Antakya’nın Kurtulus Caddesi’in mitolojideki yeri | Neda Apacı
Antakya’nın Kurtulus Caddesi’nden selam olsun tüm dostlara…
Mitoloji ve efsanelere oldum olası ilgi duydum. Belki de ait
hissettiğim bu toprakların güzel anlatılarının büyüsüne kapıldım. Buna karşılık
tarih her zaman sıkıcı ve gereksizdi. Aşk yoktu hiçbir zaman tarih
anlatılarında, merhamet yoktu. Duygudan yoksun insanların düşmanlığı vardı
birbirine, Aç gözlülüğü uğruna birbirini öldüren insanlar vardı tarihte, en
acımasız silahlar, atom bombaları vardı, açlık, sefalet, zulüm vardı.
Sevemedim tarih anlatılarını taa ki geleceği şekillendirmenin yolunun geçmişten
geçtiğini anlayana kadar ve taa ki geçmişin gerisinde bıraktığı acıları,
yaşanmışlıkları hissedene kadar.
Nerde okudum bu anlatıları, kimlerden dinledim? Belki de birçoğunu ben kurdum zihnimde. Öyle güzel anlatıları var ki bu toprakların. Taşı sıksan tarih fışkırır.
Roma ve Grek tanrılarının yanında, aynı zamanda tek tanrılı dinleri de yaşayan Antakya halkı, zevkine, yemesine içmesine de çok düşkün bir halkmış. Akdeniz’in en doğu köşesinde Orontes (Asi) Nehri boyunca yer alan Antakya, ticaret ve eğlence merkeziymiş. Başta ünlü komutanlar ve impratorlar olmak üzere, Romalı zenginlerin eğlence yeri seçtiği kent, büyük yatırımlar sonrası nüfusu 6 – 7 yüzbini bulan Dünya’nın sayılı ilk üç kentinden biri durumuna gelmiş.
Kenti bir baştan bir başa kesen ünlü Herod (şimdiki Kurtuluş ) Caddesi’nin iki yanı Antakyalı yontucuların yaptıkları heykeller ile süslüymüş. Cadde iki tarafı kemerli saçaklarla güneşe ve yağmura karşı korunmaya alınmış.
Cadde sağlı sollu sıralanmış alışveriş dükkânları, şaraphaneler, aşevleri, çalgılı eğlence yerleri, hokkabazlıkların ve tiyatro oyunlarının sergilendiği sahnelerle donatılmış. Ayrıca hanlar, yeme içme, eğlence yerleri sıralanmış. Özellikle yaz aylarında öğle güneşi kırılınca Antakya halkı kadınlı erkekli süslenip püslenerek caddede boy göstermeye başlarlarmış. İnsanların çoğu terleyip kötü kokmamak için koltuk altlarına defne yağı sürerlermiş. Cadde sadece Antakyalıların değil tüm Orta Doğu zenginlerinin uğrak yeriymiş. Başka bir değişle Anadolu’nun ilk turizm cennetiymiş Antakya. Gündüzleri insanlara yetmemeye başlayınca akşam karanlığı çökmeden kentçe görevli şamdancılar caddenin her iki tarafına yerleştirilmiş zeytinyağı çıralarını temizlemeye ve yakmaya başlamışlar. Böylelikle dünyanın ilk kez meşalelerle aydınlatılan caddesi oluvermiş Herod caddesi.
Herod Caddesi aydınlatılınca gece hayatı başlar. Aşk avcısı
yosma kadınlar, salına salına dolaşmaya başlarlar, sağa sola göz süzer, kalça
kıvırırlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde bu yosmalara, süslü oğlanlar da
katılır. Meyhanelerin açık pencerelerinden yükselen çalgı sesleri, yatakçıl
kahkahalara karışır. Gece yoğunlaştıkça Herod Caddesi sarhoştur, şaraplıdır,
şarkılıdır, şiirlidir, aşklıdır, rakslıdır…
Gece hayatı ile tanınan bu cadde yüzünden kent defalarca depremlerle
cezalandırılır bir inanışa göre. Cadde çok kez depremlerle yerle bir olmuş, 526
depreminde ise tamamen toprak altında kalmış. Bu gün Antik Roma’nın o muhteşem
sütunlu caddesi yerin sadece 6 metre altıda ve ben sadece 6 metre üstündeyim o
gösterişli yaşantının. Tarihten zaman çalarım bazen. Okuduğun bir kitabın
kahramanı gibi dolaşırım Herod Caddesi’ni. Bazen biraz daha yaklaşır günümüze
1939’a gelirim ve Fransızların bu yoldan şehri terk edişini gururla izlerim.
Minnet duyarım Mustafa Kemal Atatürk‘üme bir kez daha.