Günün Kitabı | Yaralı Zamanlar | Ferit Edgü
Kitap Tanıtım bülteninden
Yaralı Zaman (Bir Doğu Yolculuğundan Notlar)
Burada bizi yargılarlar mı? diyor aralarından biri.
Burada sizi neden yargılasınlar, diyorum. Sınırı geçtik, diye. Sınırı daha önce de geçmiyor muydunuz, diyorum. O zamanlar bambaşkaydı, diyor öbürü. Kimse yargılamaz sizi. Burda kendi yurdunuzdasınız, diyorum. Ne dedin, diyor Vahap. Korkmamaları gerektiğini söyle onlara, diyorum. Bu dağlarda korkmadan yaşanır mı Beyim, diyor Vahap. Doğrusun, Vahap, diyorum. Ama korkarak da yaşanmaz. Karşımdaki iki dağlı, konuşmamızı anlarmış gibi gülüyorlar birlikte…
Ferit Edgü, ilk kez 1977’de yayınlanan O [Hakkâri’de Bir Mevsim] adlı romanında, Türkiye’nin Doğu’suna, sarp dağlarına, umarsız insanlarına bir ağıt yakmıştı.
Melih Cevdet Anday’ın “gerçeğin inanılmaz bir düşe dönüştüğü, şaşırtıcı bir öykü” diye nitelediği O’dan tam otuz yıl sonra, Edgü Yaralı Zaman’la yeniden Doğu’ya dönüyor.
Bu kez, hiç de düşsel olmayan Hakkâri’de bir yolculuğa çıkıyor.
Kitaptan Alıntı
Bir
doğu yolculuğundan notlar…
Notlardan çok daha fazlasını barındıran,
kelimelerle dahi anlatılamayan ama mevcut kelimelerle kağıda dökülmüş bir
anlatı eseri. Hakkari’de Bir Mevsim’ den tam otuz yıl sonra tekrar doğuya dönen
Ferit Edgü’nün etkileyici kitabı size uzunca bir süredir dağlarda, yokluk
içinde kasvetin göbeğinde hissettiriyor.
Dağların bir gizemi var. Sizi arkasında ne
olduğunu merak ettiğiniz bir bilinmeze çeken garip bir gizem. Çocukluğumdan
beri beni garip şekilde çekmiştir bu taş yığınları. Acaba ötesinde neler var,
uzun uzun arabayla yolculuk yapsak o dağlara ulaşabilir miyiz diye düşünüp
kurmuşumdur kafamda. Dağların mavi, mor silueti bana hep el sallamıştır…
Ancak benim gördüğüm dağlarla bu kitapta anlatılan dağ çok başka.
Bu dağlarda silah seslerinden, korkudan kaçan
ancak tam da göbeğinde olan ve aslında kaçtıkları şeylerden hiç de kurtulamayan
insanlar var.
“İnsan hayatında bir
kere kaçar, biz artık kaçmayı bıraktık.” diyen insanlar…
Karakış, kurtlar, çakallar, açlık… Ne doğum
kayıt altında ne ölüm. Ölen hiç doğmamış gibi gömülüyor bu dağlara… Orada
mezarlık yok eline alıp vurduğun zaman kazmayı toprağa görürsün her yer
mezarlık… Çocuklar doğar doğmaz büyümüş sanki. Şımarıklıkları anne karnından
çıkar çıkmaz son buluyor bu taşlıkta. Doğar doğmaz kocaman birer kadın/erkek
oluyorlar.
İliklere kadar kendini hissettirecek bir kitap
bu. Ferit Edgü az sözcükle o kadar şey anlatıyor ki bunu başarmak her kişinin
hakkı değil. Okurken buruyor içinizi, sizi o soğuklara, oranın deyişiyle;
kanlıkışa, soğuğa, sefalete götürüyor elinizden tutup. Ferit Edgü elinizden
tutsa da orada kimsesiz ve yalnız kalıyorsunuz, bir başınıza. Sığınabileceğiniz
ve bir sığınak ve bir ağaç kalıyor. “Çünkü bu dağların ağaçları şu koskoca
kayalardır.”