Edebiyat ve Sanat Dünyasından Kısa Duyurular
ATAYURT YAYINEVİ 4. OKUR-YAZAR BULUŞMASI BAŞLIYOR
KERİM ÖZBEKLER/GAZETECİ-YAZAR-ŞAİR
ATAYURT YAYINEVİ 4. OKUR-YAZAR BULUŞMASI 18-19 EYLÜL 2021 TARİHLERİNDE ANKARA’DA YAPILACAK…
Yayınevi Yöneticileri’nin açıklaması, aşağıdaki şekildedir;
Daha önce üç defa gerçekleştirdiğimiz, ”Okur-Yazar Buluşması” etkinliğinin 4.sünü 18-19 Eylül 2021 tarihlerinde ”TSYD Ankara Şubesi Sosyal Tesisleri 19 Mayıs Spor Yerleşkesi Ulus-Ankara” adresinde yapıyoruz. Açık havada yapılacak bu etkinliğe bütün okurlarımız, Ankaralılar davetlidir.
Geniş yazar kadromuz ile imza ve söyleşi etkinliğimizde, sizi de aramızda görmeyi çok isteriz.
Etkinlik herkese açıktır, katılım ücretsizdir. Kitap satışı olacaktır, iştirak edecek yazarlarımızın isimleri aşağıdaki şekildedir.
Namık Kemal Zeybek
Feyzullah Budak
Uluç Gürkan
Neslihan Öztoprak
Vedat Çınaroğlu
Cihan Dura
Yavuz Selim Demirağ
Abdulkadir Yuvali
Yıldız Karacasoy
Alper Aksoy
Ismail Tezgel
Yaprak Gurdal
Hatice Zafer
Can Özoğuz
TC Hayat Özlem Kayalı
Nevin Aktulga
Nail Topal
Ayşe Işık Pehlivanoğlu
Nihan Ertem
Mustafa Çalık
Dırahşan Akınözü Ergin
Mehmet Taş
Feride Çiğdem Sönmez
Elif Sönmez
Ekrem Özdemir
Zeynep Bala
SsultAn Turalı
Mevlüt Aşgın
Ayse Musal
Didem Uslu
Mithat Akar
Serap Yeşiltuna
Cem Ayaz
Mehlika Mete
Aytaç Bozkuyu
Karibe Baysal
Yusuf Kenan Kisa
Umut Berhan Şen
Gürbüz Akhan Bolat
Mücahit Gezen
Miraç Demirbaş
Mehmet Pojon’un Anısına. İlgilenenlere, önemle duyurulur.
*******
HECE TAŞLARI ŞİİR DERGİSİ
*****
Kerim Bey merhaba,
Dedektif Dergi olarak bir Yaratici Yazarlik Atolyesi’ni destekliyoruz, bu atolye hakkinda gerekli bilgileri ekte bulabilirsiniz. Takipcilariniz ile paylasirsaniz memnun oluruz, sevgiler. (15 Eylül 2021 Çarşamba-14.35)
Turgut
******
ARATOS TARİH FELSEFE KÜLTÜR SANAT DERGİSİ’NİN 105.SAYISI YAYINLANDI, OKUMAK VE YAZI GÖNDERMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ BİLGİLERİ KULLANABİLİRSİNİZ.
Uğur Pişmanlık
Aratos Dergisi ve Kültür Sanat Evi
Gözlükule Mahallesi, Abdi İpekçi Caddesi, No.86
33400 Tarsus-Mersin
0-533-7434789
*****
Çınardibi Kültür Merkezi
cinardibikm@gmail.com
1 Kasım 2006’da, İstanbul/Ümraniye/Kazım Karabekir Mahallesi’nde, “kapitalizmin halka dayattığım yozlaşmaya ve yabancılaşmaya karşı alternatif oluşturmak iddiası” ve “Başka bir MAHALLE mümkün!” sloganıyla YOL’a çıkan Çınardibi Kültür Merkezi’nin youtube kanalı açılmıştır. Kanalımıza abone olmayı unutmayın. 93 videomuz beğeninize sunulmuştur.
https://lnkd.in/dB6PkMHQ
*****
Kerim Bey Merhaba,
Zeynep Sare için, rahatsız ediyorum.
Zeynep Sare, SMA Tıp 1 Kas hastası. Paylaşımlarımda da, görüyorsunuzdur… Gönüllüsüyüm…Sesini daha fazla insana duyurmak amacıyla aile ile canlı yayınlar yapacak farklı insanlara ulaşmak adına çabalıyorum… Bu yayınlar minimum 1 saat aile ile Instagram veya benzeri platformlarda olabilir… Amaç, daha çok yere sesimizi duyurmak … Onun için, her geçen gün zamanı daralıyor… Ve bu yüzden, daha hızlı hareket etmemiz gerekiyor… Bana bu konuda destek olabilirsiniz misiniz ? (13 Eylül 2021 Pazartesi-17:26)
HANDAN YAZICI
İnsanlar, sizinle mi temas kuracaklar ? Mesajınızı, aşağıdaki şekilde 6-7 yerde yayınlayabilirim, uygunsa tamam demeniz yeterlidir. İlave olarak, telefon verecekseniz onu da mesajın altına yazabilirim. İlgilenenler, size müracaat edebilirler.(13 Eylül 2021 Pazartesi-17.38)
KERİM ÖZBEKLER
Çok memnun olurum … 05336539307 her yerde paylaşabilirsiniz hiç sorun yok Kerim Bey her zaman destek olacak kurum kişi vb her yeri arayabilirim akildaki tüm sorulara cevap verebilirim … Samsun içinde bizzat gidip görüşebilir Samsun dişi için gönüllülerimizden irtibat kurulması için yönlendirme yapabilirim … Vakti çok çok az bebeğimizin … Destekleriniz o kadar kritik ki … Valilik izni vb talep edilecek tüm dokümanlar profilimde mevcut ayrıca isteyen herkese yollayabilirim.(13 Eylül 2021 Pazartesi-17:42)
HANDAN YAZICI
Tel.0-533-6539307
E Posta.handan240680@gmail.com
****
BEĞENEREK OKUDUĞUM YAZILAR…
****
YÜKSEK YÜKSEK TEPELERE EV KURMASINLAR TÜRKÜSÜ’NÜN HİKAYESİ…
Malkara köylerinden alındığı belirtilen türkünün, filmlere konu olacak hikayesi şöyle;
Çok eskiden, köyün birinde Zeynep isimli çok güzel bir kız vardır. Onaltıya yeni bastığında, Zeynep’i köylerindeki bir düğüne gelen Ali isimli bir genç görür ve çok beğenir. Köyüne döndüğünde, hemen dünürcü gönderir. Zeynep’i, Ali’ye verirler ve hemen düğünleri olur.
Zeynep’in gelin gittiği köy ile kendi köyü arası, üç gün üç gece mesafededir. Zeynep, anne baba ve kardeşini tam 7 yıl göremez. Bu özlem, Zeynep’in yüreğinde her gün biraz daha büyüyerek dayanılmaz bir hal alır. Köyün büyük tepesinde bulunan evinin bahçesine çıkarak, kendi köyüne doğru için için kendi yaktığı türküyü mırıldanır ve gözleri uzaklarda sıla özlemeni gidermeye çalışır.
Kocası, Zeynep’in özlemine pek aldırış etmez. Kaldı ki eski sevgisi de pek kalmadığından, Zeynep’i horlamaya eziyet etmeye başlar. Sonunda bu özlem ve horlanma, Zeynep’i yataklara düşürür.
Gün geçtikçe hastalığı artan Zeynep’in düzelmesi için, köyden gelip geçenler anasının babasının çağrılmasını ister.
Başka çaresi kalmadığını anlayan kocası da, kaynanası ve kayınbabasına haber vermeye gider. Altı gün altı akşam süren bir yolculuk sonrası, köye ulaşan anne-baba Zeynep’i yatakta bulurlar. Perişan bir halde olan Zeynep, hala türküsünü mırıldanmaktadır. Anne babası da, türküyü söylemeye başlarlar. Çevrelerindeki bütün köy kadınları, duygulanıp ağlarlar. Annesi, fenalık geçirir. Bayılan Zeynep, hasretini giderir ama çok geç kalınmıştır. Bir daha iyileşemez ve ölür, türkünün sözleri aşağıdaki gibidir.
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşırı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler
Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim
Babamın bir atı olsa binse de gelse
Annemin yelkeni olsa uçsa da gelse
Kardeşlerim yolları bilse de gelse
Uçan da kuşlara malum olsun ben annemi özledim
Hem annemi hem babamı hem köyümü özledim…
****
ARNAVUT HASAN TAHSİN PAŞA 500 TENEKE ALTINA SELANİK’İ YUNANLILARA SATMIŞTIR. (?)…
Halbuki Selanik’te kaybedilmiş bir şey yoktur henüz, düşman şehre girebilir ama göze alınamayacak zayiatlar verdikten sonra…Balık baştan kokar. Balkan Savaşları’nda, Çanakkale Savaşı’nın aksine Osmanlı Ordusunun özellikle kilit mevkileri Türk olmayan subaylardan oluşmaktadır. Eğer bir komutan teslimden konuşuyorsa, işin çivisi çıkar. Nitekim emir komuta zinciri kopar, erler techizatı ve cephane sandıklarını arazide bırakır dağılırlar. Hatta top arabalarının koşumlarını keserler, atlara binen kaçar.Türk ordusu böyle bir zillete tarihi boyunca düşmemiştir, durun yapmayın diyenler de saldırıya uğrar.(Arnavut Hasan Tahsin Paşa Yunanlılarla anlaşır. Selanik’i ve Türkleri Yunanlılara satar. Yunan hükümeti vasıtasıyla paşayı İtalya’ya ailece kaçırdılar. Kaçmak için gerekli gemiyi de Yunan hükümeti tahsis etti. Bir kısım tarihçilere göre 500 teneke altın bazılarına göre çok farklı rakamlarda altına Selanik’i Yunanlılara sattılar. Kenti teslim eden Osmanlı garnizon komutanı Arnavut Hasan Tahsin Paşa, gıyabında çıkarılan bir kararla ölüme mahkum edilmişti. Ancak Arnavut Tahsin Paşa, Selanik’ten ayrılınca gittiği İsviçre’de hayatını kaybetti.Sırp, Yunan, Bulgar kuvvetleri için de durum parlak değildir aslında. Hava soğuk, zemin ağırdır. Çamurda yatmaktan bıkmış usanmış, insanlıktan çıkmıştırlar. Kolera veba yaygındır, bakteriler baruttan fazla can yakar. Hepsi bir yana başlarında zafere inanan bir komutan yoktur, bıkkındırlar. Öyle ya savaş savaş nereye kadar? Bulgarlar Ege’ye açılabilmek için Selanik’i çılgınca arzulamaktadırlar ki bu güç Rumlara karşı kullanılabilir pekâlâ. Ama Arnavut Tahsin Paşa şehri Yunan’a teslimde kararlıdır ve bunu bir an önce yapar. Bulgar ordusu yaklaşmadan…Düşman şehre girerken askerimize istirahat emri verir, adeta misafir gibi karşılar.Evet! Bir asır evvel böylesi bir 9 Kasım günü (1912) Selanik teslim edilir, üstelik dişe dokunur bir şey koparılmadan.70 modern top, 70 bin tüfek, milyonlarca mermi, 1200 hayvan ve daha kullanmaya fırsat bulamadığımız tayyareleri düşmana bırakırlar.25 bin er ve bin subay teslim olur. 15 bin er firar eder ya da bulunamaz.Bütün bunlara karşı lütfedilen şeyler komiktir, yok efendim subaylara kılıç taşıma hakkı bağışlanmış da filan… 470 yıllık Türk hâkimiyeti bir anda biter. Rumlar yollara dökülür, kızlar balkonlara… Çiçek atan atana.Caddelerde haçlı flamalar, mavi mavi bayraklar…Yunan Veliahtı Konstantin’in yayınladığı bildiriye göre Osmanlılar serbest kalacak, şer’i mahkemeler işine devam edecektir güya… Rumlar verdikleri hiçbir sözü tutmaz, sakin geçen bir günün ardından yağma, cinayet ve tecavüzler başlar. Din hürriyeti lafta kalır, hoca efendileri sallandırır, camilere çan takarlar.Taşkınlıklar Kölnische Zeitung muhabirinin bile canını sıkar. “Rumlar Haçı kana boyadılar” der, “İnsanlık bu mu acaba?”Yunan hükümeti iaşesini taahhüt ettiği Osmanlı askerlerini aç bi ilaç bırakır. Çoğu vefat eder, fırsatını bulan kaçar. Firarlar domino taşı etkisi yapar, diğer birliklerin de moral ve disiplinini bozar. Panik sari hastalık gibi yayılır, mevziler boşalmaya başlar. Hasılı Selanik’in teslimi ile Garp Ordusu çöker, Edirne bile elden çıkar.
*****
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA BİR İNGİLİZ DERVİŞ;ARMİNİUS WAMBERY, DİĞER ADI İLE REŞİT PAŞA…
Önce, Türkçe öğrendi. Sonra dinini, kılığını ve adını değiştirdi. Adı Arminius Wambery idi, Türklerin arasına Reşid Paşa adıyla karıştı. Devletin, en üst makamlarının arasına karıştı. Sultan Abdulhamid’le dostluk kurdu, güvenini kazandı. Anadolu ve Orta Asya, seyahatine çıktı. Artık, o bir derviş idi…Tam 4 yıl Osmanlı topraklarında kaldı. Osmanlıcayı mükemmel denebilecek kadar iyi konuşuyordu. Hiç kimse, ondan kuşkulanmadı. Herkes tarafından, büyük saygı ve ilgi gördü.Ta ki, yıllar sonra Londra’ya döndükten sonra anılarını yazınca deşifre oldu. İngiliz casusu idi!…Anılarında, şunları yazıyordu.
-“Derviş kimliğiyle, aralarına girdim”,
– Eğer hakiki hüviyetim meydana çıkmış olsaydı, değil burada. Osmanlı Sefarethanesi’nin has itibarlı misafiri olabilmem, hayatım dahi tehlikede kalırdı.
-Ben Reşid Efendi, sefirin has misafiri ve dostu olarak bu Türk hacıları nezdinde gün geçtikçe itibar sahibi oluyordum.
-Öyle saf ve mert insanlardı ki, kendi hayatlarında yalan söylemedikleri için hiç kimsenin. Ne sebeple olursa olsun yalan söyleyebileceğine, hele hakiki hüviyetini saklayacağına asla ihtimal vermiyorlardı.
-Türkler en mert, saf ve güvenilir insanlardır. Muhataplarını da kendileri gibi bilirler ve her söylenene itimat ederler. Bilhassa dini ve manevi bahislerde kimsenin yalan söyleyeceğine, asla ihtimal vermezler.
-Benim tam bir derviş hüviyet ve şekli içinde ve alıştıkları üslup ve hususiyetlerle aralarına girdiğim Türkmenler, kısa zamanda öylesine bağlandılar ve inandılar ki. Kazancımı, tarif edemem.
-Birçok hastalar, benden iyi nefes istiyor. Bazısı, hekim olduğumu zannederek tedavilerinin yollarını araştırıyorlar. Bazısı, ilaç yapmamı rica ediyorlardı.
-Ve ancak, sorulan suallere cevap verdim.
-Binlerce kadın, çoluk çocuk. Kız, ihtiyar. Genç, etrafımızı aldılar. Birbirinin üstüne yığılmış, bizi görmek. Sevap olur diye, ellerini üstümüze sürmek. Ellerindeki testilerinden bizlere birer yudum içirdikten sonra, bu suyu her derde şifa olarak saklamak. Hayır duamızı almak için, rahat nefes aldırmaz olmuşlardı.
-Türkmenlerin hepsi, İslam’dır. Yalnız, dinini de hakki manasıyla bilmezler. Birkaç kelime din konuşan, başlarına imam olur. Ben de, onu yaptım.
*****
Yıl.1955…
İstanbul’da bir sokak umuma açık tuvalet gibiydi..Bahçe duvarları nedeniyle her taraftan görülmeyen sokakta gelen geçen küçük tuvaletini duvarlara yapıyordu..
3 numaralı evde oturan emekli İhsan Ergün beyin eşi Makbule hanım, gelen misafirlerine dert yanıyordu..
“Yoldan geçenler küçük abdestini bahçe duvarına yapıyor. Belediyeye başvurduk.. Buraya işemeyiniz diye levha astırdık ama hiç faydası olmadı.. Bu bizi çok rahatsız ediyor.”
Misafirlerin arasında bulunan İhsan beyin yeğeni mühendis Namık bey ayağa kalktı, “Ben bu işi hallederim” dedi ve aşağıya indi..
Hemen kazma kürekle işe soyundu..
Yere mezara benzer bir tümsek yaptı..
Duvardan taşlar alarak tümseğin çevresini çevirdi..
Etrafındaki ağaçlara bezler bağladı..
Yukarı çıktı “Tamam bu iş oldu” dedi..
Gerçekten de o günden sonra kimse sokağa işemiyordu..
Hatta gelen geçen mezar görünümlü tümseğin başında dua ediyordu..
Mahalledeki kadınlar da ağaçlara bez bağlıyordu..
Aradan yıllar geçti..
Bir gün yan komşu Zafer hanım panik halinde Makbule Hanımı ziyaret etti..
Nefes nefese rüyasını anlattı..
“Ak sakallı bir dede gördüm.. Ben İhsan beyin bahçesindeki mezarda yatan Ahmet Dede’yim, mezarın üzerine ismim yazılı bir taş dikin dedi.”
Bunun üzerine oraya bir taş dikildi, şimdi herkes orada dua edip dilek tutuyor.(?)
***
ERDOĞAN, 17 YIL ÖNCE KIBRIS’I RUMLARA VERDİ!
Yılmaz Dikbaş
0-532-2333152
Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 47. yıldönümünde AKP’li Başkan Erdoğan çok sayıda siyasetçi ve devlet görevlisiyle Kıbrıs’a gitti.
Erdoğan giderken, Kıbrıs’ta bir “Müjde” vereceğini duyurdu.
Bu haber Saray yandaşlarını coşturdu. Beklenti şuydu: Azerbaycan ve Pakistan, KKTC’yi, yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini resmen tanıyacaklar, böylece KKTC “devlet” konumuna geçecekti.
Kıbrıs’ın uluslararası konumunu bilmeyenler elbette çok yanılıyorlardı.
Nitekim 19 Temmuz 2021 günü KKTC Meclisi’nde bir konuşma yapan Erdoğan, “Müjdesinin”, Kuzey Kıbrıs’ta bir cumhurbaşkanı külliyesi, yani sarayı yapmak olduğunu açıkladı!
KKTC’nin bağımsız bir “devlet” olarak ilanı söz konusu olamazdı. Çünkü Erdoğan, 17 yıl önce Kıbrıs’ı Rumlara vermişti!
Bu gerçeği sizlere, tamamı Avrupa Birliği’nin (AB) resmi belgelerine dayalı tarihi bilgilerle sunacağım.
Türk dış siyasetinde çok önemli bir dönüm noktasının belgelerini içeren bu yazımı okumakla kalmayıp dosyanızda saklamanızı öneririm.
TESLİMDE İLK ADIM
Recep Tayyip Erdoğan, Kıbrıs’ı Rumlara verme yolunda ilk adımı 29 Ekim 2004 tarihinde attı.
Avrupa Birliği (AB) Anayasası 29 Ekim 2004 tarihinde Roma’da, 25 Üye devletin Kraliçe, Başkan, Cumhurbaşkanı, Hükümet Başkanı tarafından imzalandı.
Üç aday adayı ülkenin; Türkiye, Bulgaristan ve Polonya’nın, devlet başkanları, başbakanları da ayrı bir protokol imzalayarak AB Anayasasını kabul ettiler.
Türkiye’yi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Başkanı Abdullah Gül temsil ettiler.
İmza töreni Papa 10. Innocent’in heykeli altında gerçekleştirildi.
Papa 10. Innocent, Türklere karşı ilk Haçlı Seferlerini düzenleyen papazdır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın imzaladığı AB Anayasasının giriş bölümü şu sözlerle başlamaktadır:
“DRAWING INSPIRATION from the cultural, religious and humanist inheritance of Europe…”
Türkçesi:
“Avrupa’nın kültüründen, dininden ve insanlık mirasından İLHAM ALARAK…”
AB Anayasasının, Avrupa dininden ilham alınarak hazırlandığı vurgulanıyordu.
Peki, Avrupa’nın dini nedir? Hiç kuşkusuz, Hıristiyan dinidir.
Hiç tartışmaya yer yok, AB Anayasası, bir Hıristiyan anayasasıdır.
Peki, nasıl oluyor da halkının yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye, bir Hıristiyan Anayasasının buyruğu altına girmeyi kabul ediyordu?
“Minareler süngü, camiler kışla” diyerek halkın din duygularını sömürüp iktidar yolunu açanlar, nasıl oluyor da Türkiye Cumhuriyeti’ni bir Hıristiyan Birliği’ne teslim ediyorlar, üstelik bu anlaşmayı Türklere ilk Haçlı Seferlerini düzenlemiş papanın huzurunda imzalıyorlardı?
Bu sorunun cevabını Recep Tayyip Erdoğan şöyle vermekteydi:
“Benim Emir-Komuta Merkezim ne emrederse onu yaparım. Papaz elbisesi giyeceksin derse Papaz elbisesi bile giyerim, bu şekilde gider görevimi yaparım.”
Öyleyse Recep Tayyip Erdoğan’ın Emir-Komuta Merkezi emretmiş, Recep Tayyip Erdoğan da, gerçi papaz elbisesi giymemiş, ama Türklerin düşmanı Papa’nın heykeli altında Hıristiyan Anayasasını imzalayıp kabul etmişti.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 29 Ekim 2004 tarihinde Roma’da imzaladığı AB Anayasasını imzalayan üye devletlerden biri de, Kıbrıs Cumhuriyeti idi.
Yalnız AB Anayasasında değil, tüm AB belgelerinde Kıbrıs’tan sadece şöyle söz edilmektedir:
“The Republic of Cyprus”. Yani, “Kıbrıs Cumhuriyeti”.
Ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yönetimi Rumlardadır
Roma’da imzayı, Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Başkanı Tassos Papadopoulos atmıştı.
İmza töreninden sonra Recep Tayyip Erdoğan, Nicos Anastasisdes ile birlikte Aile Fotoğrafı’nda yer almıştı.
29 Ekim 2004 tarihinde Roma’da AB Anayasasını imzalayan Recep Tayyip Erdoğan, Kıbrıs’ın Rumların yönetiminde olduğunu kabul etmiş oldu.
Bu, Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’ı Rumlara verme yolunda attığı ilk adımdı.
Şimdi gelelim, ikinci ve belirleyici adıma.
TESLİMDE İKİNCİ ADIM
17 Aralık 2004 tarihinde “Council of the European Union”, yani Avrupa Birliği Konseyi toplandı.
Bu toplantı sonucunda “Başkanlık Kararları” başlığı altında alınan kararlar bir rapor olarak açıklandı.
Bu raporda 17 – 23. maddeler sadece Türkiye’yi ilgilendiriyor, Türkiye’nin yerine getirmesi gereken koşullar sıralanıyordu.
Bu maddeler kabul edilirse, Türkiye’ye “Aday Üye Müzakerelerinin” başlayabilmesi için bir tarih verilecekti.
Bu maddeler kabul edilmeden, Müzakereler başlamayacaktı.
İşte, bu maddelerin içeriği:
- Rum yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti tanınacaktır.
- Kıbrıs Cumhuriyeti de Gümrük Birliği kurallarının geçerli olduğu ülkeler listesine eklenecektir.
- Kıbrıs Cumhuriyeti bandıralı gemilerin ve Kıbrıs’a ulaşmış gemilerin Türk limanlarına girmesine izin verilecektir.
- Üyelik müzakereleri “ucu-açık” olup sonucu garanti edilmeyecektir.
- Türkler AB’ye üye olduktan sonra bile AB ülkelerinde serbest dolaşamayacak, Türklere vize kaldırılmayacaktır. Ama AB vatandaşları Türkiye’de serbestçe dolaşabileceklerdir.
- Türkiye’de yabancı işçilerin serbest dolaşımını kısıtlayan engeller kaldırılacaktır.
- Yabancı yatırımlara karşı konulmuş kısıtlamalar kaldırılacaktır.
- Kürtlerin haklarını ve özgürlüklerini tam kullanmalarına izin verilecektir.
- Türkiye’de Müslüman olmayan toplulukların özgürlüklerini kullanmada karşılaştıkları sorunlar ortadan kaldırılacaktır.
- Ordu, sivillerin kontrolüne geçecektir.
- Ermeni soykırımı tanınacaktır.
- Ermenistan ile halen kapalı olan kara sınırları açılacak, diplomatik ilişkiler kurulacaktır.
- Dicle ve Fırat nehirlerinin üzerindeki barajların ve sulama sistemlerinin yönetimi uluslar arası bir kuruluşa verilecektir.
- İran, Türkiye’nin potansiyel bir düşmanı olarak kabul edilecektir.
- Türkiye ile Rusya arasında yeni bir siyasi rekabetin doğabileceği dikkate alınacaktır.
- Devlet bankalarının ve işletmelerinin özelleştirilmesi hızlandırılacaktır.
- Canlı hayvan ve et ürünlerinin Türkiye’ye ithali serbest bırakılacaktır.
- AB Müktesebatının tamamı kabul edilecektir.
Bu çok ağır koşullar içeren rapor, Konsey’de saatlerce tartışılır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çok zorlanmış, Kıbrıs’ı Rumlara teslim edişini Türk halkına nasıl açıklayacağını bilmediğini söylemiştir.
Recep Tayyip Erdoğan’ın sıkıntısı, Kıbrıs’ı Rumlara verişinin Türkiye’de nasıl savunmasını yapacağını bilmediğinden kaynaklanmaktadır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın imdadına İngiltere Başbakanı Tony Blair yetişir.
Tony ve Erdoğan bir odada yalnız başlarına uzun süre görüşürler. En sonunda Tony Blair, Kıbrıs’ı Rumlara veren Tayyip Erdoğan’a şu taktiği verir:
“Sen halkına, imzaladığın anlaşmanın sadece bir ticari anlaşma olduğunu ısrarla söyle!”
Bu taktiği benimseyen Recep Tayyip Erdoğan odadan çıkar, Konsey’in toplandığı salona döner ve anlaşmayı imzalar. İlginçtir, çok ağır şartlar içeren bu anlaşmayı Konsey’in bazı üyeleri bile şaşkınlıkla karşılar. Bunlardan bazıları Recep Tayyip Erdoğan’a;
“Biz bu şartları kabul etmeyeceğinizi, direneceğinizi sanıyorduk! Eğer direnseydiniz bizler de sizi destekleyecektir!” demişlerdir.
Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık 2004 günü Kıbrıs’ı resmen Rumlara vermiş olur.
18 Aralık 2004 tarihli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yanlısı gazeteler, haberi şu başlıklarla verirler:
Posta: “Büyüksün Türkiye!”
Hürriyet: “İstediğimizi aldık”
Sabah: “Avrupa İhtilalı”
Star: “70 Milyon Coşku”
Zaman: “Yeni Türkiye”
Yeni Şafak: “Başardık”
Vakit: “Hayırlı Olsun”
Değerli Dostlar,
Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’ı Rumlara verişinin öyküsünü çok ayrıntılı olarak, AB belgelerinden İngilizce alıntılar da yaparak, “AVRUPA BİRLİĞİ TABUTA ÇAKILAN SON ÇİVİ” ve “İĞFAL” adlı kitaplarımda anlattım.
Birinci baskısı Kasım 2006’da yapılan “AVRUPA BİRLİĞİ TABUTA ÇAKILAN SON ÇİVİ” kitabım bugüne kadar 7 baskı yaptı.
Aradan geçen 15 yılda, bu kitapta verdiğim bilgilerden tek bir satırının bile “doğru olmadığını” söyleyen bir devlet yöneticisi, bir siyasetçi, bir büyükelçi, bir diplomat, bir akademisyen, bir yazar, bir gazeteci çıkmadı!
Birinci baskısı Ocak 2011’de yapılan “İĞFAL”, bugüne kadar 3 baskı yaptı.
Aradan geçen 10 yıl içinde, bu kitapta verdiğim bilgilerden tek bir satırının bile “doğru olmadığını” söyleyen bir devlet yöneticisi, bir büyükelçi, bir diplomat, bir siyasetçi, bir akademisyen, bir yazar, bir gazeteci çıkmadı!
Değerli Dostlar,
KKTC, yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adında bir devlet, bağımsız bir varlık YOKTUR!
KKTC, başta ABD ve AB olmak üzere dünyada HİÇBİR ülke tarafından tanınmamıştır!
KKTC, hem Kıbrıs’taki hem de Türkiye’deki Türkleri aldatmak, uyutmak için kurulmuş bir kukladır, günümüzde bu kuklanın ipleri Başkan Erdoğan’ın ellerindedir.
Türklerin bu gerçekle hemen yüzleşmesinde sayısız yararlar vardır…(27 Temmuz 2021 Salı)
*****
KİM NE DEDİ ?
****
Uyumak güzel de, kitle halinde uyuyunca sıkıntı büyük oluyor.(Ferhan Şensoy)
****
ABD, Türkiye’yi göçlerle içeriden çökertmek istiyor.(Sadettin Tantan)
****
Göçmenler buraya suç, uyuşturucu ve vahşet getirdiler.(Donald Trump)
******
*****