Çivisi Oynayan Fotoğraflar | Sonay Karasu
Hafızamın duvarına astığım bütün fotoğrafların oynamıştı çivisi; bir bir düşüyorlardı. Önce renkleri soldu, sonra tebessümleri…. Bugün farkettim ki artık çok uzaktan bakıyorlardı. Bir iki cümleden de ibaret olsa razı gelebilirdim veda sözlerine…
Seslerinden kalan son hatırayı saklardım iç kulak zarımda. Kim bilir!
Belki söylenecek bir şey kalmamıştır.
Ya da çok şey vardır da gerek duyulmamıştır. Hangisi diğerinden daha feci bir ihtimal karar veremedim şu an.
Bütün afetler yaşanmış ve geriye ne kaldı ise sessizce kabullenilmiş yetim bir acı.
Veya
Kopamayan fırtınaların beklenişi gibi korkulu ve derin bir his.
Biri birinden sessizce giderse orada hüzün kalır.
Biri birinden sözcükleri kıra döke giderse de orada hüzün kalır.
Olan oldu; ruhumun arka kapısından süpürülen bölük pörçük anıları, alelacele kirli bir çuvala dolduran hurdacıya kaldı bütün suçlar.
Nereden geldim?
Neredeydim?
Nereye gidiyorum?
Bir boşluğun sırtına yapışmış, içi yağmur yüklü bulutların içinden geçiyorum. Ülkemin göğüs kafesini sızlatan bir ağrı ile eşdeğer bir kaygıyı en cesur halimle taşıyorum.
Sahip çıkamadığım umudumu demir kapılı bir yetimhaneye bırakır gibi gözüm arkada kalarak terk ediyorum. Bir gün geri almak için döner miyim? Dönsem de beni affeder mi? Bekler mi beni? Kucağıma sığmayan soru yığınlarım ve hastalıklı şüphelerimle uzaklaştım oracıktan. Bıraktığım bendim aslında; hafızamın duvarından düşen son fotoğrafta kendimi gördüm. Hiç bir zaman net hatırlayamadığım çocukluğumdu çatlayan çerçevede yaralanan.
Artık biliyordum.
Bir cam kenarından ibarettim.
Beklemeyi iyi bilen ve iyi bildiği beklemekten beslenen.
Sonay Karasu