Affetmek / Nilüfer Bekçi
Geçen yazımda Zero limit kitabından ve Ho’oponopono yönteminden bahsetmiştim. Bu yöntemin temellerinden biri de affetmek üzerineydi. Ben de bu yazımda bu konuyu genişletmek istiyorum. Kelime anlamı olarak affetme, “kötülük ve haksızlık edeni, suç veya günah işleyeni bağışlama, cezalandırmaktan vazgeçme” anlamlarında kullanılmaktadır.
Gündelik hayatımızda bize yapılan hakaret veya hataları affetmek durumunda kalabiliriz. Aynı şekilde kendimizi de affetmemiz gereken durumlar olur. Bu durumların yol açtığı öfke ve acıdan kurtulmak çoğu zaman kolay olmaz ve affetmemeyi, kin gütmeyi tercih ederiz. Ama bunu aşmalı ve ilerleyebilmek için affetmeyi öğrenmeliyiz. Affetmemek ve kin tutmak stresi arttırır, ilişkileri bozar. Çoğu zaman iletişim problemleri yüzünden büyütülen küçük sorunlar ortaya çıkar. Bazen de çok daha ciddi sorunlar olabilir. Her iki durumda da karşı taraf pişman olsa da olmasa da affetmek, kişinin kendisi için yapabileceği en iyi şeydir. Çünkü affetmek insanı özgürleştirir. Affetmek çok güçlü bir araçtır. Üzerinizden bir yük alır ve öfkenin ya da intikam arzusunun merhametine kalmaktan sizi kurtarır. Böylece zihniniz özgürleşir ve daha doğru kararlar verebilirsiniz.
Affetmeyi bilmek bir erdemdir. Bakın Laurence Sterne affetmek konusunda ne diyor:
“Yalnızca cesur olanlar affetmeyi bilir. Bir korkak ise asla affetmez. Doğasında yoktur.”
Affetmenin ilk adımı anlamaktır. Önemli olan haksız davranışı öylece kabul etmemek ancak öfkeyi ardımızda bırakmaktır. Affetmek hak vermek değil, anlamaktır.
Bir düşünün birin affettiğiniz zaman ne kadar hafifliyor, rahatlıyorsunuz. Halbuki o ana kadar ne denli öfkeli, gergin ve mutsuzdunuz. Bu hafifliğe değmez mi bir insanı affetmek. Kimse mükemmel değildir. Başkalarını olduğu gibi kendimizi de affetmeyi bilmemiz gerekir. Unutmayalım ki hata insanlar içindir ve hatasız insan yoktur.
Yüce yaradan kullarına onları affetmek için bir çok fırsat sunuyor. Öyleyse bizim de affetmeyi öğrenmemiz gerekmez mi? Af kelimesi, Kur’an’da çoğunlukla suçluya ceza uygulamasından vazgeçip onu bağışlamak anlamında kullanılır.
Bakın Ali İmran suresi 134. Ayet ne diyor: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever” Kuranı Kerimde af konusunda başka ayetler de var. Af kavramı ilâhî bir sıfat ve yüksek bir ahlâkî meziyet gerektirir. Çünkü her şeyin efendisi olan Allah affetmenin de efendisidir.
Kişilerin kusurları karşısında zalimleşen insan kendi hataları ile Allah’ın huzurunda bulunduğunu unutuyor. Asıl kudret sahibi affederken, kul küçüklüğünü unutup “asla affetmem” diyor. Çünkü insan kendini ve acziyetini unutuyor.
Bu kibir öyle bir hal alıyor ki hata yapan yaratıcısından değil kulundan korkar ve sakınır oluyor.
Affetmek için öncelikle “öfkelerini yutarlar” deniyor. Yani hatayı kabul etmeyi ve duyguların kontrolünü emrediyor. Ve bunu söylerken bile emretmeden, olması gerekeni söyleyerek “öfkelerini yutarlar” diyor.
Kullarının af kavramını anlamaları için onlara ne kadar affedici olduğunu Allah ayetleri vasıtası ile anlatıyor. Kuranı Kerim’de takva sahibi olmak ile affetmek kavramları bir zikrediliyor. Çünkü affetmek, İslâm’da bütün faziletlerin temelini teşkil eden takvâya en yakın meziyettir.
Peygamber Efendimiz’den rivayet edildiğine göre, hesap günü geldiğinde Allah Celle kulunu çağıracak, kimsenin başlarını kaldıramadığı anda kuluna “kaldır başını” diyecek, kul başını kaldırdığında tarifsiz güzellikte köşkler görecek ve soracak Ya Rabbim bunlar kimindir? Allah Celle; “Bedelini ödeyenlerindir” diyecek. Kul soracak onlar kimdir? Peygamberler mi? Allah Celle, “Kardeşinin hatasını affedenlerin” buyuracak. Bunun üzerine kul mümin kardeşini affederek hem kendisi, hem affettiği kardeşi cennet yolunu tutacak.
Yine takva sahibi kimsenin affedici olduğunu vurgulayan Şûrâ suresi 37’inci ayet “Onlar büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar” diyor bizlere.
Ve Peygamber Efendimiz’de (a.s) Aişe validemize şu duayı öğretiyor. “Allahım sen affedicisin, affetmeyi seversin, bizleri de affet” ve biz kullar insanlığın önderi peygamber efendimizin öğrettiği şekilde dua ediyoruz. O’nun yüceliğinde gizli olan sonsuz rahmetine sığınıyoruz.
Affetmenin dini yönüne baktıktan sonra kişileri affedebildiğimiz gibi affedebilmemiz gerektiğini de söylemek isterim. Kendimizi affedememek Hayal kırıklığına ve kaygıya yol açar. Eğer yanlış olduğunu düşündüğümüz bir şey yaparsak onun üzerine düşünüp kuruntu yapmnak yerine bir çözüm getirmeye çalışmalı, bizi çıkmaza sokacak düşüncelerden kurtulmalıyız.İkiş seçeneğimiz var: Yanlışımızı düzeltebiliyorsak düzeltiriz; düzeltmenin gerçekten bir yolu yoksa o zaman hatamızdan ders çıkarıp gelecekte de aynı hatayı yapmayız.
Affetmek, herkesin hata yapabileceğini anlamaktır. Mükemmel olmadığımızı ve aslında kimsenin mükemmel olmadığını kabul etmemiz gerekiyor.
Genelde kendi hatalarımız kılıf bulmak, başkalarının hataları için geçerli bir sebep yaratmaktan daha kolay gelir. Çoğu zaman karşımızdaki insandan yapamayacağı şeyler bekleriz. Ancak başkalarının beklentilerimizi tam olarak karşılayamayabileceğini anlamak zorundayız. Tıpkı kendimize karşı öfkemizi dindirmeyi her zaman bildiğimiz gibi, bize karşı hata yapan insanların yaptıkları davranışı da anlamalı ve affetmeliyiz.
Bize karşı yapılan yanlışları tekrar tekrar düşünüp sinirlenmek yerine o kişinin neden böyle bir davranışta bulunduğunu anlamaya çalışmalıyız. İletişim kanallarını açık tutmak ve çözüm üretmeye çalışmak çok daha yararımıza olacaktır.
Bir kez daha vurgulamak isterim ki affetmek her davranışı haklı çıkarmak değil, anlayış göstermektir. Burada insanların hatalarını koşulsuz kabullenmekten bahsetmiyorum. Kendi haklarımızı ve ihtiyaçlarımızı tabii ki gözeteceğiz. Başımıza gelen şeye tepki vermeyi bilmeli ancak bizi öfkelendiren asıl sebeplerin neler olduğunu da düşünmeliyiz. Birini affetmeden önce onunla davranışı hakkında konuşmak, beklentilerimizi ve neyi tercih ettiğimizi anlatmak gerekir. Duyguları dinlemek nasıl davranacağımız konusunda bize ipucu verir. Böylece başkalarıyla aramıza sınır koyabilir ve kendi haklarımızı koruyabiliriz.
Son olarak şunu söylemek isterim. Dilimizle değil gönlümüzle affetmeliyiz. Yürekten gelmeyen bir affetme amacına ulaşmayacaktır.
Hoşgörülü günler dileği ile…