Haftanın Yazarı – Hüseyin Atabaş kimdir?
Hüseyin Atabaş, hayata gözlerini yumdu. (d.1942 Trabzon)
Şair, yazarın, hayatı ve eserleri…
10 Temmuz 1942 tarihinde Trabzon’un Vakfıkebir ilçesinde doğdu. Liseyi Ankara’da bitirdikten sonra, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. Ordu Yardımlaşma Kurumu, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde memurluk ve yöneticilik yaptı, 1994 yılında emekli oldu. 1999 yılından bu yana TÖMER Dil Öğretim Merkezi’nde editör olarak çalışıyor.
1961 yılından beri başta Türk Dili, Oluşum, Varlık, Kıyı, Bahçe, Biçem, Bir Yeni Biçem, Broy, Dize, Düşlem, Edebiyat ve Eleştiri, Kum,Sanat Dünyası, Şiir Odası,Şiir Ülkesi olmak üzere elliyi aşkın dergide şiirleri; Barış, Cumhuriyet, Siyah Beyaz ve Yeni Ortam gazetelerinde sanatsal ve toplumsal konulardaki yazıları yayımlandı.
“Hüseyin Atabaş’ın şiirinin en belirgin nitesi, plastik yansıtmalardır. Duygunun sözel anlatısına çok az yer verir. Plastik ögelerle yansıtma, duygunun somutlaşmasına yardımcı oluyor. Kuşkusuz, söylemi de yumuşatıyor. Atabaş, evrensel barış ve kardeşlik için umudunu yitirmiyor. Bu bakımdan, onun şiirine özlü, biçemli bir umut şiiri gözüyle de bakabiliriz.” (Vecihi Timuroğlu)
Hüseyin ATABAŞ Eserleri
Gelecek (1975)
Yanarca (1979)
Bitmeyen (1983)
Yüzün Bende (1988)
İlkyaz Töreni (1993)
Saydam ve Gizli (1997)
Düşe Yazdım (2002)
ÖDÜLLERİ
1974 Demokratik Sol Dergisi Kültür-Sanat Yarışması Şiir Dalı Birincilik
1994 Cevdet Kudret Şiir Ödülü
Hüseyin ATABAŞ Şiirlerinden Örnekler
BEDELİ ÖMÜR OLAN
Anlamıştım mevsimlerin değişeceğini
seni o sabah sesinden öptüğümde!..
Yağmur bulutları geziyordu üstümüzde;
aşk burcundayız aylardan ilkyaz kapısı,
kelebeklerin yazgısı ağıyor ömrümüze.
Kırağı vurmuş gibiydi sesinin rengi,
yine de vadileri gül kokuyordu teninin.
Dağlardan iniyordu gecenin ürpertisi,
yola sarkmış bir dal kuşkuydu yüreğin.
İçi daralıyordu bütün sevdiklerimin!..
Zamanı zamandan sağdın öyle bir anda;
ateşi çaldın, aşkı insanlara bağışladın!..
Yüreğimde denizleri kıpırdadı yurdunun
duydum, o anda hem beni öpüyordun
hem anne özlemini sürüyordun içinde.
Özgürlüğümüzün tarihini yazıyordun
ılık bir rüzgâr gibi okşadığın yerlerime.
Böyle bir günde nereden bilebilirdik
bir ömür olacağını bu aşkın bedelinin.
Dinle, sessizlik geziniyor sokaklarda!..
SEN VARSIN DİYE
Sen varsın diye kestim ağaran sakalımı,
dişimi fırçaladım, söküğümü diktim.
Sen varsın diye aldım yaşamın tozunu,
sularım aydınlanıyor sen varsın diye!..
Bir dağbaşı kasabasıydım eskiden,
gündüzü boran, geceleri zehir zıkkım.
Sen alıp indirdin beni gerçekliğime,
sen varsın diye kendimle barışığım!..
Ormanın uğultusundan sızan reçine,
mermerin çatlağından akan su oldum.
Yeni bir dünya buldum eski gövdemde,
sen varsın diye işte bütün bunlar!..
Yalan söylemiyorum artık kendime,
varsıllığın aşk olduğunu öğrendim.
Şairler yerinsin istedikleri kadar
şiirim yerini buldu sen varsın diye.
SAYDAM VE GİZLİ
Dingin dağlara bakınca göreceksin
o her şeye bedel sandığın tenhalıkta
duruyor kendini gizleme alışkanlığın,
adımı ve aşkımı yalancı çıkarmayan
tanığımdır senden yoksun kaldığım.
Dalgın sulara eğil anlayacaksın
hâlâ heyecanla titriyor ve şaşkındır
ayışığının düştüğü yerdeki istiridye,
o bağıran sessizliğin dipsularında
hayret, adının geçtiğini duyacaksın.
Duru gökleri düşündüğünde anımsa
koynunda al düşmüş elmabaharı yazlar
ve dalların iz bıraktığı gölgelikte
yüreğinde kar beyazı ölü kuşlarla
birlik, özlemler söylenir şiirlerde.
Saydam yere kulak ver duyacaksın
her şey ayan beyan ortada, her şey
sıcacık bir merhaba gibi sabahta.
Üzerinde bitecek otu düşündüğünde
ışığı arayacak içindeki sardunya. (Ankara, Mart 1995)