“Elveda Lasinya” Kitabından bir şiir incelemesi
Hazırlayan: Elif Yavaş
Sibel Unur Özdemir’in ELVEDA LASİNYA adlı şiir kitabı, (Ürün Yayınları, Ankara -2015) mensur şiir türünde bir eserdir. Eser iki bölümden oluşuyor:
– Elvedadan Öncesi
– Elvedadan Sonrası
- Bölüm olan “Elvedadan Öncesi” kısmındaki “Dinle Lasinya” isimli şiiri incelemek, yorumlamak istiyorum. ( Sayfa: 55 – 56 – 57 )
DİNLE LASİNYA
“Beklemek ateşler içinde yanmak, özlem ise küle dönmektir.”
Ardında bıraktığın bu şehrin feryadıydı kulaklarımda yankılanan.
O nasıl bir sesti ya Rabbim, sağır olmaktan korktum.
Korktum ama –itiraf ediyorum- sağır olmaktan değil bir daha seni asla görememekten.
Özlemin nasıl tütüyor yüreğimde bilemezsin.
Gönlüm henüz patlamış yanardağdan farksız.
Hicran dalgaları acımasızca vuruyor gözpınarlarımın kıyılarına.
Hasret ağacının gölgesi soğuk.
Üşüyorum yokluğunda sensizliğin.
Soldu gittiğinden beri gönül bahçemin gülleri.
Karardı bakışlarımın renkleri.
Nefessiz, soluksuz, çaresiz en çok da sensiz kaldım.
Burnumda tütüyorsun burcu burcu.
Gül benizlim, gül kokulum, gül renklim, gül bakışlım, gül nefeslim…
Gül mühürlüm… Elinin üzerindeki o gül Yaradan tarafından sana bahşedilmiş olan bir başkalık.
O gül ki özleminle kızıllaşıyor gözlerimin önünde.
Dağılıyor ve tek tek dökülüyor yaprakları gözümün pınarlarından.
Öyle çok özlüyorum ki seni.
Keşke, keşke sen de benim, seni özlediğim kadar özlesen beni.
Bir gün varlığımı fark etmeni umarak, ihtimalleri peş peşe sıralayarak önünde arkanda dolaşıyor, sağından solunda geçiyorum fakat senin öyle meşguliyetlerin var ki bir türlü görmüyorsun beni.
Yine de…
Yoktu şikâyetim, yoktu işte, sadece umutlarım vardı yarınlara dair. Umutlarım beraberinde beklemeyi, beraberinde sabrı bırakırdı kucağıma, biçare kalbimi hırpalardı, aldırmazdım. Ben, ben de olanlarla yetinmeye çalışır, şükürler ederdim ve tevekkülü sanki kalbimmiş gibi taşırdım sol yanımda.
Ah kalbim ah! Yalnız kalbim, biçare kalbim, divane kalbim alış artık içinde bulunduğun ahvale ve her ne olursa olsun hüzün elbiseni çıkar üzerinden ve giyin kar beyazlarını.
Dinle naftalin kokulu o eski aşk şarkısını.”
Sibel UNUR ÖZDEMİR – Ankara (“Elveda Lasinya” kitabından)
“Elvedadan Öncesi” bölümünde toplam 47 şiir var. Şiirde Mevlana Celaleddin Rumi ile Şems-i Tebrizi’nin mısralarından esintiler hissedebilirsiniz. Şems ve Mevlana’nın uhrevî iklimi aynı kitabın diğer şiirlerinde de alenen hissedilebilir. Bu şiirde hece ölçüsü ve aruz ölçüsü yoktur. Şiir serbest ölçü ile yazılmıştır. İçinde alegorik çağrışımlar yer almaktadır. Şiirdeki kutsal duygunun ismi Lasinya, aslında Nedim isminin bir diğer yüzüdür. Lasinya yahut Nedim… Nasıl ki Divan Edebiyatındaki Leyla-Mecnun ikilisi varsa burada da Lasinya ön plandadır. Beşerî aşk ile ilahî aşk mısralarda bir aradadır lâkin buradaki aşktan kastedilen “ilahî aşk”tır.
Elveda Öncesi’nde aşkı arayış vardır şair(e)mizin mısralarında. Hicran, vuslat, hasret okları bir araya gelip bir arayış içindedir. Dünyalık heveslerden, kalabalık ve kuru gürültüden kaçış hâkimdir şiirin temasında ve ilahî aşka ulaşma çabası kendini ispatlar. LASİNYA; şairimizin ansızın kalbinde canlanan ve ruhundaki şiire tutunan hayali kahramandır, bir semboldür, aşka yönelişin soyut dilidir. Gül kokulu sevgiliye benzettiği, cana bürünen karakterdir Lasinya. Bu şiir ve kitabın içindeki diğer şiirler mensur şiir tarzında biraz da mektup türündedir. Şiirimizde mensur şiir-edebî mektup-deneme türlerini, üçünü bir arada hissetmek mümkündür. Sanki kelimeler bir mektup havasında sevdiğine hitap eder gibi yazılmıştır. Bir nevi kendi iç ben’iyle konuşma da hâkimdir, bu yönüyle deneme türünü çağrıştırır. Eserde düzyazı ve şiir ikilisini, mensur-manzum eser ikilisini görebilirsiniz.
Lasinya bu şiirde ‘özlenen’dir. Âşık ile maşuk misalidir aslında. Hüzün elbisesinin içinde daralan, vuslat ile hasret arasında çırpınan, gömleğini yırtıp da sonsuz aşka kavuşmayı arzulayan bir kalbin çığlığını dillendirir bu şiir. Nefessiz kalışın nefesi, sessiz mısraların iç sesi, hiç söylenmemiş sözlerin sözü, dillendirilmemiş şarkıların melodisi, hayal edilen hayallerin içinde yer alan ilahî aşktır Lasinya.
Kör kuyulara düşen Yusuf, balığın karnında çaresiz kalan Yunus, Şems ile yarenlik eden Mevlana misalidir şairimizin Lasinya’yı / Nedim’i arayışı. Kimliksiz bir yokluğun, hasret çeken âşıkların sesidir şiirin mısralarını dillendiren kişi. Keşke’ler ile iyi ki’ler arasındaki gidiş geliştir. Leyla, Aslı, Şirin için yollara düşenlerin timsalidir buradaki aşk. Elvedadan Öncesi’nde beşerî aşk varken, Elvedadan Sonrası’nda ise ilahî aşk hâkimdir. Şiirimiz sade dilde, saf Türkçeyle ve herkesin anlayabileceği tarzdadır. Şiirde Osmanlı Türkçesi, Arapça, Farsça kelimelere ve yabancı terimlere rastlayamayız. Lasinya’nın devamındaki şiirler de aynı şiir kitabında ve yine sade dildedir. Millî ölçümüz olan hece ölçüsünü sanki bazı mısralarda hisseder gibi oluruz fakat şiirde hece ölçüsü de yer almaz. Kafiye, duraklar, parmak hesabı ile ölçülere ayırmayı bulamayız. Serbest şiir türündedir. Mevlana’nın ünlü Mesnevi isimli eserini hemen hemen her mısrada hissederek görebiliriz.
Şiirin alt başlığıymış gibi, sanki şiirsel ifadeden ziyade özlü söz havasını barındıran cümle, “Dinle Lasinya” şiirinin giriş kısmında yer alır: “Beklemek ateşler içinde yanmak, özlem ise küle dönmektir.” İlk okuyuşta da güzel dokunuş ve imgeleri süsleyen edebî bir cümledir. Kadın şairimiz bu şiirinde; ardında bıraktığı şehirden, gürültüden uzaklaşıp iç sesine koşma hedefindedir. Yüreğinde özlem tüten şairin ilahî aşka yönelişi ham oluştan olgunluğa dek şiirsel bir edayla kendini gösterir. Şems ile Mevlana’nın sözleri misalidir Sibel Hanım ile Lasinya arasında yaşananlar. Şairin iç sesi, kimliği, hayalinde canlandırdıkları, burnunda tüteni, umutları, gökyüzünde aradığı, yeryüzünde hasret kaldığı, ilahî aşka boyandığı, naftalin kokulu eski şarkılarda aradığı, hıçkırıklarında hissettiği, gül kokusunda kaybolduğu, çaresiz kaldığı, sevgiye boğulduğu, gecesini gündüzüne kattığı, üç günlük ömrüne sığdırdığı, kahve telvesinde bile onu hayal ettiği, papatya yapraklarına dokunduğunda kalben hissettiği, hicranla vuslat arasında kaybettiği ve tüm soyutlukları içinde barındırdığı ilahî aşktır Lasinya. Lasinya çiçeğidir şairin hayallerini süsleyen. İnsanoğlu bir boşlukta olur da hani bu dünyadan ansızın göç etmek ister, işte aranılan sonsuz aşkın ifadesidir Lasinya. Kim bilir belki de hepimizin içinde bir Lasinya var. Papatya gülüşümüzde, karanfil kokumuzda, gül kokulu düşlerimizde büyüyen bir Lasinya çiçeğimiz var aslında bizim de. Belki onu ismi Leyla, Mecnun, Ferhat, Şirin değil de farklı bir imge.
Sibel Unur Özdemir Hanım’ın “Elveda Lasinya” kitabındaki “Dinle Lasinya” şiiri, birinci bölüm olan “Elvedadan Öncesi” kısmına ait şiirdir. Her şiirin mısrası aslında tane tane ele alınmalı diye düşünüyorum. Bu incelememde şairin eserinde yer alan şirinin sadece bir tanesini yorumlamak istedim. Diğer şiirlerini de merak edip okumak isteyenler adına herkesin şahsi edebî yorumlarıyla birbirinden farklı cümleler doğacağına inanıyorum. Mensur şiir ile mektup türünü andıran bu serbest ölçülü şiirimiz zamanla deneme havasına bürünerek içinde ilahî aşka yönelişin mısralarını dillendirir. Okuduktan sonra birkaç hafta etkisinde kalıp da not aldığım, edebî bulduğum bir eserdir.
Şiiri Okuyan-İnceleyen-Yorumlayan: ELİF YAVAŞ
Tarih: 14 Mart 2019 – Perşembe, TIP BAYRAMI
Kitabın Adı: ELVEDA LASİNYA (Ürün Yayınları, Ankara, 2015)
Kitapta İncelenen Şiirin Adı: DİNLE LASİNYA ( Sayfa: 55-56-57 )
Türü: Mensur Şiir-MektupYazarı-Şairi: Sibel UNUR ÖZDEMİR