ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Acılar Susar | Yılmaz Pirinççi

11.03.2023
224
A+
A-
Acılar Susar | Yılmaz Pirinççi

Önce acılar susar yüzünde çığlık çığlığa.

Ağıt ağıt içine dökülür gözyaşları

Hangi renge boyadığını unuttuğun o cennet kokular şimdi toprak altında

Sonra hüznün bir daha hiç silinmeyecek gölgesi düşer bakışlarına

Artık kocaman bir yaradır yüreğinde Adıyaman.

 

Sıcak ve nemli sabahların buğusu düşerdi üzerine.

Çukurova gibi alabildiğine geniş tutardın yüreğini.

Yetim doyuran bir zenginlikti yaza gülümseyen karpuz tarlaları

Kışları ısıtan pamuktu.

Kolu kanadı kırılmış bir yavuklunun türküsü şimdi Adana

 

Sütçü imamdan kalma bir kahramanlık destanıydı çocukluğunu emziren

Kara şalvardan kefen mi olurdu.

Oldu işte.

Ölüme eyvallah diyen bir hikaye şimdi Kahraman Maraş

 

Bembeyaz bir örtü ile uyumuştu geceye

Beyazın ölüm olduğunu kim bilebilirdi.

Oysa daha çiçek bile açmamıştı bademler.

Kayısıdan önce gelmişti kokusu ölümün.

Soğukta titreyen bir çığlıktı şimdi Malatya

 

Bahar sefası bir sıcaklık sarmıştı sur diplerini

İnadına yeşile durmuştu her şey

Közde ciğer pişiyordu.

Kaldırımlarda gencecik sevdalar.

İnadına dostluğun adıydı Diyarbakır.

İnadına kardeşlik.

 

Gaziantep, içimi yakan bir şerbet tadı değildi artık.

Öksüz çocukların bakışlarıydı evlerin ışıkları

Bu acıya perde çekilir miydi?

 

Hep aynı kaderdi birleştiren.

İsot kokusuna yas düşmüştü.

Sıra geceleri sıra sıra ölümdü şimdi.

Birde boz toprak kokusuydu şanlı Urfa’nın soluğuna değen.

 

Bu sene yer fıstığı nasıl olurdu acep.

Toprak bunca şey almışken bizden…

Tohum utanmaz mıydı?

Kimseler utanmıyordu oysa.

Yol üstü bir çay molası Osmaniye

 

Unutulup gitmişti işte koca bir şehrin gölgesinde.

Oysa acının rengi yoktu

İçimizi yaran hançer onunda ciğerini delip geçmişti.

Bekle, geleceğiz Kilis.

 

Antakya.

Aynı geceye uyuyordu cami, sinagog.

Kilise, Havra…

Aynı sabaha uyanamadılar birlikte.

Birinin duvarından taşlar döküldü diğerinin bahçesine

Biri yaslandı ağır ağır diğerine

Sonra aynı kaptan yemek yedik hep birlikte

Aynı suyu içtik

Aynı ölümü.

Sahi bütün tanrılar nasıl olup anlaşmıştı aynı kaderde.

Şarap içmiştik daha dün.

Daha dün künefenin peynirinde yakmıştık dilimizi.

Şimdi bütün dillerde ağlıyoruz hep birlikte.

Bütün dinlerde birlikte ölüyoruz.

 

Hoşça kal güzel ülke.

Hoşçakal Türkiye…

 

Yitirdiğimiz canların anısına saygıyla.

 

Yılmaz Pirinççi

..

Yılmaz Pirinççi
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.