Şairin ve şiirin değersizleştirilmesi (1) /Nevzat Çelik
Dünyanın En Kolay İşi: Şiir Yazmak!
Bu ülkede, bilerek ya da bileyerek, sitemli bir şekilde şiirin ve şairin değersizleştirilmesinden çok sıkıldım!
Devletten, gelip giden, gelip de gitmeyen iktidarlardan söz etmiyorum! Egemen sınıflar, şiirin ve şairin önemini çok iyi biliyorlar! Bildikleri için de, anlamlı sözü, imgeyi, en genel anlamıyla,” itiraz”ı yok etmek için bugüne kadar ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar! Önemli oranda başarılı da oldular!
Şiir bizi terk ediyor! Kim bilir, belki de biz onu çoktan terk ettik! Belki bu yüzden egemen sistem, şiirden, şairden korkmuyor eskisi gibi! Çünkü şiir-imge, çoğalabilecek insanları, ortamları bulamıyor artık: Aklımız-zekamız-algımız-kalbimiz daraldı, küçüldü, boşaldı önemli oranda! Şiirsiz bir zihin dünyasından tozdan başka bir şey esmez! Nedenleri üzerine uzun uzadıya kavramsal tartışmalar yapmak gerekir elbette, ama bu tartışmaya katılacak, okuyacak az sayıdaki kişi de konuya hakim zaten. Şiirin-şairin neden değersizleştirildiğini, basit ve anlaşılabilir birkaç kısa yazıyla anlatmaya çalışacağım. Elbette yapacağım genellemelerin dışına çıkan pek çok örnek var, olacak. Bu yazıları, genel durumu, gidişatı görmeden saptamalar yapmanın mümkün olmadığını bilerek okusun arkadaşlar.
DÜNYANIN EN KOLAY İŞİ: ŞİİR YAZMAK!
Gerçek şiir okurlarını ve “gerçek şairleri” dışarıda tutarsak, hemen hemen herkes şiir yazmayı, dolayısıyla şair olmayı, dünyanın en kolay işi sanıyor! Bir kağıt-bir kalem, şimdilerde bir klavye-bir ekran, iki de duygu durumu girdi mi işin içine, tamamdır! Al sana onlarca defter-klasör dolusu şiir! Esin perisi sağ olsun! Gerçi o da tembel, kulağa fısıldamakla yetiniyor; yazılı, noktası, virgülü yerli yerinde, mümkünse kitaplar halinde koyuversene “şairin” önüne! Herkesin esin perisi herkesin esin perisinden daha yetenekli olduğu için başkalarının şiirlerini okumaya, kazara etkilenmeye de gerek kalmıyor! İyi-kötü şarkı sözleri şiirin yerini çoktan aldı. Şiiri okumuyor, dinliyoruz! Şiire en yakın olduğumuz anlar, birilerinin, mümkünse de şairin gelip müzik eşliğinde şiirlerini seslendirmesi. Sesi gür ve etkiliyse, hele de ağlamaklı okuyorsa tadından yenmiyor doğrusu!
İlk kırgın aşklarımızı yaşarken yazdıklarımızın şiir olmadığını sonraları anlıyoruz belki ama şiirin kolayca yazılıverdiği algısı bizi hiç bırakmıyor. Hayatımızın her anını kaplayan başlı başına bir iş, zaman, emek olarak görmüyoruz şiir yazmayı, geçerken yapılıveren bir “şey” olduğunu düşünüyoruz hala. En iyi ihtimalle bir hobi meselesi!
Sanatçıların, bu işin felsefesini yapanların, kavramsalını kuranların ortak kanısı ve tanımıyla piramidin tepesinde oturan şiir, nasıl oluyor da solda duran, solda olduğunu söyleyen, yani emek kavramını “en yüce değer” olarak tanımlayan kişi ve kurumlar tarafından piramidin en altına, protokolün en arkasına ve “emek-telif” kavramlarının tamamen dışına itiliyor?