Selfie’li Sevişmeler Yalnızlığı | Selamet Bağcı
”Seven birisi için sevgiliyi görmenin hiçbir sözcük ya da kucaklaşmayla karşılaştırılamayacak bir bütünlüğü vardır; bu bütünlük, ”geçici olarak”, ancak sevişmeyle sağlanabilir,”
John Berger
Yerçekimi kanununun sıra dışı ruhlar âlemindeki doğrudan protestosu selfie. Ya da yerçekimine karşı öz çekim sarhoşluğu…! Gençler buna ”özgüven” diyor. Yakışır…
Her ne kadar doğa yasaları bizi bağlasa da düşlerimiz ve imgelemlerimiz sayesinde uzunca süre uzayın karanlıklarında güneşi kıskandıran düşlerin ışığı ile çekimsiz dolanışlar, salınış ve süzülüşlerle sabitlenmeye karşı koyarız. Ayaklarımızın yere basması ise kendimizi arayışımızdaki o en büyük vurgun; yine kendini arayan ama bizde bulamayan bir başkası ile çarpışma anıdır.
Düşler de kurtaramaz bizi saplanıp kalmaktan. Yeryüzüne çakılmaktan. Çakılıp kalıyorsun ya sevişmek zorunda kalıyorsun… Kendi sesimizi, kendi kokumuzu, tenimizi, ruhumuzu içine hapsettiğimiz hayallerden az ileri gidip sığındığımız sevişmeler. Üzerinden dakikalar geçmeden unuttuğumuz. Unuttuklarımızda daha da kaybolduğumuz. Sonra Tanrı‘ya özentimiz imdadımıza yetişir.
Tanrı’nın eseriyiz ya (O bizi çamurdan yaratmıştı gerçi, çamurlaşıp aslıma dönebilmeyi ne çok isterdim) sevişip iki bedenden taze bir beden elde edebilmişsek, kendimizden sonra en çok ona hayran kalırız. Daha öteye gidememenin acizliği..! Oysa bilgi, bize sevişmeden çocuk sahibi olabileceğimizi kanıtladı. Çoğalmanın ve kendine, eserine yeniden hayran kalmanın sarhoşluğu sevişmeden geçmiyormuş.
Tüm hayal kırıklığımıza rağmen alışkanlıklarımızdan vazgeçemiyoruz. Böylece sevişme ile savaşmayı birlikte götürmeyi deniyoruz. Israr ediyoruz. Neden mi? Çünkü biz ”özgüven” yoksunuyuz! Çünkü kendimize ulaşmak için önce kuyu suyuna bakmışız, Sonra göldeki suyun aynasında kendimize hayran olmuş, bildiğimiz vitrin ve ona benzer tüm aynalardaki yolculuğumuz bir ara teskin etse de bizi, durulmamıza yetmemiş hiçbir bakma yahut bakınmamız..
Boyuna süslenmiş, aynaları çatlatmış; başka kapıları aşındırmışız çalmalarla, boyuna sevişmiş ama kendimize ulaşamamışız. Başkasının elindeki kadrajdan taşmış sahte gülümseyişlerle kendimizi sınamışız. Sıkıla poz vermeye ve sevişmeye devam etmişiz. Sıkılmışız, çünkü bu yolculukta öteki bir şahsı kendimize var olduğumuza, hüsnümüze tanıklığa davet etmişiz. Başka bir şeyin değil kendi öz benliğimizin yoksuluyuz aslında; onca çoğalma yolları aradığımıza göre…
”Görme Biçimleri ” Kitabında John Berger; ”Seven birisi için sevgiliyi görmenin hiçbir sözcük ya da kucaklaşmayla karşılaştırılamayacak bir bütünlüğü vardır; bu bütünlük, ”geçici olarak”, ancak sevişmeyle sağlanabilir,” diye yazmıştır. Aynı kitaptaki ”Bir şeyi gördükten hemen sonra, aynı zamanda kendimizin görülebileceğimizi fark ederiz. Karşımızdakinin gözleri bizimkilerle birleşerek görünenler dünyasının bir parçası olduğumuza inandırır bizi,’ ‘sözlerini alıntıladıktan sonra bu yolculuğun sonunu bilemesem de gençler haklı diyorum.
Onca uygarlıkların, olanaklı dünyanın içinde cafe’lerde, düğünlerde, avm’lerde, sınıflarda, sokaklarda başkasına ihtiyaç acizliği duymadan, zahmetsiz ”ileri özgüven”li çoğalmalara bir selfie yeter..