Ağzımızın Tadı Ne Zaman Gelecek | Erhan Tığlı
Kente çalışmaya giden Irgat Ali, orada bir yıl kaldıktan sonra güç bela köyüne dönebilmişti. Yolcuk o kadar çetin geçmişti ki, evine gelir gelmez hemen kendini yatağa attı ve derin bir uykuya daldı. Kocasından umduğu sevgiyi, ilgiyi göremeyen kadın hayal kırıklığıyla uyuyamadı, kalktı, süt sağmaya gitti. İnek huysuzluk edince öfkesini ondan aldı, ineğe bir şamar indirdi, “Tepemi attırma sarıkız! Uslu dur yoksa karışmam ha!” diye bağırdı. Gürültüyü duyan meraklı komşusu ne olduğunu sordu.
“Daha ne olsun?” dedi dertli kadın. “Aydın’dan dayı geldi/Dayı değil, ayı geldi!”
Sabahleyin Irgat Ali neşeyle yatağından kalktı, uykusunu almanın, yorgunluğunu gidermenin verdiği mutlulukla karısına gereken ilgiyi gösterdi, onu öptü kokladı. Kadın sevinçle süt sağmaya gitti. İnek gene huysuzluk etti ama bu sefer kızmadı:
“Uslu dur bakayım kızım” diyerek ineğini okşadı.
Meraklı komşu gene ortaya çıktı:
“Bu sabah pek neşelisin. Hayrola, nedir bunu sebebi?” diye sordu.
Kadın, ağzı kulaklarında şöyle dedi:
“Aydın’dan kadı geldi
Ağzımın tadı geldi!”
*****
Bu öykücükte olduğu gibi, ağzımızın tadı kaçtı yıllardır. Eski tadı alamıyoruz hiçbir şeyden. Meyve ve sebzeler hormonlu, dostluklar silikonlu, güzeller botokslu! Eşyalar plastik ve naylon, yaşamak da öyle… Doğal güzellikleri yok ediyor, her yanı suni, yapmacık güzelliklerle dolduruyoruz. Bahçeli evleri yakıp yıktıktan sonra yerlerine apartman dikmeyi marifet sanıyoruz. Çarpık kentleşme ve sözde uygarlaşmayla çevreyi kirletiyoruz. Kısacası hayatımız duman! Bu kötü gidişe son vermesi gereken kadılar kötülerle ortak. İşte bu yüzdendir ki, kurumuyor bir türlü içine düştüğümüz batak. Sonumuz karanlık. Çünkü doğruluk, iyilik, güzellik tutsak; aydından gelemiyor köyümüze hiç biri. Ayılarla dayılar yollanıyor ancak yanımıza, yöremize. Sağmal inek gibi sağılıyoruz boyuna. Son veremiyoruz bu alicengiz oyununa. Bu durumdan ne zaman kurtulacağız? Olaylara seyirci kalmaz ve olup bitenlere öküzün trene baktığı gibi bakmazsak…