ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Günün Hikayesi | Kasımpatı | Zeynep Mete Uçak

18.10.2021
828
A+
A-
Günün Hikayesi | Kasımpatı | Zeynep Mete Uçak

MAVİ DEFTER

Empati kurma kısa öykü ..

Yattığım yerden doğruldum. Doğrulmaya çalıştım desem, daha doğru olur. Sırtımdaki bütün kemikler bana mısın demiyor. Bu kemiklerin bana ait olduklarını düşünmüyorum, hele de son on yıldır, hepsi avazı çıktığı kadar bağırıyor ve hepsi de gitmek istiyor. Sanki yıllarca birbirlerine deli gibi bağlı olanlar onlar değil de bahçedeki sarmaşıklar. Hele bir tanesi var ki ciğerime ciğerime batıyor, onunla özel konuşmalıyım.

Sabah ezanı okundu mu acaba? Bugünlerde kafam iyice karışık… Daha on dakika varmış, geceler zulüm bana, her saat bitmek bilmeyen gün gibi. Hâlbuki ne de çabuk geçerdi zaman. Zamana yetişemem diye erken kalkardım, aman ya bir şeyler kaçırırsam.

Gözlerim yine takıldı saatin yeşil rakamlarına, bana sürekli yeşil tabut örtüsünü hatırlatıyor. Ve üstünde ki Arapça harflerle yazılı olan “Her nefis ölümü tadacaktır” ayetini.

Kemiklerimin bütün itirazlarına rağmen şöyle bir gerindim, yavaşça ayaklarımı sarıldığım ince battaniyeden çıkardım. Eskiden çok üşümezdim şimdi sürekli üşüyorum, sanırım kan değerlerim de üşüdüler.

Ezanın sesi geliyor uzaktan, yavaşça ayaklarımın üstünde yükseldim. Pencereyi açmak, kasım sabahının kasımpatılı kokusunu içime çekmek ve duymayan kulaklarıma inat ezanı biraz daha net duyabilmek için yürütecime uzandım. Yürüteci kendime doğru çektim ellerimin titremesine mani olamıyorum. Yütüteç demek bile ne komik geliyor bana. Nerdeee gençlik?

Haydi, uyan diye seslendim oda arkadaşım, Nuriş’e…

Yatak başında ki lambayı yakmak yeni geldi aklıma. Sıkı sıkı tuttuğum yürütecimin üstündeki kahverengi lekelerle dolmuş ellerim. İncelmiş cildime kilitlendi gözlerim. Bir zamanlar nasıl da bakardım cildime çeşit çeşit kremler doğal ürünler ne varsa kullanmaya çalışırdım.

Hele o yaşlılığa meydan okuyan ürünler yok mu, maaşımın yarısını onlara kullandım da ne oldu yaşlanmadık mı? Nuriş..

Pencereyi açtım, sonuna kadar, sabah ezanını ve kasımpatıları içime çektim doyasıya. Nağmeli söylenen ezan bitince aralık bıraktım camı. Nuriş hala ayaklanmadı.

Yavaş yavaş ilerledim banyoya, aynayı biraz aşağı aldırmıştım bizim Ayşe hanıma. Yüzüme uzun uzun baktım seksen iki yaşında ki bir kadının yüzünde ne arar insan? Yerçekimine dayanamayan derim ve yılların yazgısı vardı suratımda yaşlı bir kayanın üstünde ki yazıtlar gibi. Bir zamanların alımlı kadını değildi karşımda duran, çocukların sevimli buldukları bir nine vardı.

Ellerimi yıkarken ellerim; yüzümü yıkarken yüzüm, isyan ediyordu ayaklarım ise artık burada durulmaz diyordu, Necla artık durulmaz.

Abdestimi aldım bu bile büyük bir nimet benim için, ancak buraya geldikten sonra başlayabilmiştim namaza. Keşke diyorum keşke, gençliğimi harap etmeseydim dünya meşakkatiyle.

Ne kadar da düştüm çocuklarımın peşine aman okusunlar, aman kendilerini kurtarsınlar diye.

Yavaşça odaya yöneldim, Nuriş hala kalkmamış, bu gün seccademde, yerde kılmak istiyorum namazımı. Oturdum dizlerimi bükemiyorum, sırtımı yatağa dayadım. Yine bağırdılar bütün kemiklerim her kafadan bir ses çıkıyor. Laf dinlemez bacaklarımı, onları kırmayacak şekilde öne doğru uzattım.

Ah Nuriş, dinlemekten bıkmadın beni her gün aynı hatıralarda boğuyorum seni.

Buraya geleli on yılı aştı ilk günler daha iyiydi, aşağıda arkadaşlarla sohbet edip örgü örebiliyordum.

Bayramlarda da olsa kızım, oğlum torunlarımı alıp geliyorlardı. Üç sene oldu anneler gününde artık sadece kızımla, oğlum geliyor o da hangisi denk gelirse; bazen birinin işi çıkıyor bazen diğeri hasta oluyor.

Buraya gelmeden iki yıl önce ölmüştü Sabri. Hâlbuki benim önce gitmem gerekiyordu o benden iki yaş küçüktü. Oğlanın çılgınlıkları, kızın asiliği onu stres küpü yapmıştı.

Aklıma geldi evde ki son günüm. Biliyorsun anlatmışımdır sana. Benim evim benim koltuklarım! Bahçeme diktiğim rengârenk kasımpatılarım…

Bütün birikimi mi vermiştim o evi almak için.

Gelini getirdiğimde ayrı mutlu olmuştum oğlanı okutamadık. Küçük bir dükkân açtık. Kendi yağında kavrulup gitsin diye ama yetiremedi gelin hanıma. Başka ev istedi başka araba istedi. O sıra kaybettim yol arkadaşımı, eşimi, sevdiğimi.

Bizim oğlana gün doğdu.  Anne bu evi satalım sermaye yapalım demeye başladı. Ben olmaz dedikçe onlar gelinle beraber yüzlerini döktüler. Anne sende yanımızda kalacaksın, sen bizim baş tacımızsın dedikçe onca tecrübe ettiğim, yalanına rağmen yine inandım.

Ev satıldı koskoca dünyada işte o an yalnız kaldım. Önceleri bir odaya sığıyordum, torun olunca yemem içmem de göze battı. Hele birde aynı masada yerken… Sabahları artık gelin odama getirir oldu yemeğimi hem odadan çıkışımı da yasakladı, artık ne getirirse yiyordum. Bazen akşamları oğlan soruyordu yedirdim ben onu diyordu. Az aç girmedim soğuk yorganın altına.

Bir gün oğluma dediydim beni huzurevine götür diye ilk önce olmaz dedi sonra kızla konuşmuşlar aldı getirdiler buraya. Önceleri haftada bir, sonra ayda bir, daha sonraları gittikçe seyreldi, gelişleri.

İyiydi ilk zamanlar Ayşe Hanım yıllardır benimle ilgilenir. Allahı var kötü söz duymadım çok da sabırlıdır.

Ama bir tanesi var ki ondan hepimiz korkarız. Ellerim titriyor tutamıyorum artık kaşığı, döküyorum üstüme. Yemeklerde Ayşe gelsin diye dua ediyorum Allah’ıma. O Şükrandan çok korkuyorum çok! O geleceğine açlıktan öleyim, Rabbim bir çırpıda alıversin canımı. Bitsin bu eza cefa.

Anneler günü gelir oğlum elbet, oğluma şikâyet edeceğim. Ellerimi tutuyor yemeği ağzıma bastırıyor, yiyemezsem ikide tokat atıyor diyeceğim elbet gülme öyle battaniyenin altından kıkırdama kız.

Dayanamıyorum diyeceğim sadece ben mi? Nuriş sen az mı çektin?

Gün ağarıyor Nurişin yatağı bozulmamış, ah! Yeni yeni aklıma geliyor nasıl da unuturum.

Arkadaşım vefat edeli henüz on gün olmadı. Yeri de henüz dolmadı. Hep o Şükran’ın şiddetinden, şerrinden öldü Nurişim.

Diyeceğim kızıma; beni alın yanınıza elin zulmündense sizin yüzünüzü dökmenize razıyım. Hem maaşımı da alın sizinle kalayım torunlarımı da görürüm sizlere hasret ölmem emi…

Diyeceğim! Yoksa öldürecek Şükran beni bir kaşık suda.

Şu namazımı kılayım, ana evlat arasında küslük mü olurmuş? Hemen arayacağım, beklemeyeceğim anneler gününü. Ben size hiç darılmadım ki! Ben istedim buraya gelmeyi ama bilemezdim. O günler biraz daha iyiydim öleceksem bari yanınızda öleyim.

Allahu-ekber! Allahu ekber …

Kapımın kolu iniyor aşağıya, birisi girdi içeri. Hiç çaktırma Nuriş…

Geldi Şükran! En iyisi ben hiç kalkmayayım secdeden.

Zeynep Mete Uçak

                     Zeynep Mete Uçak

Zeynep Güneş
Zeynep Güneş
Zeynep Mete Ucak kimdir? Yazı Atölyesi Yazarı... İlgi çekici kurgular, Akıcı bir dil. Kendinizi kaptıracağınız, başından itibaren merak uyandıracak çarpıcı hikayeler...sürükleyen öyküler ve halka şiirler yazan Realist, farklı, muhalif Şiir ve Öykü Yazarı
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.