Günün Kitabı | Kadından Kentler | Murathan Mungan
Murathan Mungan, Kadından Kentler kitabında Türkiye’nin 16 ayrı şehrine savrulmuş kadınların öykülerini toplamış.
Kadın Kentler: Murathan Mungan, Metis Yayınevi, 2008
Kadın…
Kitaptan Alıntı
Kimdir kadın? Kadın kelimesi kaç başka kelime ile eşdeğerdir yahut kaç başka kelime kadına atfedilir? Kadın hangi hikayenin baş rolüdür sizin yüreğinizin, vicdanınızın, zihniyetinizin toprağında?
Şüphesiz geçmişten günümüze aileden eğitim sistemine, içinde yaşanılan kültürden kitle iletişim araçlarına kadar bireylerin toplumsallaşma sürecinin her evresinde kadına ve erkeğe atfedilen özellikler, konumlar toplumsal cinsiyet ayrımının inşasında çok büyük roller oynar. Bireyin benliğinin oluşma sürecinde daha çekirdekten ince ince işlenir o keskin ayrımlar. Öyle ki, cinsiyet kalıpları, toplumsal roller çoktan biçilmiştir ve büyük bir ciddiyetle kız ve erkek çocuklara ya da diğer bir değişle nesilden nesile itina ile aktarılır. Erkek egemen toplumlarda kadına atfedilen roller ve bunlar doğrultusunda beklentiler ne yazık ki sadece kadın hakları ihlali değil, insan hakları ihlaline dönüşerek korkunç vahşetlerle sonuçlanıyor. O halde ufak bir eklentiyle geri sarıyorum, yazının başına: Türkiye’de kadın olmak…
Kimdir Türkiye’de kadın? Kadın kelimesi kaç başka kelime ile eşdeğerdir yahut kaç başka kelime Türkiye’de kadına atfedilir? Türkiye’de kadın hangi hikayenin baş rolüdür?
Eminim bu satırları okurken gözünüzün önünde pek çok hikaye, “Türkiye’de Kadın” portresi çizildi ve konuya dair kaleme alınan pek çok eserde de aynı portreler bir tokat gibi yüzünüze çaptı. “Kadından Kentler” deyince de zihninizde aşağı yukarı aynı portrenin çizildiğini tahmin edebiliyorum. Ama “DEĞİL!” Bu eserde ne kadınlar ne de kentler o bilindik portrelere ait değil.
Murathan Mungan’ın 2003- 2008 yılları arasında kaleme aldığı 16 öyküden oluşan Kadından Kentler, Türkiye’de alışılagelmiş kadın portrelerinin dışında kendilerine biçilen toplumsal rollerden sıyrılmayı başaran, umutları ve cesaretleri olan, kendi ayakları üzerinde durabilen, her şeye rağmen kendi çizdiği yolu takip edebilen; velhasıl erkek otoritesinin altında ezilmeyen kadınları konu alıyor. Bu kitaptaki kadınlar toplum içinde ikinci plana atılan kadınlar değil ve belki de ilk defa bir eserde aralanan pencerede kadınlar değil erkekler ikinci planda. Kitapta yer alan 16 öykünün ortak noktası, kadınların kesişen yolları ve bu kesişimlerin kadınların hayatlarında yahut geçmişlerinde yaşadıkları sarsıcı olaylarla yüzleşmeleri ve hayatlarına o ağır yükü sırtlarından atıp yenilenmiş bir şekilde devam etmeleri diyebiliriz. Murathan Mungan, kadınları merkeze oturttuğu her öyküde kesişen yollarla kadınların iç dünyasına ayna tutuyor ve Alsancak İskelesi’nde başlayan yolculuğu Esenler Otogarı’nda noktalarken ilmek ilmek işlediği tüm parçaları bir araya getirerek o büyük ve muazzam portresini büyük bir kesişim ile noktalıyor.
Satırların peşi sıra sayfaları kovalamaktan, yüreğinizin heybesinde birçok değerli cümle biriktirmekten; velhasıl her bir satırında kendinizi hikayenin bir parçası olmaktan alamayacağınız bu güzel esere mutlaka bir şans vermenizi tavsiye ediyor, sözlerime heybemde biriktirdiğim doyumsuz alıntılarla son veriyorum. Kitabınız bol, keyfiniz daim olsun
“Herkesin içine kırılan yerlerin sahibinden alıp götürdüğü şeyler farklıydı.”
“Zaten hep öyle olmaz mı? Hayat demek, biraz da zamanında anlamadıklarımıza karşı duyduğumuz pişmanlıklar demek değil midir?”
“Bir yanı erken büyümüş çocuklar, hiç büyümeyen yanlarını görmekte zorlanırlar.”
“İnsanı en çok kendindeki muamma şaşırtır.”
“Bazı adımlar, yılları daha çabuk kat eder.”
“İnsan geçiciliğin hakkını vermeli. Aslolan kalıcılık değildir. Herkes bilir bunu ama kimse kulak asmaz.”
“Herkes doğru bildiği ya da inandığı şey söz konusu olduğunda davranışının doğruluğundan kuşku duymuyor, başkalarının hayatına kader biçebiliyordu.”
“Hayat kendi malzemesiyle kanıksanmıyor. Ancak ölümün malzemesi hayatı kanıksatıyor.”
“Nedenini bilmeden ağladıklarımızın içimizden hiç gitmediğini artık biliyordum.”
“Çok sonradan düşündüm: Madem insanların geçekleri değişiyordu, neden içinde yaşadıkları değil, yaşamayı seçtikleri geçmiş zaman parçası kendi gerçekleri olmasındı? Vazgeçmenin mutluluğu, anımsamanın, sadece anımsamanın mutluluğu yok muydu?”
“İçimizin bir yanı sevdiklerimizi kollarken, kendini kollamayı unutmaz mı?”
“Deneyimler yoluyla elde ettiğimiz bilgi bizde içselleşmediği sürece, aynı hataları yinelememize engel oluşturmuyor. İnsan haklı olduğuna inandığı durumlarda, aynı “pratiği” yeniden uyguluyor.”
“Büyürken insanın kaybettiği ilk şeyin gelecek duygusu olduğunu düşünüyor. onca yoksunluğuna karşın, o yılların hayal zenginliğini özlüyor Güzel.”
“Bir müziği hatıralarımızla severiz çünkü. Bütün çocukluğumuzla severiz.”
“Zaman, yalnızca zaman bazen içini sızlatıyordu insanın.”
“Çocukluk dediğin nasıl geçerse geçsin özleniyor işte!”
Aynadaki Zaman, Cemil Kavukçu
Cemil Kavukçu’nun öykü kitabı “Aynadaki Zaman. Kitabıyla Kavukçu, bu kitabında öykü meraklılarını zaman içinde bir yolculuğa çıkarıyor. Kendi deyimiyle zamanla hesaplaşıyor. Öykülerinde uzun zaman kasaba temasını, kasabadaki sıkışıp kalmış insanların hayatlarını yazan Kavukçu, artık kasabadan tümüyle ayrılmış. Kendi iç hesaplaşmasını tamamladığı için kasabayla vedalaşmış ve özgür bir yolculuğa çıkmış. Biz de Cemil Kavukçuoğlu ile hem yeni kitabında hem de öyküde bir yolculuğa çıktık.