Hergele | Zeynep Mete Uçak
Senin beni anladığını düşünerek konuşuyorum, nasıl da huzurluyum kollarında. Kolların beni tam sarmasa da kalp atışlarını iyi geliyor bana. Senin çocuk olduğunu unutuyorum bu aralar, deden geliyor aklıma. Onu anımsatıyorsun bana. Anlatayım sana hikayemi, dinler misin beni!
Annem İngiliz kısrağı, babam araptır. Onun için çok kıymetliyimdir insanoğlu için. İki yaşımda başladık eğitimlere bir müddet çok zorlandım henüz hazır olmadığımı anlatamadım sahiplerime. Onların dilini konuşamadığım için ayrı yollar denedim, mesela bir seferinde kafamı duvarlara vurmuştum, lakin işe yaramamıştı ben de yemek yemeği reddettim bir süre. Bakıcım olan Halim anlamıştı halimden. Yalvar yakar kabul ettirmişti bir süre daha çocukluğumu yaşamama. Ah Halim! Nasıl da iyi bir insandın sen öyle!
Beni otlamaya çıkarırdı, gezdirirdi çayır çimen, tabi gizlice. Ondan miras kaldı özgürlüğüm. Onun için adıma Hergele derdi.
Sonra başladı talimler, uzun bir eğitim ve diyet. Yine alışamadım bu akışa, mide ülseri olmuştum, çünkü ne otlayabiliyordum ne koşabiliyordum özgürce. Sinir stres sadece siz insanlara mı özgü sanıyorsunuz.
İyileşmemin ardından, başladık tekrardan. Çok geçmeden alışmıştım yorulmadan koşmalara Annem ve babam iyi koşuculardı. Çok paralar kazandırmışlardı sahiplerine, sıra bendeydi beklentilerinin de ötesinde milyon dolarlar dolaşıyordu elden ele.
Bir yarıştan bir yarışa koşmaktan, üstümde acımasız bir insan taşımaktan bıkmıştım. Çizmesine taktığı gümüş yıldız, her deh demesinde böğrüme böğrüme girip çıkıyordu. Canım yandıkça hızlanıyordum. Yarış bitince iki tane küp şeker bana, paracıklar sahiplerime kalıyordu.
Yıllarca tek bir atın girebileceği ahırda ömrümü yitirmiştim, ne bir arkadaş vardı ne de kafamı koyabileceğim yastık.
Artık yoruluyordum yarışlardan, nefes alamıyordum. Gelen veteriner soluk borumun parçalandığını, ciğerlerimin kanadığını söylüyordu sahiplerime.
İşleri bitmişti benimle, ya vuracaklardı yan komşum Rüzgâr gibi, ya satacaklardı. Kim bana para verirdi ki! Bu saatten sonra yüktüm onlara.
Ah Halim! İyi ki sen vardın. İki gözü iki çeşme “vurmayın Hergeleyi” diye ağlıyordu!
Nasıl olduysa; yüreğinin diplerinde bir zerre merhamet kalmış olan sahibim, karşılıksız verdi beni Halim’e.
Geldik bu uzaklarda ki köye, hani derler ya gitmesek de, görmesek de orada bir köy var uzakta.
Ben yaşlanmıştım yaşlanmasına da Halim daha yaşlıydı benden. Bedeni kaldırmadı bunca yükü dayanamadı yenildi kansere. Ve sen çocuk dedenle aynı isme sahip çocuk, seni de çok sevdim tıpkı deden gibi.
Keşke Halim’ler yönetse dünyayı, kaldırsalar bütün hayvan yarışlarını, ah çocuk bitse para hırsları, belki birbirlerini de yemezler.
Biraz daha sokul bana, anlatayım sana, her kalp atışını duyayım, her nefes alışında bir taymışım gibi uçayım kırlarda. Halim olmasa da yanımda sen varsın çocuk!