Güzel bir pazardı | Esma Şeref
Nehir saçlımdan dönüyordum..
Bu gün, bu pazar günü saat öğlen vaktiydi..
Otobüsten inerken şoföre “iyi günler” selamımı atlamadım.. Her zamanki gibi şaşkın, mutlu teşekkür etti..
Otobüsten indim..
Yolum, Atatürk Parkı’nın göbeğinden geçmekti…
Hava mis.. Gökyüzü masmavi cıncık!.. Evvel emirde güvercinler karşıladı beni.. Tanıyorlar artık aaa!..
Buğday parasını cüzdanımdan çıkarırken sabırsızlar.. Omzuma konmak için yarışıyorlar, okşanmak için itişip kalkışan çocuklar gibi… Kanatları yüzümü yalıyor.. Kıkırdayarak ellerimle yüzümü, gözlerimi korumaya çalışıyorum… Bardakları buğdaylara daldırıyorum..
Bardak bardak serptim, gri kanatlarına çarpa çarpa yayılan buğdaylar yerlerde sergen.. Ayaklarımın dibinde telaşlı gagalarıyla yeme yarışındalar.. Ne sevimli güzellik bunlar aaa!..
Çıkardıkları sesler gamzelerime doluştu..
Adana’nın yolları taştan sen çıkardın beni beni baştan ya!..
Atatürk Parkı’nın da asırlık ağaçları, asırlık tarihi dokusundaki patikaları da kesme taştan.. Ağır ağır yürüyorum..
Ne çok yürüdüğüm bu taş patikalarda gözlerime saklanıyor anılarım ve ben.. Gözlerim uçurum uçurum bakıyor kenardaki sıralı urum dudu ağaçlarına.. Sarmaşıkların bedenine sarıldığı yüz yıllık palmiyelere..
Ağır ağır yürüyorum, derin derin nefesleniyorum… İçime içime çekiyorum parkın anılarını… Yüreğim kabarıyor.. İç sesim avaz avaz..
Aaa!. O ne?.
Tatlı bir gitar sesi!..
Yöneliyorum o yana.. Çimenlere yayılmış pırıl pırıl gençler.. Halka halinde yerlerde bağdaş kurmuş oturan gençler.. Gitar çalıyor.. Sevimli, şarkılarla bütünleşmiş, saygılı, içten sevgi dolu gençler… Atatürkçü, aydın geleceğin gençliği.. Ülkemin hele de bugünlerin sevincini taşıyan, taşıran gençleri..
Yanlarına oturdum..
Parkın sahipleri köpekler de geldiler yanıma.. Kocamanlardı.. Sokuluverdiler kucağıma.. Birlikte dinledik harika şarkıları..
Duyan toplanıyordu..
“Haydi sigaramın dumanını söyliyelim” dedim..
“Emrin olur” dediler..
Ne tatlı şeylerdi bu gençler.. Müziğin arı, duru güzelliğindeydi yürekleri… Pandora’nın Kutusu’ndan yayılan umut kelebekleriydi onlar.. Maddiyata değil, maneviyata gönül veren; müziğin evrensel dokunuşlarıyla, dokusuyla yücelen gençlerdi onlar..
“Birlikte söyliyelim” dediler..
“Olur dedim seve seve”…
Gitarın yanına gittim.. Coşkulu, dolu dolu söyledik.. Ebcet’miş adı.. O SesTürkiye yarışmasına katılacaklarmış..
“Sigaramın dumanına sarsam, saklasam seni..
Gitme gitme el olursun sevdiğim, incitir beni..
Akşam vakti sardı yine hüzünler..
Kalbim yangın yeri, gel kurtar beni senden…”
Ne güzeldi şarkılarla güzelliği, dostluğu, sevgiyi, içtenliği yakalamak, paylaşmak..
Ne güzeldi masum anıların gölgesinde mor duyguları yaşamak..
Özgürlüğü, kendini, kendin olmayı olabilmeyi yaşamak.. Kuralsız, hesapsız, baskısız doğayı, doğallığı yaşamak… Dar kalıplardan, basit düşüncelerden, sığ bakışlardan uzak saflığı duruluğu yaşamak.. İctenliğin resmini çizmek gibi bir şeydi işte..
Ağır ağır yürüdüm dönüşte.. Parktan çıktım, evim karşıdaydı zaten.. Yolu geçtim, Nazar Market’e uğradım.. Bir bira aldım.. Günün şerefine içmek için..
Asansördeki aynalar gülümsüyordu bana..
Dudaklarımda “sigaramın dumanı” şarkısı.. Kapıyı açtım.. Salona geçtim..
Mor koltukta biramı yudumluyordum,
karşımda piyanom, üzerinde porselen biblolarım.. Gözlerim, yüreğim piyano tuşlarında dans ediyor..
Ülkemin ümit vadeden günlerine takılan gönlüm sevinçlerde.. El sallıyorum hasretle umut dolu bekleyişlerime.. El sallıyorum masum tüm sevgilere..
Piyanomun tuşları gizli bir elin dokunuşlarıyla kendi kendine çalıyor sanki şimdi…
” Küçük bir çocuğun sevinci gibi avuç içi kadar mutluluk yeter!..”
şarkı sesimle bütünleşip salonu dolduruverdi..
Spontane gelişen bugün, bana sürpriz bir armağandı..
Avuç içi kadar mutluluk yetmişti bugün bana..
Güzel bir pazardı bugün bana..
Esma Şeref