Tenere Ağacı | Bedros Dağlıyan
|Sincan İstasyonu Dergisi|
Uçuşur eşekarıları
Uçuşur çöl tozları
Uçuşur Tenere Ağacı’nın yalnız tohumları
Ah, yüzyıllık yalnızlığımın sırdaşı
Sırtımı dayadığımda dinlendiğim
Anlat, eski zaman menkıbelerini, hikâyelerini
Kervanların ihtiyar dervişlerini
Aşkını dilinde taşıyan şairlerini
Duyulmamış adlar taşır bizi
Ölüme ya da geleceğe
İyilik, yolcunun en iyi azığıdır bilirim
Yemin olsun ki bilmezler
Çakıltaşlarıyla fal açanlar
Ya da kuşlarda uğursuzluk arayanlar
Çapulcular, geceleyin geçer cehennemi çöllerden
Ve her sabah yeniden doğar; Nar-ı Güneş ufkun
ötesinden
Faltaşında efsunlanır bilinmeyen sisli yarınlar
Düşlerimiz çoğalır gündüzün kör karanlığında
Tanrılar boyuna vaizler gönderir dağlara
Oysa bilici kâhinler memleketinde, bilmeyenler
çoğalır
Hangi varlık kalıcıdır ki
Ad ve Semud kavminin çocukları, Nuh’un oğulları
Çöllerin yalnız şairleri Zeyd, İmruü’l Kays
Bakın ölüm habercisi yine bu diyarlarda
Üzerlerinde parça parça Nemrut’un hıyanet
elbiseleri
Her defasında zulümle kendilerinden geçerler
Savaşın çocukları kutsaldır
Sütle değil kanla büyür gözleri
Yazın bunları, savaşın şahitleri
Savaşı lanet sayan dağların abdalları
Kutsal bildiğin toprak üstüne
Dağlar, ovalar ve nehirler üstüne, yemin edin
Yazın cesaretli şiirlerinizi göğün yücesine
Ve deyin ki,
“Kaybolan Yusuf, Kenan’a yine gelir, gam
yeme;
Hüzünler kulübesi, bir gün yine gülistan olur, gam
yeme”
Bu toprak bizi bekler daima ana kucağı gibi
Ah, memleketimde kalan ilk sevgilim
Biliyorum şimdi çok uzaklardasın
Ve biliyorum ki, beni unutma mevsimindesin
Şimdi sen de yoksun, Tenere Ağacı’da
Giderken söylediğin baldıran uykusu sözler de
O sözler tenime değmez yüreğime işler bilirim
“Gülü isteyerek dikenine su vermek boşa gitmez
Senin yanağını anan kirpiklerim ıslanmışsa ne
olur?”
Ah o sözlerin bana gam çektirir daima
Duyarım billur ahengini tenhada
Ah o keklik ötümlü sesin
Hamravat’ın şifalı suyunu taşır yareme
Çıkar iklimimde yalnız bir Tenere ağacı