ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Kanadı kırık uçuş denemesi / Mehmet Hameş

14.03.2019
1.123
A+
A-
Kanadı kırık uçuş denemesi / Mehmet Hameş

Hangi sevinç acıdan büyük

sordun mu kendine

serçe niye masum

kartal niye gaddar

al şunu gözlerini sil

otur şuraya soluklan

ölüm mü, henüz belli değil

gördüğün rüyadan kalan

otur şuraya soluklan

kırlangıçların gidişine

ağıt yakan şu ağacın

geçmişini anlatayım sana

ebruli desenli baharın

renksiz kışların nefesi

gölgesinde dinlenen insanın

hallerini anlatayım sana

susuz yazlar geçti

yoksul kışlar

geçmişi barbar mevsimler

yakılmış şehirler gibi fena

oysa seherin titrekliğidir

yağmurun bildiğidir göl

kayanın devinimidir kum

umudun tükenmediği hayatta

kış uykusundan uyanınca

yenilermiş zehrini yılan

otur şuraya soluklan

öykümü anlatayım sana

‘pekmezin kaynadığı, tarhananın serildiği günlerde doğurdum seni’ derdi anam… okul giysilerim solgun, eprimiş olduğundan ezik ve utangaç bir çocuktum. kalemi terlemiş öğrenciydim ama gözlüksüz bir miyoptum. bazen öğretmenim sınavlarda beni unutup ön sıraya oturtmadığında, tahtadaki soruları göremediğim için boş kağıt verirdim ve dumura uğrardı düşlerim: kirpiklerim teneffüs zilini ıslatırdı, tembeller sınıfında kalırdım o yıl. 

ceylan gözleri duru nehirlere benzer

tuzsuz göller turna kanatlarına

yurdu vurulmuş çocuklara benzer

beni kederlendiren şu bakışın

sararan, savrulan yapraklar son yazı çiziyordu boşluğa. soframda şenleniyordu tohum. buluttan gebe kalan gök biteviye kar yolluyordu başıma. çakal cesaretli zamanda ilerliyordum. dağlar ırmaklar aşıyor, kardelenler açtırıyordum omuzlarımda. karlı pekmezle kanımı ısıtıyor, geyik yalnızlığına sarınıp yatıyor, kalkıyordum. kıraç toprağın umudu, azgın yağmurların bereketi iniyor, diniyordu. ovaların renkli rüyası, dağların alası bahar gelip geçiyordu… sözcüklerin gizini çözmeyi çok seviyor, yazıların diliyle yaşamı sorgulamaya bayılıyordum. mevsimler mevsimleri kucakladıkça yeni yeni kitaplara ulaşırken kahramanlar kaybolmayan gölgem gibi beni izliyor, her kitaptan sonra ayrı bir ruha bürünüyordu ve ben yeni kimlikler ediniyordum. içimde çığlık atan çocuğu zapt edemeyip erkenden yazının sofrasına çıkınımı açtım.

ne zaman çocukluğumu yazsam

ağlara takılır sözcükler

içime upuzun sis çöker, çığ düşer harflere

kalemim ayaklandıkça, yazdıklarım uzadıkça 

parmaklarımdan yanmaya başlar bedenim

sorgularım o günleri, geleceği…

ah, çocukluğu suç gibi yaşamanın öfkesi

bahçeleri birbirine benzeyen, sokaklarının yıllardır hiç değişmeyen; sabahtan akşama yavaş yüründüğü yerde geçti çocukluğum… sınır boylarında, sevdanın karakollara hapsedildiği, kahvelerde domino taşlarının çın çın ettiği;  babamın gece yarıları kapı çalmalarını beklemekle geçti… küçük bir kasabada kiremiti olan üç beş evden biriydi bizim ev. sürekli kiremitleri kırılırdı sapan taşlarıyla… bahçemiz simli gelinliğini giyerdi ilkyazda. güneş yüzünü gösterince erik çiçekleri kuş şarkılarına eşlik ederdi. kimi zaman aceleci erik çiçekleri kırağının gazabına uğrar, duldada kalanlar ancak baharı karşılayabilirdi. o yıl seyrek olurdu meyveleri. balcı nine’nin bahçesine kedi patileriyle girer, firikleşmiş erikleri ceplerimize doldurup okul zillerini beklerdik, dişlerimizi kamaştırmak için.

çocukluğum, portakal, incir, nar, erik, zeytin dallarındaki kuşları kovalamakla geçti… göçmen kuşlar kuşatırdı bahçemizi. gökkuşağı renkleriyle bezenmiş minik kuşlar tünerdi penceremize. adını bile bilmediğim küçük ve geveze bir kuş paylaşırdı düşlerimi. çok uzaklardan, ama çok uzaklardan yabancı dillerden edindiği ezgileri söylerdi devamlı. bir gün bıraktığım ekmek parçasını almak için

kanadını pervaza sıkıştırıp kırdı. hâlâ belleğimde çırpınışı. ne zaman bir kuş görsem,  pencereye baksam, kanatların oluyor şiirin sözcükleri ve kanadı kırık uçuş denemesine bırakıyorum dizeleri.

aşkla yatanların

bir de kuşların kutsaldır rüyası

‘koynunda sakla beni. öp sana armağan olan yanımdan. ellerin değsin gövdemin çeyiz sandığına. bin bir renkle nakışlanmış, sevgiyle bezenmiş tenimde gezin.  sesin erisin sesimde, tek sese dönüşsün iki ses. kimseler bilemesin o sesin cinsiyetini. yeryüzünde yetişmemiş ve yetişemeyecek çiçek olalım iki renkten. içinde binlerce rengi barındıran sadece iki renkten: biri sen öteki ben…’ diyen de yok artık. yenik düştük. doğrularımız, korkusuzluğumuz, umudumuz ve inancımız olmadığından öldürdük ‘bizi’. oysa sevgiyle süslediğim aşk mendilini sallıyordu sana kalbim. ilk sevgilimle tanışmaya, buluşmaya hazırlanmıştım sanki. gül gibi sevgi, divane bir aşk çağırırdı sanmıştım beni. okyanusta yaralı yunus, çölde yaralı ceylanım şimdi… hâlâ rüyaların ruhuna dalar, yaz yağmurları gibi kıraç toprağıma yağar: odamda parçalanan dolunay, camda kırılan şafağın saçları gibi; o yaralı kuş gözlerini arar gözlerim.

‘bedenim eskidi, ruhum dipdiri. yeni bir aşka başlama vaktidir’ diyorum içimdeki çocuğa.

fırtınaya tutulmuş yağmurda boğulmuş kar yığını

gül devinimi, kanadı kırık bir uçuş denemesi

iki satır arası boşluğa, aşk dergâhına aç divanı

savurma hayatı bir o yana bir bu yana

sanrılı rüya, dört yanı denizle çevrili çöl parçası

ılık bir günde akdeniz hatırası: kalbimde mumya

eskidi bedenim ruhum dipdiri, bir aşkı sınama sırası

kurmalı artık otağı vedasız zamana, sevdaya

otur şuraya soluklan, ölüm mü, henüz belli değil

al şu mendili gözlerini sil, yarını anlatayım sana

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.