Sakallı Celal’in Türkiye Gemisi / Cemil Biçer
“Efendim, kimdir bu Sakallı Celal denilen muhterem?”
Türkiye’nin sosyolojik analizi tek bir cümle ile yapmak gerekirse, hiç düşünmeden “Sakallı Celal‘in” dillere peleseng olmuş ünlü sözünü yazar ve altına gözüm kapalı imzamı atarım ve arkama bile bakmadan yürür giderim.
Efendim, kimdir bu Sakallı Celal denilen muhterem?
Türkiye’nin Arap saçına dönmüş bu hal-i pürmelalini tek bir cümle ile anlatan bu nice bir sihirli söz dizisidir. Sakallı Celal adı ile maruf bu değerli filozofumuz;
1886-1962 yılları arasında yaşamıştır. 2. Abdülhamid dönemi Bahriye Nazırı Amiral Hüseyin Hüsnü Paşa’nın oğludur. Galatasaray Lisesi’nden 1907 yılında mezun olmuştur.
En yalın hali yaşamını ve kişiliğini anlatmak için yaşamından rastgele kesitlerle bunu yapmak doğru bir yöntem olacaktır.
Fransızca bilir, sağlıklı, güçlü, hazırcevap, esprili, kültürlü, bekar, bakımsız, derbeder, titiz, babacan, ütopik sosyalist meczup… Evinde yapılan bir arama da polis duvarda duran Karl Marx portresini sorunca “Rahmetli Babam” diye cevaplamıştır.
Öğretmenlik yapmış, Aydın’da incir fabrikasında çalışmış çöpçülerin ücretini az bularak protesto amacıyla bir müddet çöpçülük de yapmıştır bir müddet. Paraya pula hiç önem vermemiştir. Öyle ki Galatasaray Lisesi’ndeki öğretmen vekilliği döneminde çocuklara askıdaki ceketini göstererek “Parası biten cebimden alabilir” dermiş.
Yazılı bir eseri olmamasına rağmen entelektüel çevrelerde Türkiye’nin en ünlü filozofu olarak tanınır ve anılır.
Hakkında tüm bilgi ve belgeleri yazar Orhan Karaveli tarafından yazılmış olan ”Sakallı Celal – Bir Türk Filozofunun Yeniden Doğuşu” kitabında bulabilirsiniz.
“Adam olacak çocuk bokundan bellidir” derler, çok isabetli bir metafordur. Sakallı Celal’in sınıfsal konumuna aykırı kişiliği esasen çocukluğunda belirginleşmiştir.
Çocukken annesinin “Paşa Hanımı” kokoş tavırlarına sinirlendiği için makam faytonunda kendini arabacı askerin yanına atıp, annesini utandırırmış. Zaten sonraları annesi için “askerler, babama selam durduklarından daha çok anneme selam dururlardı! Benim annem Abdülhamit’in dişilidir.” diyecek kadar da sivri dilli ve objektiftir.
Sakallı Celal, yaşadığı döneme göre ‘fazla geniş’ vizyonlu, ileri görüşlüdür. Gittiği dokuz köyden de kovulur. Onun amacı belli ki onuncu köyü bulmak ve orada yaşamaktır…
Öğretmenliğe başladığındaki ilk görev yeri Üsküp’te öğrencilerden bir futbol takımı kurduğunda, şeytan icadı oyun yüzünden ‘komünist’ olarak nitelendirilir ve görevden alınır.
Sonrasında gittiği Kastamonu’da öğrencilerine hurafelere inanmamaları yönünde verdiği öğütler nedeniyle sakıncalı ilan edilerek yine görevden alınır. Bu yıllarda Nazım Hikmet ve Va-la Nurettin ile ev arkadaşlığı yapmış ve bu iki ünlü yazarımızda komünizm ateşini ateşlemiştir.
Ankara Sultanisi’nde din derslerinin ders saatini azalttığı ve erkek öğrencilere bayan öğretmen atadığı için uyarılır. Devlet memuru olamayacağını anlayıp çareyi Aydın’da incir fabrikasında çalışmakta bulan Celâl, burada da rahat edemez.
İşçilere yardım ettiği gerekçesiyle komünist olduğu düşünülür ve evi basılır. Kitapları ve eşyaları talan edilen sakallı Celal, polise ne aradıklarını sorunca “Fakir işçilere yardım ediyormuşsun! Yani komünistmişsin! Biz de bunun belgelerini arıyoruz” yanıtını alır. Celâl bey, işaret parmağıyla kafasını göstererek “aradıklarınız burada” yanıtını verir.
Bir başka gün, taşıdığı ruhsatlı silahına el konduğunda, silah taşıma nedeni olarak; ”bu polis eskiden padişahın ve hilafetin polisiydi. ‘Padişahım çok yaşa’ diye bağırmayanları yakalayıp zindana tıkardı. Düpedüz zulüm aracıydı emrinde olduğu padişah ve hilafetin. Şimdi devran değişti. Cumhuriyet ilan olundu ve bu polis Cumhuriyet’in polisi olup çıktı. İyi de ben bu polise nasıl güvenebilirim? Yarın birileri punduna getirse bir kez daha ‘hilafetin polisi’ olmayacakları ne malûm? O nedenle ben bu silahı gerektiğinde Gazi Paşa’yı ve Cumhuriyet’i korumak için taşıyorum” der…
Bugünden bakıldığında Sakallı Celal’in ferasetinin ne kadar uzun erimli olduğunu görmek mümkün… Aynı paradoks bugün içinde geçerli değil midir?
Orhan Karaveli üstadın kitabında çok edebi bir dilli anlattıklarından örneklerle Sakallı Celal ‘in ününün tamamen bilek ve yürek gücü ile kazanıldığını anlamak mümkündür.
Yarenler; yine fukara sümüğü gibi sündürdük lafı, zarfa takılmaktan “Mazruf’’u ıskalayacağız.
Anlatmak istediğim Türkiye’nin an hali ile sosyolojik analizi idi. Bu konu hakkında anlı şanlı üniversitelerde doktora tezi yazılır ama bence bu durumu an yalın hali ile Sakallı Celal amcamız tespit etmiştir:
”Türkiye durmaksızın doğuya giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak batıya gittiklerini sanırlar.” (Sadrettin Celal) Hatime: Söyleyenden dinleyen arif gerek.
Cemil Biçer