ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Uzunluk, Okumamanın Bahanesi Midir? | Hüseyin Evcil

31.07.2020
982
A+
A-
Uzunluk, Okumamanın Bahanesi Midir? | Hüseyin Evcil

Forum sitelerinde olsun, bu Facebook gruplarında olsun, elimden geleni yaptım.

Bilgisizliğe, duyarsızlığa, düşüncesizliğe dayalı biçimde çoğalıp, adeta kemikleşen problemlerimizi ele almaya çalıştım. Beğenenler, ilgilenenler çıktı. Beğenmeyenler, ilgilenmeyenler çıktı.

– Hüseyin bey, uzun yazıyorsunuz, başını, sonunu kaçırıyorum
diye eleştirenler çıktı. Yazının içeriğine değil, kalitesine değil, sadece uzunluğuna takılanların, eleştiri düzeyinde kalmadıkları, ileri gittikleri oldu. Hiç tanımadıkları halde, aleyhimde hareket edip, günahımı alanlar bile çıktı.

Negatif duyguları tavan yapmış şımarık insanlarla karşılaştım. İftira eğilimli olanlar, çirkin davranışlara teşebbüs edenler gördüm.

Üzüldüğüm, sinirlendiğim çok oldu fakat nezaket çerçevesinden, hukuk çerçevesinden hiç ayrılmadım. Bundan sonra da hiç ayrılmayacağımı biliyorsunuzdur.

Ölür giderim, duruşumu bozmam. Çok şükür, satılık kalemler listesine dahil değilim.

Saygı, sevgi beklentisinde değilim. Bu arada, ben DAVULCULUK yapmıyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığı onaylı – destekli, Atatürkçü, ülkesini seven bir yazarım. Yazılarım için düşünsel yorumlar bekliyorum ince ruhlu dostlardan.

Çünkü, edebiyatı, dağlara, taşlara, ormanlık alanlara, alakasız adreslere üflemiyorum. İnsanlara hitap etmeye çalışıyorum.

Başkalarının zerre kadar tınlamadığı, önemsiz saydığı şeyler, yüreğimi sızlatmış, gözlerimi doldurmuş, dahası, kanımı dondurmuş olabiliyor. Doğaldır. Burukluğumu, yalnızlığımı katlayan şeyleri kastediyorum.

Düşündüm, yayınlanabilir ve okunabilir bir metin yazdım diyelim. Peki, bu, kendim için mi ? Kendime bir şey sağlamak için mi ? Hayır. Hepimiz için. Hepimizin bilinç berraklığı için, duygu birliği için, ortak hamle için. Yerlerde sürünen romantizmi bir parça ayağa kaldırmak için.

Üzülüyorum. Ataklar için yarın geç olacak, yani geriye (özgürce düşündüğümüz geçmiş günleri kastediyorum) dönemeyeceğiz (Türk düşmanları yol diye bir şey, seçenek diye bir şey bırakmayacaklar). Gözümüzü açtırmayacaklar.

Gelecekte, güneşten, alıştığımız sıcaklığı alamayabiliriz. Çünkü, sevgi ırmakları kuruyor. Değerler dinamitleniyor güdümlü medya üzerinden.

Çölleşme devam ediyor, bazen hızlı, bazen yavaş.

İçi boşaltılan, ufku boşaltılan, bütünüyle hazırcı ve tüketici bir kuşak geliyor arkadan.

Facebook ’ta binlerce hasta kişilik dolaşmakta, faaliyet göstermekte.

Niyetleri, saniyeler içinde anlaşılabiliyor. Onlar, kendilerini gizleyip, farklı isimler altında bir şeyler eklemeyi sürdürüyorlar. Site Yönetimi ve Denetim Ekibi mücadele edemez duruma geldi.

Kimileri, sanal mekanda profesör oluveriyor. Bilim insanı, sanat insanı, deneyimli politikacı oluveriyor.

Her şeyin en doğrusunu, en güzelini sanki onlar biliyor.

Bizler, bir şey bilmiyoruz. Bizler, dergi, kitap, belge hiç okumadık. Bizler, okullara hiç gitmedik, bilimsel toplantılara hiç katılmadık (sanki).

Sırf ego tatmini amacını güden ve bir yerlere bağlılık mesajı ulaşsın amacını güden, internetin her noktasına burunlarını sokan, her gruba üye olup, akıllarının ermediği, hiçbir zaman ermeyeceği toplumsal olayların analizinde, ölçülü bir muhalif, ölçülü bir eleştirmen olmak yerine, sadece ve sadece bir küflü çivi gibi, bir kokmuş safra gibi davranan insanları engellemekten başka çözüm yoktur. İnsanı buna, onlar zorluyor.

Görgü ve saygı eksikliği anlaşılan fakat asıl önemlisi, zehirlemeci olduğu anlaşılan, çürük zihniyetli insanlara, ikna ya da savunma içeren yanıtlar verilmemeli. Gerek yok. Bir şey değişmiyor.

Hepimizin zamanı değerli. Hepimizin yapılacak işleri var.

Zaman, ömür çok hızlı geçiyor. Yetişilemiyor.

İnternet ortamında, emektar, fedakar insanlara laf söylemek (laf sokmak), dedikodusunu yapmak, direkt ya da dolaylı biçimde sözlü saldırıda bulunmak kolay. Gerçek okuyucunun ya da sahte okuyucunun doğal – otomatik eleştiri hakkı aslında bu değildir.

Unutmamalıyız ki, yazar ile birlikte, okuyucuların da sorumlulukları bulunuyor.

Emek verenlere yönelik eleştirilerin, uyarıların bir ölçüsü, bir sınırı var.

Edebiyat, insanlığın en önemli, en kalıcı değeri olduğuna göre, sanatsal ve fikirsel tüm ürünler karşısında, olumlu ya da olumsuz tepkiler ortaya konulurken dikkatli, nazik olunması gerekiyor.

Birileri, alkol masasında dağıtıyor, fikir adamı (sözde) sanıyor kendini. Ülkeyi kurtarıyor. Dünyayı kurtarıyor. Galaksiyi bile paketleyip bir kenara atıyor. Nasıl ? Ondan sonra da benim Facebook yazılarım ile ilgili olmadık şeyler üretiyor kafasında. Maalesef benim de musallatlarım, yani sanal sapıklarım oluyor zaman zaman. Israrla bilgisayarıma virüs gönderenler oluyor. Yazılarımı silenler oluyor. Oysa her yazımı düzgün yazmaya gayret ederim. Kişilere, kurumlara hakaret etmem. Bilen bilir.

Okumuş cahiller ile uğraşmaktan yoruldum. Hala uğraşıyorum.

Yazılarımın uzunluğunu biliyorum. Çünkü, onları ben yazdım.

Uzunluğu, bir sıkıntı gibi algılayan, tembel ve sabırsız insanlara (okuyuculara) katılmıyorum.

İşte o uzunlukların içerisinde, silinecek, yani çöpe atılacak, iptal edilecek bir paragraf, bir cümle, bir sözcük olsaydı keşke. Keşke ama yok.

Ve kritik şeyler, ölümcül şeyler ancak o uzunluk, o genişlik yardımı ile aydınlatılmış oluyor.

Diğer türlü, birkaç cümle ile dokunup geçer isek, elimize pek bir şey geçmiyor. Geçmez.

Bir kaşık su, susuzluğun ilacı değildir. Ancak bir bardak suyun, belki kurtarıcı etkisi görülebilir. Doğru değil mi ?

Acı sonuçlar : Düşüncesizlik, bilgisizlik, duyarsızlık, sorumsuzluk gibi en tehlikeli alışkanlıkların etkisiyle yaşanıyor ve bedel, fatura malum topluca ödeniyor. Fatura üzerindeki rakamların küçüklüğü, büyüklüğü bize bağlı.

-} Siz, bir heykeltıraşa : Yaptığı heykellerin yerden yüksekliğinin hesabını (sorgulama anlamında) sorabilir misiniz ? Sorulur mu ?
Sorulmaz aslında. Ayıp olur demeyeceğim şimdi. Yanlış olur, uygunsuz olur diyeceğim.

-} Siz, bir ressama : Yaptığı tabloların boyutlarının ve kullandığı renk tonlarının hesabını (sorgulama anlamında) sorabilir misiniz ? Sorulur mu ?
Sorulmaz aslında. Ayıp olur demeyeceğim şimdi. Yanlış olur, uygunsuz olur diyeceğim.

-} Siz, bir yazara : Yazdığı kitapların inceliğinin ya da kalınlığının hesabını (sorgulama anlamında) sorabilir misiniz ? Sorulur mu ?
Sorulmaz aslında. Ayıp olur demeyeceğim şimdi. Yanlış olur, uygunsuz olur diyeceğim.

Yazar, sıkı çalışmış, 300 sayfalık özgün bir roman yazmış. Yazabilir. İzin alacak değil. İşi bu. Yeteneği bu. Eseri bu. Romanını, herkes mutlaka, sonuna kadar sabır göstererek okuyacak, okuduğunu tam anlayacak, sindirecek, sevecek diye bir ön koşul, bir zorunluluk olamaz zaten. Talep ve algı meselesi.

Şu bakış, ne kadar itici :

– Kitap okumak demode oldu. O, eskidendi. Telefon denilen bir cihaz var bugün. Herıld yani. İnternette her şey var.

İnternette her şey varmış !
… , … , …

Dünya üzerinde bir başka toplum yoktur ki, bizim gibi düşünsün ve davransın. Yani kendi sanatçısının varlığını, emeğini, tarzını küçümsesin. Dalga geçsin. Kaba yorumlarda bulunsun. Sanatçıyı yormak, yıldırmak, karalamak, boğup öldürmek için her şeyi denesin.

Kesin olan, tartışılmaz bir şey şudur : Duyguya, düşünceye dayalı üretimler, asla ve kesinlikle, başkalarının isteğine göre, zevkine göre gerçekleşmez. Baskı altında ya da sipariş üzerine, duyguların ve düşüncelerin yoğunluğunun, yolculuğunun değişmesini beklemek, sanat emekçisini dışlamak ve insafsızca yargılamak,
SANATTAN ANLAMAMA anlamına gelir.

Bizde, bilen de konuşur, bilmeyen de konuşur. Tamam konuşulsun. Elbette konuşma özgürlüğü var. Fakat sarf edilen sözlerin bir disiplini, bir erdemi, bir karakteri, bir rengi, bir olumlu hedefi (toparlayıcılığı) olması gerekiyor. Mantığın ve vicdanın dışına uzanan görüşler, sözler, yorumlar hoş olmuyor, estetik olmuyor.

Sezar ’ın hakkının Sezar ’dan esirgenmesi ise, doğru değil, yanlış.

Adalet terazisinde, hakkı, hak edene teslim etmek kutsal bir görevdir.

Düşünen, ilkelere sahip, sanatı önemseyen, sanatçıyı destekleyen ve yaşatan modern bir toplum konumunda olmamız gerekirdi ama hala bunu başaramadığımız ortada.

Aynada kendimizi incelediğimizde (dünyanın en zor işi olduğu, hatta imkansız olduğu söylenir) kolayca anlayabiliriz : Karambol bir yaşantımız, yapay bir gündemimiz var ve önceliklerimiz, tercihlerimiz bizi olgunlaştırmıyor.

Olgunlaşamadığımız, Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarından, yani suç işleme oranlarından da net bellidir.

Güçsüzlüğümüzü, hafifliğimizi yenemiyoruz. Silindirlerin altında eziliyoruz.

Ölü toprağını atamıyoruz, üzerimizde kalıyor hep.

Penceremiz hep küçük, pozitif enerjimiz hep düşük. Evrensel Sanat ile bağlarımız hep kopuk. Neden ?

Köleliğin değişik versiyonları … Fakat biz, özgür olduğumuzu düşünürüz ve iddia ederiz.

Çok uyuduk. Uyansak ve düşünmeye başlasak iyi olur. Düşünmediğimiz takdirde batışlarımız devam edecektir. Elbette batışların bir sonu gelecektir.

Sona varıldığında, yani dibe toslandığında her şey gerçekten çökmüş, gerçekten tükenmiş demektir. Sevimsizlik mevsimi, keyifsizlik atmosferi içerisinde günlerimizi artık ruhsuz tamamlayacağız demektir. Kaybolan ruhumuzu aramak isteyeceğiz.

Akıntılardan uzak durmalıyız ki, devrilmeyelim, sürüklenmeyelim.

Saygılarımla…

Yazan ve paylaşan / Şair Hüseyin Evcil

30 Temmuz 2020

 

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.