Orhan Gencebay ile Bir Anı | Cemil Biçer
Biz; hesapta o yıllarda devrimci sosyalist liseliyiz hayatı hep sol taraftan görüp irdeliyoruz.
“Bize göre arabesk müzik: İçinden çıktığı toplumsal ve kültürel çevreye göre biçimlenmiş, tutarlı bir kuramsal dayanaktan yoksun, ezgi yönünden Arap müziğinden, çalgı yönünden de batı müziğinden esintiler taşıyan, önceleri taşradan başlamakla birlikte zamanla toplumun tüm kesimlerinden gelen yaygın bir dinleyici kitleye sahip toplumumuza özgü bir türdür. Kaderci bir anlayış ile halkımızın mücadele azmini pasifize eden bir nevi afyondur Arabesk müzik.
Bu felsefi anlayış çerçevesinde arabesk müzik ve onun önde gelen temsilcileri de doğal düşmanımız sayılıyor, Başta Orhan Gencebay olmak üzere tüm arabeskçi şarkıcılara karşı öfke ve hınç doluyuz.
Arkadaşlarımın desten çıkmasını bekliyorum yanımda. Yine o yıllarda “GSB” -genç sosyalistler birliği- örgütünde beraber çalıştığım bir arkadaşımla birlikte yarenlik ediyoruz; satır arasında belirtmek istiyorum, her ne kadar amacım hemşehrim olan Çarşambalı, Samsunlu arkadaşlarımla yarenlik edip sıla hasreti gidermek ise de dershane öğrencileri arasında GSB siyaseti adına örgütsel çalışma yapıyoruz (laf aramızda kalsın, örgütleme üzerine üstüme yoktur. Bu konuda hiç. tevazu göstermem)
Orhan Gencebay, o yıllarda KERVAN PLAK şirketi ile çalışıyor olmalı? Yada o şirketin sahibi idi kesin bilmiyorum, ama haftada en az üç-beş kez şirkete gelir, saatlerce içeride kalırdı. Ona ve yaptığı müziğe ne kadar karşı çıksak , ne kadar yoz bulsak da, Orhan Gencebay’ı görmek , onun kendine özgü duruşu ve edasını seyretmek hemşehrileri olarak içten içe zevk veriyordu bize.
O gün yine dershane arkadaşlarımızı görmeye gittik . Deneme sınavı oluyorlardı. Birkaç saat göremeyecektik onları. Arkadaşımla birlikte plak şirketlerinin vitrinlerini seyrederek dolanıyoruz. Kervan Plak’ın vitrinindeki Orhan Gencebay’ın posterlerine odaklanmış bir vaziyette sohbet ediyoruz.
Konumuz; Orhan Gencebay :
Orhan Gencebay giyimi saç, bıyık şekli ile farklı bir tarza sahip, bilirsiniz. Aradan 35-40 yıl geçmesine rağmen hala bu çizgisinden sapma göstermemiştir. Hem vitrindeki posterleri ve plakları seyrediyoruz, hemde Orhan Gencebay ve Arabesk şarkılar üzerinde felsefe yapıyoruz. Orhan Gencebay’ı eleştirirken., ben yine her zamanki çok bilmişliğim ile mangalda kül bırakmıyorum.
“Arabesk, dünya işlerinin bir süre ertelendiği, arkadaşlığın koyulaştırılıp kutlandığı, yakınlık iç çemberiyle tanımlanmış, erkeklerin rakı masası buluşmalarının vazgeçilmez elemanıdır. Bu müziğin, söz konusu çaresizlik ve karamsarlık tablosuyla birlikte kitlesini, ileride daha geniş kitleleri pasifize edip kaderciliğe mahkum edecektir. Proletarya kendi müziğini yapmalı ve sadece onu dinlemelidir. Gencebay’ın şarkılarında hayata bakışın mahiyetine baktığımızda dünyanın gelip geçiciliğine ve bu fani dünyanın acısıyla tatlısıyla tüm ihtimallerini barındırıyor. Bu manada Gencebay bir halk düşmanı, burjuvazinin içimizdeki ajanıdır..!”
Orhan Gencebay ve diğer arabesk şarkıcılar olmasa, bizim devrim sürecimiz gerçekleşme sürecine çoktan girmişti.”
Tepeden inme, kulaktan dolma sosyalizm bilgisi ile veryansın edip duruyorum. Yanımdaki arkadaşım, hiç ses çıkartmadan beni dinliyor. Lafıma nokta koyup, “Öyle değil mi Emin?” demek için başımı kaldırdığımda, ne göreyim; Orhan Gencebay karşımda! Burun buruna geldik. Yanında da sarışın güzeller güzeli bir kadın var. Utancımdan öleceğimi sandım. O anın heyecanını ömrüm boyunca unutmayacağım,
Her ne kadar siyasal görüş olarak Arabesk müziğe karşı isekte, bu ülkenin insanları olarak sağcısı, solcusu, dincisi ateisti, faşisti , komünisti yüreğimizin zulasında saklayıp dinleriz Orhan Gencebay şarkılarını.
Kıpkırmızı olurum böylesi durumlarda; ateş basar her yanımı! Bu yönümün çok zararını çekmişimdir öğrencilik yaşamımda. Polisiye durumlarda hemen kendimi ele veririm ve yüzüm kızarır alı al, moru mor olurum. En acemi zarbolar bile hemen “sen geç bakalım şöyle” diye alırlar beni, fruko arabasının şöför mahalline.
Orhan Gencebay o müthiş bas bariton sesi ile “Merhaba genç dostum,” diyerek elini uzattı.
“Ben Orhan KENCEBAY, eşim Sevim” diyerek elimi sıktı. Mahcup bir ifade ile kekeleyerek, “ben Cemil Biçer” diyebildim.
Orhan Abi, tevazu gösterip bizi Kervan Plak şirketine çay içmeye davet etti. “Okul, dershane “diyecek olduk, duymazlığa geldi. Adeta sürüklercesine davete icabet etmek zorunda kaldık,.
“Aman tanrım o ne müthiş bir ofis! Tam anlamı ile filmlerdeki milyarder! Fabrikatör Hulusi Kentmen’in yazıhanesi, koltuklara oturunca içine gömülüyor insan.”
Emin yoldaşım , sütten çıkmış ak kaşık misali etrafı seyredip oturuyor. Orhan abi benimle konuşuyor.
” Nerelisin Cemil kardeşim ?” diye sordu “Samsun’luyum Orhan Abi” diye fısıldadım.
Samsunluyum lafını duyunca, oturduğu koltuktan kalkıp yanıma geldi. Kollarını uzatıp omuzlarımdan tuttu ve gözlerime şüphe ile bakarak; “hangi mahalledensin ?” dedi.
Bense yine aynı utangaçlıkla; “Cedit’ten” dedim. Cedit lafını duyunca rahatladı. “Sazcı ragıp’ı tanırmısın?” diye sordu. Sazcı Ragıp bizim mahallenin kıdemlisidir. Saz yapım ustasıdır. Aynı zamanda değme sanatçılara taş çıkartır! Hem çalar hem söyler ve muazzam besteleri vardır. Babamın da kadim dostudur.”
Ben bunları bir çırpıda söylerken, Orhan abi hüzünlü bir şekilde, “duygulandırdın beni Cemilim,” diye kucakladı beni. Samsuna ve Samsunlu yıllarına dair anılardan bahsetti . Çok hoş sohbet ve nüktedan bir kişliği vardı. Çaylar içildi; kendimizi anlatmamızı istedi. Öğrenci olduğumuzu, üniversite adayı olduğumuzu söyleyince çok sevindi ve ilgilendi. Söz döndü dolaştı ,”Arabesk müzik” konusuna dayandı. Ben dışarıda, Orhan Abinin beni dinlediğini bilmeden, ona ve müziğine yönelik eleştirilerimin mahçubiyeti ile önüme bakıp duruyorum.
“Cemil kardeş, utanacak, kızacak bir durum söz konusu değil, senin eleştirilerinden çok daha ağırları ile ben her gün karşı karşıya geliyorum. İşin özünde haklı olduğun yanların çok eleştirilerde,” diyerek söze girdi ve bizim gözümüzde sıradan lümpen bir pavyon türkücüsü olarak gördüğümüz, görmek istediğimiz Orhan Abi, müzik konusunda öyle bir akademik ders verdi ki bize, o kadar olur.
Dinlemeye doyamadık; iki saatten fazla misafir etti bizi. Arada bir gelen sekreter kıza “konuklarım var; beklesinler” talimatı vererek, randevularını bile öteledi. Biz kalmaya yeltendikçe, “lütfen oturun, sizinle sohbet etmek bana Samsunda olmak kadar iyi geldi,” diyerek oturttu bizi. Nihayet izin isteyip kalktık. Bütün centilmenliği ile kapıya kadar uğurladı bizi. Kucaklayıp öptü. Bana kartını vererek, “lütfen beni bu numaradan ara. Samsun’a giderken Ragıp abime birşey göndereceğim seninle,” dedi.
Sonrasın da Orhan Abi ile çok görüşmelerim oldu. Bir kez film platosunda, set işçiliği yapıyordum. Orada karşılaştık. Beni görünce, kardeşini görmüşcesine ilgi gösterdi. Film setinde ilgisi ile beni onurlandırdı. Üniversite yıllarımda polisle başım derde girdiğinde beni uzun zaman konuk etti. Parasal desteklerini söylememe çok kızacak, ama bunu söylemek zorundayım. Umarım beni affedecektir.
Akildane olarak görev aldığında kendisini oldukça ağır bir şekilde eleştirdim, görev almasındaki amacını anlattı uzun uzun haklı yönleri vardı aslında ama bizim cenaha bir “günah keçisi lazımdı ve bu iş için de en naif,en duygusal insan Orhan abi idi, zaten bir müddet sonra bu eleştirilere dayanamadığı için ağır bir kalp hastalığı geçirdi.
Her şeye rağmen Orhan Gencebay BU ÜLKE SANATININ TEMEL TAŞLARINDAN BİRİDİR! Samsunlu olmasına, dostluğuna arkadaşlığına ve sanatçı kişiliğine saygı duyarım.
…