“Vurduğum bütün kıyılara kırık gözyaşlarımı döküyorum.”
Eskil sokaklarında anıların
dolaşıyorum, öksüz bir çocuk gibi
yüreğimde kırık bir dal sızısı
ve soluk ürpertisi bir yaprağın …
ardımda bıraktığım aynalara tutup yüzümü
yılların gözlerinde iki damla gözyaşıyla
bir dost izi arıyorum, kirlenmemiş bir bakış
çocukluğumun ince sızısından kalma
alıp götürmek için uzak bir kıyıya…
dalgın ve dargin anıların yamacında oturmuş
uzak dağ doruklarına bakıyorum
ah! … güz yağmurları iniyor, acılar ve ihanetler üstüne
çırılçıplak ve sevgisiz kalmış bir şiirim
kimsesiz bir kış sokağında…
ah! gülen gözleri menekşelerin, munzur bakışlı ceren
geçtiğim tüm kıyılara kırık gözyaşlarımı bırakıyorum
toplasam avuçlarım kanar …
bütün baharlara geç kalmış, yorgun ve yaralı bir yolcuyum
heybemde türküleri unutulmuş bir şafağın yalnızlığı
hüznün ıslattığı kirpiklerimde bütün yağmurların adı gözyaşı. ..
dalgalarını gönül dalgınlığında saklayıp
acılarını içine gömen bir denizim ben
yüreğime gecenin hıçkırıkları,
ve hüznün ince ezgilerini toplayıp
vurduğum bütün kıyılara kırık gözyaşlarımı döküyorum
uzak diyarlara hasret taşıyan göçmen bir kuşum ben
her defasında düşerek, kanadı kırılarak sevgiye koşan
aşklara, acılara, ayrılıklara vurup kendini
hayatın yaralı trendinde sarp kayalardan geçip,
şiirler toplayan kirpikleri kırık bir dünyanın teninde
ben ki, herkese gül sunan, gül bağışlayan,
ve herkesten gül isteyen kırılgan çocuk
kör olası talihine isyan edip
bırakıp gönlünü bir çiğdem ile dağ arasında
durmadan üşüdüm hayatın kirli sahnesinde
ey iki gözü iki damla hasret çiçeğim
ömrümün en ince yerinde duruyorum şimdi
ümitlerden, hayallerden uzak nasıl yaşarım ben
gönlümü hangi seherlere bırakıp giderim sen yoksan
sen yoksan boğulup gitmez miyim hayatın bu kirli sularında?
Sen ki, yitip gitmesini istemediğim tek mevsimsin hayatımda.
tut elimden umut çiçeğim, umutsuz koma beni umutlara götür….