Çocuk ismi ile müsemmadır / Cemil Biçer
MÜSEMMA
İsmin içerdiği manayı, kişilik özelliği yansıtma hali olarak tanımlanır sözlüklerde.
İsmimiz; doğumdan ölüme kadar taşıdığımız en önemli parçamızdır, parçamız olmaktan öte belki de özdeşimizdir. Bu anlamda çocuklarımıza isim koyarken çok düşünmeliyiz,“ince eleyip sık dokumalıyız”, zira bir ömür boyu taşıdığı ismin altında ezilmek de var, sosyal çevrede alay konusu olmak da.
Geleneksel olarak Anadolu‘da, çocuğa dedenin veya babaannenin adı verilir. Bu gelenek son yıllarda ikinci isim veya göbek adı kisvesi altında verilerek yozlaşmaya başlamıştır. Dönem dönem ulusal kahramanların adı olur ya da siyasal düşüncemizin önder liderlerinin adlarını koyarız ama nedeni ne olursa olsun isimler bir sosyal gerçekliliği de beraberinde taşır.
Bebek ölümlerinin çok olduğu yerleşimler de “YAŞAR” adının çoğunlukta olduğu bir realitedir, ya da nüfus planlamasının ölçüsünü kaçıranların çok olduğu yerlerde erkek çocuklara, “DURSUN”, kız çocuklarına “YETER” isimlerinin yaygınlığı gibi.
Konuyu gündeme almamdaki amacım, isminin altında ezilen arkadaşlarımın ızdıraplarına tanık olmamdır. Görevli olduğum okulda bir öğretmen arkadaşım vardı adı: ŞIT, soyadı: TIRIŞ, şaka değil, tamamen gerçek… Çok bilgili entelektüel, okuyan araştıran bir öğretmenimizdi. Briç konusunda Türkiye çapında etkinliği vardı. Ancak içine kapalı sessiz hep başı önde dururdu. Kolay kolay söze karışmaz, sormadan yanıt vermez, hani derler ya “çerkes gelini” gibi tam öyle işte.
Arkadaşlığımızın pekişmesi uzun bir zaman aldı, ŞIT Hoca ile. Kendisine hocam ya da öğretmenim diye hitap ettiğimiz sürece bir iletişim sorunu yaşamıyorduk, ama es kaza “ŞIT Hoca” veya “ŞIT Bey” diye hitap edecek olsak hemen renk atar, yüz ifadesi sinir uçlarına basılmışcasına bir ifade alırdı. Özel bir sohbet esnasında konuyu bu davranışına getirdim. Kendisinden yaşça ve kıdem olarak büyük olduğumdan, bana karşı çok nazik ve saygılı idi. Sohbetin samimiyeti ile bana açıldı. İsminin altında ezildiğini ve ismini duyduğunda kontrol edemediği öfkesinin kişiliğinde yarattığı travmayı anlattı.
Anlatırken, gözleri doldu. Bir yandan da gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu. Kalktım kucakladım genç dostumu. Empati yaptığımda hakikaten taşınması oldukça güç bir yüktü bu. Hem adı hem soyadı genelde kullanılan isimlerden değildi ve alay etmeye makara yapmaya müsait bir durum içeriyordu. Çocukluğundan, gençliğinden başından geçen dramatik olayları anlattı. İsmi yüzünden sürekli kavga çıkarttığını, bunun hırçınlığının nedeni olduğunu söyledi. Lisede üniversitede hiç kız arkadaş edinememiş ŞIT Hocam; kızlar onunla hep alay etmiş. Bir keresinde zor bela bir kız arkadaşı olmuş. Hep gözden uzak yerlerde gezerlermiş; ne zaman kız hadi arkadaşların oturduğu, kafelere gidelim dese ŞIT Hocam bir bahane uydurmak zorunda kalıyormuş. Zira kızın arkadaşları bunları beraber gördüklerinde başlıyorlarmış “şıttt” diye manasız sesler çıkartmaya.
Yıllar sonra ailesinin zoru ile mutaassıp bir çevreden tesettürlü bir ev hanımı ile evlendirmişler ŞIT Hocamı. (“ŞIT” ismin anlamı; adı Kur’an da zikredilmeyen, ama dinsel ahitlerde zikredilen Adem’den sonra ikinci peygamberin adıdır).
ŞIT Hocanın bu zoraki evliliği, üç çocuğa rağmen yürümemiş. Eşi ile arasındaki eğitim ve sosyal uçurum nedeni ile ayrılmak zorunda kalmış, ŞIT öğretmen.
O bunları anlatırken, gözyaşlarına hakim olamadı yine. Ben de duygu yoğunluğuyla gözyaşlarımı gizleyemedim.
Ona; “Seni bu dertten kurtarmalıyız acilen” dedim.
Kızarmış gözlerini kocaman kocaman açarak “Nasıl yani?” diye sordu.
Gülümsemeye çalışarak “Dünyada isim kıtlığı mı var? Atarız ŞIT’ı, yeni bir isim buluruz” dedim.
Bayram çocukları gibi fırlayıp boynuma sarıldı!
“Sahi yapabilir miyiz bunu hocam?” diye hıçkırdı. Boynuma sımsıkı sardığı kollarını zorlukla çözüp “yaparız hocam yaparız! Kolay şimdi bu işler. Bir haftaya kalmaz yepyeni bir ismin olur, ama sen şimdi kendine çok sevdiğin bir isim bul” diyecektim daha sözümü tamamlamaya fırsat vermeden, “VOLKAN!” diye kükredi.
Sonra ses tonunun volümünden utanarak “Volkan olsun Hocam” dedi. ”Ben 30 yıldır kendimi hep bu isimle çağırırım” diye fısıldadı.
Müstehzi bir eda ile “tamam, Volkan Hocam” dedim. “Volkan olacak.”
Sigara içerken, babasına yakalanmış ergen bir çocuk ifadesiyle kızararak fısıldadı.
“Soyadımı da değiştirsek başlamışken”, bunu söylerken arsızlık yapmış olmanın mahcubiyetini yaşıyordu.
“Olur tabi Volkan Hocam, ama soyadını ben vereceğim” dedim.
”Onur duyarak taşırım sizin verdiğiniz soy adı Hocam” diye haykırdı.
“Soyadın DENİZ olmalı” dedim
“DENİZ” …Volkan DENİZ .
Öğrencilerimin birinin babası, ilçe adliyesinde asliye hukuk hakimi idi. Hafta başında ŞIT Hocam ile kendisini ziyaret edip konuyla ilgili izlememiz gereken yolları öğrendik ve 15 gün içinde yeni yepyeni bir insanın doğuşuna tanık olduk. ŞIT TIRIŞ Hocayı tüm ezilmişlikler ile gömdük. Şimdi neşeli şen şakrak konuşurken, insanın yüreğini delen sevecen bakışları ile yeni bir insan kazanmıştık “VOLKAN DENİZ” .
Yaz tatili dönüşü Volkan Hocanın Adıyaman Kahta‘ya tayin isteyip gittiğini, yeni adıyla yeni bir hayata başladığını öğrendik. Eminim çok mutludur.
Gerçekten de insan ismi ile müsemma olurmuş. Ben bu sözün gerçekliliğini bizzat yaşayanlardanım. Lütfen çocuklarımıza kendi içsel komplekslerimizi tatmin etmek için isim takmayalım.
Cemil Biçer