Ah şu yürek! | Yüksel İnangil
Kalamarın üç ,yılan balığının dört, toprak solucanın da beş tane yüreği vardır… Bir su kaplumbağasının yüreği o kadar güçlüdür ki, kesilip çıkarılınca bile saatlerce atar.
Bilinen Yürek Kan dağıtımı yapan/ sevgi, dostluk ve erdemliliğin odağı Hadi merkezi diyelim bu güzel duyguları, o zaman neden herkesin yüreği birbirinden farklı?
Neden gördüğümüz nice akıllı, zehir keskinliğinde zekaları olanların yüreği yokmuş gibi geliyor?
Gözleri sanki buzluktan yeni çıkan buz kalıbı gibi ,bol boşluklu… Bir de gözlerine baktığımızda arkada parıltılar gördüğümüz, gülümsemesine ve sesine bile sıcaklığı yayılan insanlar var. Hani, her şeyi konuşamadığımız, dünyayı kurtaramadığımız, her entel dantel şeyden haberi olmayan; fakat anımsarken hep gülümsediğimiz insanlar.
Günün güzel olsun diyen, canımız sıkıldığında anlamasa bile elinden geleni yapmaya çalışan, duygularını küçük ama kıymeti büyük jestlerle ifade eden insanlar?Birden fazla yüreği olabilir mi acaba?
Ah şu yürek! Başına gelmeyen kalmamış zaten.Emojilerin vazgeçilmezi olmuş,uya
nıkların kocaman yürek biçimide yastıklar,ayıcıklar, kolyeler tasarlayıp, üstüne de bir “ seni seviyorum” yazınca her özel günün olmazsa olmazı olup tacir ellerine düşmüş.. Bazen de cam olmuş kırılmış…Paramparça.. Can sağlığı mı, cam sağlığı mı demiş ..Yine toplamış,hep toplayacak..Yoksa nasıl yetsin tek yürek! Tümüne rağmen, çok güzel bir sırrı var aslında.
Evrenin Işığı “ tablosunda William Hunt bir bahçeyi betimleyen resminde tokmaksız bir kapı çizer. Bir sanat eleştirmeni sorar; “Güzel bir resim doğrusu,ama manasını bir türlü kavrayamadım. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona tokmak takmasını unutmuşsunuz da…”
Hunt gülümser“Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki.. Bu kapı, insan yüreğini simgeler. Ancak içeriden açılabildiğiden tokmak gerekmez…