Kalabalık Bir Sofra Gibisi Yok | Prof.dr Nuran Yıldız
Bazı sözcükler vardır, kullanırız, üzerinde düşünmeyiz.
“Sofra” da onlardan biri.
Güzel ama kimsesiz sözcük.
Tanımı “yemek için hazırlanmış durum”olsa da, sofra varsa içinde insan vardır.
Az da değil, kalabalıktır sofra.
Bayram sabahı sofrada çay, börek şart, sonra ne varsa.
Bayram öğlen sofrasında bütçe neye izin verdiyse.
Bayram akşamı, mutlaka misafirle bütünleşir sofra.
Hepsi aslında aynı şeydir: İnsanların birbirlerine yakınlaşması.
İletişimin sıcaklığı ile insanın sıcaklığı aynı kaynaktan beslenir. Sofra da özetidir.
Hiç unutmam mesela;
Charles Dickens’ın “Büyük Umutlar”ında Estella’nın teyzesi Bayan Hevisham’ın terk edildiği düğün sofrası çok acıklıdır.
Hiç dokunmamıştır o sofraya. Masa, üzerindeki tüm yiyeceklerle birlikte örümcek ağlarıyla kaplıdır.
O sofranın donmuşluğu ağlatıcı haliyle içine işler insanın.
Bir de Erdal Atabek’in “İnsan Sıcağı” kitabındaki en unutamadığım bölüm durur aklımda.
Doktor olan Atabek, 12 Eylül’ün tutukluluk günlerini yazar kitabında.
Koğuş arkadaşlarının sorguya götürülüp geri getirildiklerinde yaşadıkları titremeyi anlatır.
İşkence görmüş arkadaşlarının titremesini ne yapsalar geçiremezler.
Üzerine kat kat yorgan örterler geçmez.
Sobanın ateşini güçlendirirler geçmez.
Taa ki koğuş arkadaşları ona sarılana kadar. İşte o zaman titreme kesilir, beden sakinleşir.
Atabek hatırladığım kadarıyla anısını şöyle bitirir:
“İşte o titremeyi geçiren, insan sıcağıdır. Ne güneş, ne de kömür sıcağına benzer insan sıcağı.”
Her bayram, nerede olursak olalım, insan sıcağına yakın olmak lazım.
Bayram sofraları da insan sıcağını yaşattığı için anlamlı.
Sofralar ne kadar kalabalık olursa, birbirine o kadar yakın olunur.
Kocaman dünyada, baş döndürücü kalabalıkta yalnız olmadığınızı hissedersiniz.
Bu bayram ve her bayram kalabalık sofralarda oturmanız dileğiyle…