Eski Bayramlar
Eskiden bayramlar kutsalların kutsandığı günler olmasından çok, geleneklere göreneklere uygun kutlanırdı. En güzel elbiseler giyilir, en güzel en temiz şekilde ya misafirliğe gidilir ya da misafirler ağırlanırdı.
Arife gününden önce her evde aynı tatlı telaşlar yaşanırdı. Cevizli baklavalar açılır, çörekler, muhallebiler yapılırdı. Bayram yerine gitmek için yemiş dolusu sepetler gün öncesinden hazırlanırdı. Bayram sabahı, namazı çıkışında ilk bayramlaşma töreni başlardı ve bu tören bayramın son gününe kadar sürüp giderdi. Küçükler büyüklerin ellerinden öperek kutlar, büyükler çocuklara rengarenk şekerle birlikte, bayram harçlığı verirlerdi. Komşular birbirlerine bayramlaşmaya giderken, hediye olarak kimine beyaz bir mendil verilir, kimine nergis çiçeklerle gelinirdi.
Bayramları en anlamlı kılan şey küslerin barışması, kucaklaşarak birbirinden helallik istemesidir.
Eski bayramların en güzel yeri, panayır alanlarıydı. Bayramlarda buralar, hareketli ve coşkulu kalabalıklarla dolardı. Yokluk içerisinde mutlu yaşanan, küçük şeylerle mutlu olmasını bilen insanların küçük dünyaları çok daha renkli ve sevgi doluydu.
O zamanlarda koca koca insanların, çocuksu sevinçlerini paylaştığı bayramlarda, kiminin tek eğlencesi sinemalardı. Arık o güne dair hangi film varsa, gençler küçük harçlıklarını biriktirerek sinemaya gider, oradan da panayır yerlerine geçilirdi.
Bayram boyunca süren, dur durak bilmeyen eğlencelerin yaşandığı, renkli ve neşeli yıllardı.
En eğlenceli oyunlardan biri salıncaklar olurdu. Çeşit çeşit, boy boy salıncaklar. Kimi ulu ağaçlara kurulur, kimi çift kişilikli olurdu. Çift kişilikli salıncaklarda en çok genç kızlarla genç kadınlar, dönüşümlü olarak sallanırdı.
Biraz ötede küçücük atlıkarıncalar, manivelalı salıncaklar kurulurdu. Zincirle asılı salıncak daire şeklinde dönerdi. Salıncakçı manivelalı kolu çevirerek salıncağı döndürürdü. Salıncaklar, birer metal yığını olmaktan uzak, tahta parçalarıyla yapılırdı. Dönme dolaplar, büyük, dört- altı kişilik salıncaklar, küçük boy dönme dolaplar çocukların en çok rağbet gördüğü oyunların başında gelirdi.
Panayır alanlarında, ayrıca Ayı oynatılırdı. Ay oynatıcısının bir elinde tef bir elinde ayıya bağlı ipi vardı. Ayının adı genellikle “kocaoğlan” olurdu.
Ayı oynatıcısı; “Kocaoğlan, hamamda kadınların nasıl bayılır”? diye sorulduğunda, Ayı, iki seksen uzanarak ayılıp bayılma numarası yapar, insanlar neşeyle gülüşürdü. Gösteriden sonra ayıcının def’ine izleyiciler ufaklıklar atarlardı.
Genelde bayramlarda, köylere çalgıcı Çingeneler gelip çadırlarını harman yerine kurardı. Kimi çerçilik, kalaycılık, yaparken, kimi bayram ve düğünlerde köçeklik yapar, panayır ayısını oynatırlardı.
Akşamları genelde meşaleler ışığında davullar çalar, halaylar çekilerek eğlenilirdi. Gündüzleri Sihirbaz gösterisinin yanı sıra, Kukla (ibiş), Gölge Oyunu (Hacivat – karagöz) , bazen de amatörce küçük tiyatro gösterisi yapılırdı.
Genelde her bayramda meddah, baloncu ve masalcı dede her zamanki yerini alırdı.
En tatlı yiyecekler arasında, akide şekeri, horoz şekeri, macun, patlamış mısır, gözleme, ekmek arası helva, etli pilavlar, muhallebi, meyan kökü şurubu, şıra yada buzlu limonata içilirdi.
Eski bayramlarda toplumda insanlar arasında bu şekilde daha çok kaynaşma olur, insanlar birbirine daha saygılı ve hoş görülü yaklaşırdı. Günümüzde ise bayramlar çok sönük geçmeye başladı ve ne yazık ki eskisi gibi kutlanamaz oldu.
Bayramlar, küskünlerin barıştığı, uzakların yakınlaştığı, çocukların sevindirildiği özel ve en güzel günlerdir.
Bu günlerde eskisi kadar olmasa da dost, akraba ve sevdiklerinizi aramak, bazen de gidip görmek, onları içten kucaklayarak sarılmak, beraber zaman geçirmek, tanımadığınız biriyle sohbet etmek bile samimiyetle hissettiğiniz her şey karşıya yansıdığı gibi, her iki tarafı da mutlu ve onura edecektir.
Bayramda, özellikle sevinçleri çoğaltarak ve paylaşmak güzeldir.
Her gününüz bayram sevinciyle geçsin..