Bir Aşk Hikayesi | Emine Akcan
Telefonun uzun uzun çalmasıyla oturduğu yerden elini uzatarak telefonu masanın üzerinden aldı. Arayanın ” Canım” diye kayıt ettiği sevdiği adama ait olduğunu görünce bir an duraksayıp, sonra telefonun açma tuşunu kaydırarak açtı. Heyecanla derin bir nefes çekmiş ama kalbinin her an yerinden fırlayacakmış gibi atmasına engel olamamıştı.
Titreyen sesiyle ” Alo Levent!..”
” Merhaba iyi misin…? Sesin iyi gelmiyor!”
“İyiyim, biraz üşütmüşüm galiba… Sen nasılsın iyi misin?..”
” Eh… İyi sayılırım. Merak ettim seni, sonra önemli bir şey söylemem gerek, eğer vaktin varsa.”
” Evet dinliyorum!”
” Ben düşündüm de eğer kabul edersen birlikte olalım, ben… ben seni çok seviyorum, eğer sende halâ seviyorsan… Benimle evlenir misin? Hande… Evlenir misin?”
Hande her an oraya yığılabilirdi, heyecandan ne diyeceğini bilmeden, sorulan soru karşısında donup kalmıştı.
” Hande orda mısın? Hande!.. Hande!..”
Kadın Derin derin nefes alıp toparlanmaya çalışırken, telefonda ki ses merak ve telaşla Hande deyip durmuştu.
” Buradayım, ben… Ben çok şaşırdım, doğrumu söylüyorsun!”
” Ah!.. Hande elbette doğru söylüyorum, bitsin bu acılar; ömrümün geri kalanını seninle geçirmek istiyorum, sen istemiyor musun?”
” Bende istiyorum ama…”
” Ne aması ne olabilir ki… Karar verecek yaşımızı çoktan geçtik. Yoksa beni istemiyor musun? söyle eğer istemiyorsan.”
” Sus lütfen!.. Beni anlamıyorsun. Karar verecek yaştayız elbette ama ya tanıdıklarımız eş dost ne derler ha… Söyle ne derler, bu yaştan sonra?”
” Hande hep onlara yetişeyim derken, kendimize geç kaldık. Kendin için bir şeyler yapmanın zamanı geldi de geçiyor tatlım anladın mı, yolun sonuna doğru gidiyoruz. Senin için, bizim için yaşamamıza izin ver lütfen… Seni çok seviyorum ve çok sevdim. Bir daha bu fırsatı yakalamaya biliriz. Gençliğimiz heder oldu gitti, izin ver de bundan sonra ellerinden tutup, yanında olayım, nefesin olayım.”
Hande artık telefondaki sesi duymuyor içini saran bu korku ve heyecandan her an düşüp öleceğini hissetmişti.
” Alo Levent… Düşünmem gerek anlıyor musun, izin ver lütfen!.. Ben seni ararım olur mu?..” Telefonu kapatmıştı. Aldığı teklifle odanın içinde volta atmaya başladı. Sigara üstüne sigara içmişti.
O anda Levent’te alacağı cevabı sabırsızca beklemişti. Ya kabul etmezse?
“Offf… Allah’ım onu kaybedeceğim, bir kez daha onu kaybetmeyi asla kaldıramam!”
O gün hiç yatmamıştı. Günlerce sevdiği kadından telefon gelmesini beklemiş ama o telefon bir türlü gelmemişti. Ölü bir ruh gibi dolaşıp durdu. Hiç bir yere sığmıyordu artık. Evde boğulacağını hissederek kaldırımlarda yürüdü… Yürüdü. Ayakları onu sahile götürmüştü. Deniz kenarındaki küçük kulübe şeklindeki kafeye ait masada, garsonun getirdiği çayı yudumlamış, sigarasını derinden çekmişti acıyla dolan ciğerlerine. Öksürükle boğuştu bir ara ama o halâ sigara içmeye devam etti. Kül tabağının içi sigara izmaritiyle dolmuştu. Deniz öfkelenmiş, çıldırmış gibi dalgalandıkça üzeri hafif hafif ıslanmış, dalga, martı sesleri ve iyot kokulu havayla birlikte son sigarasını da içine çekerek içmeye devam etmişti. Ne çok sevmişti Hande’yi. Şimdiki çabayı yıllar önce göstermediğine isyan etmişti.
“O olmazsa yaşayamam!”
Bu söz içini acıtsa da, kördüğüm düşüncelerle karanlığa düşmüş nefes alamamış öksürükle boğuşmuştu. Umutsuzca evine doğru gitmeye çabalamıştı.
O gün gelen telefondaki ses:
“Levent teklifin halâ geçerli mi?”
” Evet… Benimle birlikte olmaya hazır mısın Hande… Benimle bir ömür birlikte olmaya var mısın?”
“Evet!.. Evet!. Evetttt!”
“İyi o zaman gelip seni alayım mı gülüm?..”
“Ben gelirim Levent, Sen beni otogarda karşıla.”
Hande’nin kalbi bir kuş olup uçmuştu yerinden. İlk kez kendi için, hiç kimseye sormadan özgürce, cesur davranmış kabul etmişti. Bu güne kadar hep el için yaşamış, kendine geç kalmış, doğru zamanda; doğru bir karar vermişti, hayatının kendisine ait olduğunu ilk kez öğrenmişti.
Giysilerini yerleştirdiği valize umut ve hayallerini de koyarak gidecekti sevdiğine. Bineceği otobüs firmasından biletini de telefonla internet üzerinden almıştı. Bir taksi çağırarak kendini otogara bırakmasını istedi. Bütün umutlarını toplayarak ardına bile bakmadan taksiye binerek otogara gelmişti. Nihayet saati dolmuş, otobüs hareket etmişti. Gözlerini kapatarak bütün bu olanların hayal olduğunu düşünmüştü. Öyle ya!.. Yıllardır hasretiyle yandığı sevdasının peşinden gitmek, aklının ucundan bile geçmemişti.
Her şeyin böyle ani ve hızlı olması akıl erecek iş değildi. Hayaller ve umutlarla on altı saatlik yolculuktan sonra gelmişti sahil kasabasına. Otogarda kendini bekleyecek olan sevdiği adama kavuşmasına dakikalar kalmıştı. Duran otobüsten valizini almak için muavinin yanına doğru ilerledi. Valizini alarak sağına bakındı, soluna bakındı ama Levent’i göremedi. Bir telaş ve korkuyla sağa sola koştu o yoktu. Bekledi… Bekledi… Telefon!!! Neden telefon açmak aklına gelmemişti ki… Telefonla aradı sevdiğini.
Karşıdaki kadın sesi…
“Şu anda aradığınız kişiye ulaşılamıyor, lütfen daha sonra arayınız!” dedi.
Yıkılmıştı bilmediği bu yerlerin yabancısıydı. Dipsiz karanlık kuyuların içinde kayıp olup gitmişti, çaresizlikle yere çöktü. Bağırarak ağlamaya başladı.
“Allah’ım yardım et!.. Allah’ım lütfen yardım et!”
Gözlerindeki akan yaşlar yanaklarından aşağıya süzülmüş kan ter içinde kalmıştı.
” Olamaz!.. Olamaz!!!” diye haykırarak yerinden doğruldu.
Gözlerini açtığında işte o an kendini evinde, yatağının içinde buldu. Ürkek, korku dolu bakışlarla etrafı gözü yaşlı izledi. Her yer bulanık ve karanlıktı. Kendine geldiğinde iç geçirdi. “Aman Allah’ım hepsi rüyaymış! Bu gerçek olamaz!”
Tüm yaşadıklarının bir rüya, bir kabus olduğuna inanamadı. Gözlerinden akan yaşa engel olamamıştı. Gerçek hayatta kaybetmenin acısını yıllarca çekerken, rüyalarda bile kavuşmasına izin vermemişti KADER…
Emine Akcan
—