Hacı Haktaş-I Veli | Hasan Aktaş
Her taş, bir dünyadır.
İnsan da bir özge âlemdir ama bu konuda hiçbir taşla yarışamaz. Taşın görmüşlüğü geçirmişliği vardır. Taşın dili vardır bize menkıbeler anlatacak. Ama taşın bizi anladığı kadar biz taşı asla anlayamayız, zira taşın ilmini tahsil etmemişiz. Bir küçük taş, geçmişi ve geleceği birbirine bağlayan en büyük köprüdür. Taşın yaşadığını kim yaşamış ki? Taşın ne yaşadığını bilmeyenler taşa hiç inanırlar mı? Taşın gördüğü rüyayı kim görmüş ki? Taşın taşa küstüğünü kim görmüş ki? Gören yok ama bilen bilir. Okunmuş taşlar vardır, kara tencerelerde kaynatılan. Tanrım, bana bir Yada Taşı armağan etmedi. Bu yüzden yok tarlalarıma istediğim zaman kırmızı yağmur yağdıramadım. Taşım olmadığından, gittim sahipsiz bir haktaşı dinledim, içinden benim hikayeme dair sesler geliyordu. İçimde camdan taşlar birbirini taşlar ve ben taşların ortasında gül atacak vefalı bir dost bekliyorum. İçimdeki camlar tutuştu yanıyor. Yanan canımdı, herkes cam sandı. Aslında kimse bir şey sanmadı, sandığını sandı. Cam ve can arasında bir taş iseniz size cam gücenir, can gücenir. Ama taşımız taş, camımız cam, canımız can idi. Bu yüzden bana bazıları yanlışlıkla Cam Dede, bazıları kerhen Can Baba, kimileri de muhabbet olsun diye Hacı Haktaş-ı Velî derler.
-birkaç yıl içinde yayınlanacak olan CAM romanından-