Ahmet amca | Rafet Canpolat
Mektubuma başlamadan önce, bunca zaman aralığında gök
kubbenin altından da öteden beni huzura davet etmenin bu zamanda bana
bıraktığın bulunmaz bir hazine olduğunu ve bu vesileyle sana ebediyetteki derin
dinginliğin ve manevi huzurun için her zaman duacı olduğumu ifade etmek
isterim. Kulağıma fısıldadığın Bursa’daki zamandan bu zamana neler oldu bilmeni
istedim. Ancak daha önce size hısım akraba ismiyle hitap ettiğim için özür
diliyorum. Evet, biliyorum, siz son zamanlarda baba, amca, dayı gibi hitapların
gittikçe yaygınlaşmasından endişe duyuyordunuz. Ancak bu hitap moruk, kanka,
adamım gibi sözcüklerle daha da derinleşerek tamamen dilimize yerleşmiş durumda
maalesef.
Sevgili Öğretmenim, sizi tanımadan önce Erzurum’u soğuk, Konya’yı sıcak,
Bursa’yı şeftali, Ankara’yı taş, İstanbul’u Fener, Galatasaray, Beşiktaş
bilirdim. Sayenizde şehirlerin yüz hatlarında geçmişte yaşadıklarını
okuyabiliyorum artık. Erzurum acının adı, Konya maneviyatın tadı, Ankara çelik
bir zırh, Bursa zaferin müjdecisi, İstanbul’un her semti ayrı bir coğrafyadan
daha fazla olduğunu öğrendim. Yaklaşık elli yıl sonra Ankara’dan Bursa’ya
taşındım. Dün sizin gibi ben de Yeşil Türbeyi gezdim. Bugün de hani o ihtiyar
çınar vardı ya bir cami avlusunda, onun altındayım. Ne sakin bir gün, ne
şırıldayan serin çeşme, ne ovanın yeşili, ne göğün mavisi hepsi bir yana;
rüyandan geri kalan hüznünü bile tüketmişler. Burası Osmanlı; nerede sarayları?
Nerede zafer çığlıkları atan mübareklerin hayat hikâyeleri? Nerede bütün
zamanın tam gün olduğu eski Bursa? Benim bir günüm sabah, akşam, yatsı ve gece
vardiyası. Hani Orhan zamanından kalma duvarları vardı ya Bursa’nın, ruhlarına
Fatiha okundu her taşının. Nilüfer Çay’ındaki ömrünün timsali beyaz nilüferler
yok ama sabrının acı meyvesi Muradiye koca bir şehir oldu. Devleştiler zafer
müjdecileri; Osmangaziler, Yıldırımlar, Orhangaziler hala büyükler. Bursa
yatmaz senden sonra hiçbir rüyaya. Yedi yirmi dört uyanıktır, uyanamaz hiçbir
sabaha. Şehrin bütün binalarını kaldırsam yerinde kalsa avizeler yine de billur
bir avize olamaz artık Bursa’da zaman. Siren sesleri Yeşil Türbe çinilerine
sinen Kur’an’ın sedasında şimdi. Ezanlar şehrin homurtusunda yok olup gidiyor.
Yani demem o ki; “Bu tılsımlı ebediyetin su sesi gelmez, beyaz bahçenin
rüyasında” mı hala ceddimiz? Evet, doğru söylemişsin; “zamanımızı yaşamış
olsaydın bir başka gözle bakarsın ömür denen uykuya.” Ey! Gözü, gönlü hayalimi
dahi gören büyük insan, seni her geçen gün daha çok anlıyorum ama sakin bir gün
yaşamak hayalden de öte bir rüya artık benim için “Bursa’da zaman…”
Şiirden mısrasın Tanpınar. Kana kana su içtiğim çeşmesin Tanpınar. Karanlığa
doğan güneşimsin Tanpınar… Sen! Sessiz bir köşede durup duran zamanı
bilmezlerin zembereğini kuransın Tanpınar.
Sohbetime son verirken tekrar kucaklar dolusu selam eder, bıraktığın her
cümlenin sihriyle “Huzur’a” kavuştuğumu belirtmek isterim. Ha, evet… Az daha
unutacaktım, selamını aldım güzel dünyandan. Demin bir çocuk sordu seni, hala o
gemide açıklarda mısın?
Sevgi ve saygılarımla…
Rafet CANPOLAT