Huzurda Yeni Tanrı: Nanoteknoloji Secdeye Buyurunuz!
Yazar: Dursaliye Şahan |dursaliye@gmail.com
Bildiğiniz herşeyi unutun!
İnternetle dünya bir takla attı ya, nanoteknolojiyle, galaksinin tamamı önce amuda kalkacak; sonra sırıkla yüksek atlamada bütün zamanların rekorunu kıracak.
Bu arada nanoteknolojiyi icad eden insan neslinin nereye savurulacağı hiç belli değil.
Bir anda toz bulutuna dönüşüp, “Abi, kıyamet yangınla başlamayacak mıydı?” diyemeden yok olabiliriz.
Şaşırdınız mı?
Psikopat ruhlu sistem, illa ki akrep gibi kendi kendini sokacak.
Mevzu edebiyat, maksat sanatın işlevi nedir sorusuna cevap aramaksa, “nanoteknoloji ne alaka?” diyebilirsiniz.
Durum, tam da budur!
Nanoteknoloji ve edebiyat ringte!
Skor henüz belli değil.
Yeni değil, iki benzemez gibi duran sanat ve teknoloji, uzun süredir karşı karşıya.
Mesela son günlerin müjdesi neydi?
Nanoteknoloji, kansere çare olacak!
Eyvallah da nasıl?
Çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük ama akıllı ilaçlar, insan beynine yerleşecek ve dışarıdan kumanda ile hastalığı tedavi ederkeeeeen…
Aklınıza masum bilim adamları mı geldi. Hâlâ çok iyimsersiniz.
Rutin üçüncü sayfa haberlerinden birini anımsayalım: İnternette Momo oynarken intihar eden çocuk…
(Bu öldürücü ve garip oyunların yaratıcıları elbette kötü kalpli bir takım insanlar! Bir örgütle veya resmi bir kurumlarla asla ilişkileri yok.)
Biraz daha geniş düşünelim. Bu oyunlar neyin denemesi olabilir ki, onca çocuk vahiy gelmiş gibi “kendini öldür” emrine uyabiliyor?
Teknoloji ile dünyadaki bütün insanların beyni tek merkezden yönetilebilse robot sektörü doğmadan ölmez mi? Yaşayan 7 milyar robot, yani bizler, daha ucuza mal olacağımıza göre…
Şimdi de aklınıza, Hollywood’un pompaladığı bilim-kurgu filmleri mi geldi? Doğru yoldasınız.
Cehennemin taşları, hep iyi niyetle örülüdür.
Teknolojinin esir ettiği, her gün biraz daha köleleştirdiği insanı, giderek uzaklaştığı sanat kurtarabilir mi?
Ruhumuzu besleyen, bizi bize anlatan sanat, felsefe ve bilim değil mi?
Masallar, şiirler, öyküler, destanlar, romanlar, insan beynini, özellikle de yetişme çağındaki çocukların düşünce biçimini şekillendirmez mi?
İşte nanoteknoloji de bu işlevi bir kaç saniye içinde yapabilir. Bütün algılarımızı yerle bir edip, bir anda bambaşka hedeflere yönelmiş bambaşka insanlar ve ordular yaratabilir.
Artık teknolojiye var olan yetmiyor. Yeni tanrılar gerekiyor. Aradıklarını bulmak için de sıkça sanatı kopyalıyorlar.
Ancak küçük bir ayrıntı var: Sanat, insana ne kadar iyi gelirse, teknoloji o kadar yıkıcı olabiliyor.
Sanatın kutsal yanını tartışmaya gerek yok.
Gerçeği, bize, sanattan, bilimden, felsefeden daha güzel başka bir şey anlatamaz.
Lütfen gözünüzü bir an için çok satanlar listesinden ayırın.
İntihar makinesi Mavi Balinalar’ın, Momo’ların alt basamağı olan Vampir serisini edebiyat şemsiyesi altına iteleyenler, her karesinden şiddet fışkıran milyon dolarlık filmleri bütün dünyaya dayatanlar, daha ucuz, daha sinsi yollar açtı.
Önleyemedikleri bir açlıkla, kuduz köpekler gibi saldırıp, önlerine ne gelirse yakıp yıkıyorlar…
Dünyanın her tarafını saran nedensiz savaşlar onların doymak bilmeyen şizofren egolarının eseri.
Durum vahim.
Karşımızda gelmiş geçmiş masallara sığamayacak kadar kötü ruhlu canavarlar var.
Peki korkmalı mıyız?
Hayır!
Nanoteknoloji dahil, hiçbir yenilikten, buluştan kendi adıma korkmuyorum.
Onların teknoloji harikası laboratuvarları varsa bizim de kâğıdımız, kalemimiz, boyalarımız, çamurlarımız ve yüreklerimiz var.
Gerçek devrimci sanat hâlâ arkamızda. Kurtuluşa giden yol hâlâ bizim beyinlerimizin eseri.
Kuşkunuz olmasın, bu acımasız maçın galibi yine bizler olacağız.
Çünkü hiçbir robot, sanatın aslı olan yaratıcılığa muktedir olamaz.
Hipokrat’ın dediği gibi, hayat biter, sanat kalır.