlerle ilgili bilgi de aktarıyor. Yazmaya hevesli ama kendilerine güvensiz ruh hallerini anlayabiliyorsunuz. Kelimeler yukarıya tırmanıyor, yazmaya hevesli ama kendisine güvensiz öyle birinin öyküsü. Bir beklenti sonunda yaşanan hayal kırıklığı kaçınılmaz artık.‘Umma ki üzülmeyesin’ sözü işte tam da bu öykü için söylenebilir. ‘Her şeyden o kadar çok emin olma’ diyor, ‘Kendine güven. Güçlü olan sensin ve istersen yaparsın. Korkma.’ Kelimeler yukarıya tırmanırken kaçış yoktur artık çünkü tırmanırken sizi de yukarıya çeker işte.

‘İnsanın İçini Isıtan’ adlı öykü Hakan Ömürlüoğlu’nun, öykü ve olay örgüsü  konusunda hiç sıkıntı çekmediğini ortaya koyuyor. Öykü yazmadan önce ‘Bu yazılmaya değer mi?’ sorusunu sorarım hep. Yazılmaya değer konularda özgünlük, ilginçlik, sıra dışılık çok önemlidir. Hakan Derya Ömürlüoğlu da öykülerini yazarken bu soruyu kendine sormuş olmalı. İşte ‘İnsanın içini Isıtan’ öyküsü de seçilip kurgulanmış, tam korku, tam polisiye bir öykü. Sıradan gibi başlayıp sıra dışı bitiyor. Bir paltonun öyküsünü anlatıyor. Gogol’un paltosu geliyor hemen akla ama değil bu başka, bambaşka bir palto. İkinci elden alınma gıcır gıcır kahverengi bir kumaş. Palto değil bela. Tuzak. Sonrası merak. Öykü yine öyle bir yerde bitiyor ki şaşıp kalıyorsunuz. Tiyatro oyunu olsa perdenin sonunda öykünün birinci bölümü biter. ‘Bakalım ikinci perdede ne olacak?’ dedirten türden meraklı, gizemli, korkuyu bekleten bir final. Okur, öykünün bittiği son cümlenin ardından kendi cümleleri, kendi imgelemiyle başka bir öyküyü rahatlıkla başlatabilir. Çok başarılı buldum bu öyküyü de.

İşte tam bir kısa film öyküsü daha. ‘Soru.’ Öykünün adı bu. Soru. Soru bu kez başta soruluyor. Dramatik aksiyon Cehov’u anımsatıyor. Durağan gibi ama içten içten bir dinamizim, belirtiler yaklaşıyor. Olaylar zinciri, durumun akışı, seyri değiştiren kader anı. Ah o soru. Gerisi yine okuyucunun hayal gücüne bırakılıyor. Üç kişilik bir öykü, kadın, adam ve bir barmen. Sahnelenebilecek kısa bir oyun işte.

Yeni biten bir kavganın öfkesini soğumaya bırakmış gibiydiler’ cümlesindeki kadınla erkeği gözünüzün önüne getirin. Kadın acınası bir perişanlıkta. Münasebetsiz bir barmenin gözü kadında, karşısındaki erkek olmayı hayal ederken, kendini tutamayıp -hem de- adamın yanında kadına pat diye bir soru soruyor,

-‘Ne buluyorsun bu adamda?’ diyor.

Kadınla adamın ortasına buz düşüyor soru. ‘Karı koca kavgasında araya girilmez ‘denir ya, garson giriyor. Kader anı.  Dramatik yapıya bakıp hemen adamın kükreyeceğini, barmeni alaşağı, perişan edeceğini sanıyorsunuz ama o da ne? Adam soruya sevinmiş gibi garsonla birlikte kadının yüzüne bakıp vereceği cevabı bekliyor. Şaşırtıcı bir öykü bu da… Yakaladığı konuyu, ustalıklı bir kurguyla dramatik yapıya oturtuyor Hakan Derya Ömürlüoğlu. Yapı sağlam, konu okur için özgün, final de bir o kadar diğer öykülerinde olduğu gibi şaşırtıcı. Kadının ağzından çıkan cevap tek bir sözcük ve bir nokta… Sonrası final. Kadın okurlar, öyküdeki kadının yanıtı konusunda ne derler bilemem ama feminist bakış açısından tartışacakları kesin.

Resimler, rölyefler, çizimler, sanat, öykülerin fonunda, atmosferinde bezenmiş. Hakan Ömürlüoğlu’nun sanatçı kişiliği öykülerden sızıyor.

“Hasan’ın Elleri

Parasız kalan bir sanatçıyı, çaresizliğini, yılgınlığını, yaşamdan vaz geçiş noktasına gelişini, ona yardım eden bir sanatseverle ilişkisini anlatan bu öyküyü içiniz burkularak okuyor, sanat ve sanatçı konularında derin düşüncelere dalıyorsunuz. Sanata sanatçıya,doğaya.insana ve elbette hayvanlara karşı duyarlı bir öykü yazarıyla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.

Pembe Köpükler.

Öyküde belirsizliğin kullanımı beceri gerektirir. Dozu iyi ayarlamak gerekir. Anlatılanın özüyle, özün anlatılış biçimi kurguyu, öykü mimarisini belirler. Biraz düşünen bir okur, satır aralarında yazarın gizlediği sezdirmeyi dudağında bir gülümsemeyle hissedebilir. İp uçlarını yakalamak da okurun dikkatine, algısına, hünerine dönüşür. Kadına şiddetin ayyuka çıktığı, pervasızca sergilendiği günümüzde yazarın, zulmedenin karşısında, mazlumdan yana bir tavır aldığını görüyoruz. Bir şiddet öyküsü bu.

Yazar, ne olduğunu yazmasa da vapurun üst kattaki seyir iskelesinden aşağıya düşen şeyin, ne olabileceğini eğer okur hayal ederse öykü ballanır.

Hakan Derya Ömürlüoğlu’nun Pembe Köpükler adlı öyküsü üzerine uzun uzun konuşabilir hatta bir inceleme, öykü çözümleme yazısı bile yazabilirim. Paralel kurguyla ilerleyen kısa ve net mesajlı, konusu bildik bir öykü bu. Anlatılmaz, okunur ve kamu vicdanı bu öyküyle rahatlar. ‘Pembe köpükler’in finalinde benim dudağımda bir gülümseme ve içimde bir ferahlama oldu. Kendimden korktum ama kamu vicdanı bu işte. Bir biçimde rahatlaması lazım.

Pek çok olay iç içe, zaman kısa ama hızlı. Olayın, yazarın da içinde bulunduğu bir şehir hatları vapurunda geçiyor olması, bilindik bir koca şiddeti, pasif seyircili bir cinnet hali ve tek bir eylem. Pat ve küt. Giyotin sanki. Seyir halinde eylemsiz, zulme tanık insanlar. Şiddet, okurun gözünün içine sokulmadan, kafasına balyoz indirilmeden, irkiltilmeden, edebi bir dille işte böyle, incelikle anlatılır dedirtiyor. Yazar bu edebi görseli, finalde vapurun pervanesinin köpüklerinde renk dönümüyle veriyor ama nasıl olduğunun gizi benden sonraki okura kalsın. Öyküye bayıldım.

‘Arayan Kimdi tatlım’ Öykü kitabı on bir öykü içeriyor. ‘Küçük Şarap Bardakları, Pembe Köpükler, Çöpe giden Sekiz Sayfa, Bir katilin Son Günü, Şehir Tutması, kitaptaki öykülerden bazıları. Elbette öyküleri tek tek tanıtacak değilim. Diğer öyküleri okumayı meraklı okurlara bırakıyorum. Yeni yazarlar keşfetmek görevim bundan böyle. Öyle çok genç ya da yeni yazar var ki okunmayı, anlaşılmayı, yüreklendirilmeyi bekleyen. Gerçekten okunmayı, tanıtılmayı hak eden öykücüleri bulmamız onların üzerine ışık tutmamız gerekiyor. Okurun görevi bu ve çok önemli.

Hakan Derya Ömürlüoğlu’nun, hayvanlarla özellikle köpeklerle dostluğu, şiir yazıyor olması, resimle uğraşması, bir sanat galerisine sahip oluşu, galerisinin Bodrum’un en önemli alışveriş merkezinde oluşu, elbette öykülerinde kendini hissettiriyor. Yazarın hayal gücünün çok zengin olduğunu, gözlem gücünün yansımasını, dile hâkimiyetini öykülerinde görmemek mümkün değil.

Su yolunu bulur. Biz yolumuza bakıyor, yazıyoruz. Edebiyatımıza eserleriyle katkı sağlayanları da araştıralım bulalım, okuyalım ve hakkını verelim diyoruz. ‘Arayan Kimdi Tatlım’ adlı öykü kitabının yazarı Hakan Derya Ömürlüoğlu gibi kararlılıkla ve ciddiyetle öykü yazanları görmezden gelmeyelim, görelim, öykülerini okuyalım diyoruz.

İNCİ GÜRBÜZATİK

11.09.2019

BODRUM

 

İnci Gürbüzatik
İnci Gürbüzatik
İnci Gürbüzatik 1947 yılında Antakya’da doğdu. İlk-Orta ve Lise öğrenimini Ankara’da tamamladıktan sonra, Ankara Üniversitesi, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’ne girdi. Bu bölümden mezun olduktan sonra TRT Ankara Radyosunda prodüktör olarak göreve başladı ve çeşitli programların yapım ve yayınını gerçekleştirdi. 1989 yılında TRT Ankara Televizyonu Drama Programları Müdürlüğüne atandı. Çok sayıda senaryo ve kısa dramalar yazdı. Ağustos 2002’de emekliye ayrıldı. Yazarın öyküleri Varlık, Düşler Öyküler, Adam Öykü, Üçüncü Öyküler, Ardıçkuşu, Edebiyat ve Eleştiri, Lacivert, Kurgu gibi dergilerde yer almıştır. Pek çok öykü ve senaryosu ile ödül alan yazar, 2009 yılında basılan Ankara’nın Kadın Yazarları adlı derlemede “Vaka-i Adiye” başlıklı öyküsü ile yer alır. Evli ve iki çocuk annesi olan İnci Gürbüzatik Ankara ve Bodrum’da yaşamaktadır. Yapıtları Roman: Misket (2009) Öykü: İki Çırpı Kiraz Kız (1999) Aşk Kaldığı Yerden (2008)
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.