27 Yıl Sonra | Terzi Nuri Kaymaz
Yusuf Dogan
HASRET GÜLTEKİN’İ, ARKADAŞI NURİ KAYMAZ ANLATIYOR.
Bir cafede çaylarımızı yudumlarken, çaylar boğazımızdan geçmekte zorlanıyordu, Nuri kaymaz anlatmaya başlıyor halk ozanı Abuzer Karakoç’un hasta olduğu bir süreçti. Diyar müzikte otururken, Mustafa Karaçeper, Fırat Başkale, Halûk Özkan ve ben Hasret Gültekin bana dönüp, “Nuri ağabey bu işin basın kolu sen ol” dedi.
Çaldığımız ilk kapı, gazeteci dostum yazar Doğan Hızlan’ın kapısı oldu. Diğer tüm gazete ve dergilerde görüşmeler yaptık ve olumlu cevaplar aldık. En sonunda Gırgır Dergisi yönetmeni Oğuz Aral’la bir görüşme yaptık.
Bir açıklama istediğini belirtti. İlk aklıma, gelen ismin Hasret Gültekin olduğunu düşündüm. Kendisinden bu konuyla ilgili bir yazı istedim. O da “tabi ağabey. Bana bir gün müsaade et,” dedi. Ertesi gün yazıyı getirdi. Yazıyı okuduktan sonra Oğuz Aral’a götürdüm. Oğuz bey okuduktan sonra bana dönüp, her zaman ki sert ve gür sesiyle;
“Nuri, bu yazıyı kim yazdı? Bu insan ne iş yapıyor? Bende kendisine, “genç bir arkadaş ve müzik adamı” diye cevap verdim. “Bize rakip yazar mı çıkıyor?”
İşte, Hasret Gültekin söz yazarı besteci, şair müzik adamı. Aynı zamanda bu yazı yayınlandı Gırgır dergisinde. Bu yazı yayınlandıktan sonra birçok insan bana bu yazı için şu soruyu sordu;
“Bu yazıyı Hasret Gültekin mi yazdı? da sonra Hasret’le birlikte Karakoç için bir yardım gecesi düzenledik. Bu dayanışma gecesine Sezen Aksu’dan Ahmet Kaya’ ya Cem Karaca, Timur Selçuk, İlhan İrem, Arif Sağ, Edip Akbayram, Sadık Gürbüz, Emre Saltık, Hasret Gültekin ve Banu Kırbağ’a kadar birçok sanatçı, gazeteci ve yazar, birçok sinemacı Aydın ve entelektüeller katıldı.
Geceden sonra Hasret bana dönüp, “galiba çok iyi bir şey başardık,” dedi. Bu genç çocuk yardım sever olduğu kadar edebiyat ve şiir’den anlayan bir gençti.
Birgün, “bana bir şiirini verir misin?” dedi. Ben bir kaç tanesini götürdüm.
İyi hatırlıyorum, Gök yüzünden “Selam Aldım, adlı şiirimi çok beğenmişti. Daha sonra bana döndü gülümseyerek;
“Nuri ağabey, senin soyadını değiştirelim. Kaymaz değil de Korkmaz olarak şiirin altına. Nuri korkmaz diye besteleyeceğim,” dedi.
İşte kaybettiğimiz değer o kadar büyüktü. Aradan geçen 27 yılda hala onu konuşuyor, yazıyoruz ve hâlâ kaybettiğimiz değerlerin yerine bir şey koyamıyoruz. Bu da geriye gittiğimizin ve toplum olarak yozlaştığımızın göstergesi aslında…
Sivas’ta, yani Madımak otelinde yanan onlar değil, bizlerdik. Onlar yarınlara kaldılar ve tıpkı otel odasından Arif Sağ ile üst kattan olayları kamerasına kaydederken, hızla kafasına isabet eden kaldırım taşı ile Arif Sağa dönüp bir sigara uzatırken, “Yak Hocam yak. Galiba bu son sigaramız ve burada ödenmesi gereken bir bedel varsa onu ödemeye hazırız,” diyecek kadar yürekliydi Hasret.
Teşekkürler Nuri ağabey. Zaman ayırdığın için ben teşekkür ederim Yusuf’cum.