ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Bakir kalırsa aşk, çocuklar ihtiyarlar/ Mehmet Hameş

08.03.2019
1.465
A+
A-
Bakir kalırsa aşk, çocuklar ihtiyarlar/ Mehmet Hameş


On iki aydan mart farklılığını gösterir her zaman. o delidir hepsinden. birden çiçekler, dallar güneş damlalarıyla oynaşır, kuşlar kanatlarını çırpar; korkularına sarınmaz. asılı çamaşırlar mis kokular yayar yumuşak rüzgârla. bazen düşüncesini değiştirip kışa döner.

bugün günlerden yirmi üç mart, bulutsuz duru bir cumartesi. yani onun doğum gününe yirmi gün var daha. odada keder, olağanüstü bir keder dolaşmakta. ayrılık, aşkın derin denizinden demirini kaldırmakta ve dönüşsüz yolculuğuna hazırlanmakta.

başında patlamaya hazır tabancaydı

boynunda soğuk bir bıçak

neylesen yaşanacaktı bu sızı

ah yakası kapanmayan sevda

doğum sancısı gibi

devindi boşluğunda

hintgüreşi bir yolculuk…  valizini hazırlatır, geçmişten ne varsa hatırlatır, iğne ipliği bile içine yerleştirirsin. kirlilerin temizlere karışır, geçmişi şimdiyle dürersin seslice. kahvaltıdan kalan bulaşıkları başıboş bırakır, iki soluk çekilen sigarayı küllüğe bastırır, yarım bıraktığın metinlere öfkeyle bakıp yürürsün balkona. kıştan sakladığın, toprağını değiştirdiğin, zamanında su içirdiğin çiçeklere bakakalırsın, dağdan denizi seyreder gibi.

yetiş yepyeni sabahlara

dillensin eskici sesi

bir çığlık da sen patlat

sat senden kalan ne varsa

bahçesi sisli barınağa at

ayaklarına dolanan kediyi

göz göze değdiği anda kötülüğün ikizi geliyor aşka… boş bir adadan oluşan devasa hücredesin: kimsesiz, kilitsiz, teknesiz… bir bakmışsın ki uzaklaşmışsın, seni sen yapandan. derinden iç çekensin. neden yürüyemediğini, geleceğe gidemediğini kestiremeyip küçük adımlarla dönersin gölgede. acılarının dinebileceğini, düşlerini eyleme çevirebileceğini sanırsın ama yanılırsın gün ilerledikçe. böylece baharını kar kaplar, ruhunu karaya boyar ve tarumar eder her şeyi.

o akdeniz, sen seyhan’dın. toroslardan dolana dolana akardın sahiline. orkide, nergis, çiğdem, zambak, sümbül, kardelen, menekşe… çiçeklerinde birikmiş, çam gölgelerinde dinlenmiş yağmur damlasıydın milyarlarca. çağladıkça akdeniz yapıyordun onu. seni bundan seviyormuş meğer.

yenilgin başından belliydi

kendine katildin ona siper

bırak, girsin zahit koynuna

demircinin kızarmış demiriydi: kalbine saplanan, koynunda soğuyan: saflığını kılıcı sanan, seni biçimden biçime doğrayan. meğer bundan seviyormuş seni.

denizi dalgaya kışkırtan

rüzgârın hüneridir

ey delişmen biçen sevda

tufansan da çekicisindir

kış sonunda gerinir

kar altında yatan yılan

naçarlıkla toprağı sindirir

bahara yetişmek için

yaşadıkça yaşayacak o, ur

uğur ola karalar giyeyim

dilsizliğimin dili anlat da

kılıcınla kalbimi sileyim

o, akdeniz’in ılık gövdesiydi sende. kış ortasında dalgalarının kollarında yüzdün, tuzlu sularından yuttun; mehtaba karşı sesini uyuttun sesinde. derinlerinde gezindin yüreğinden sevinçler toplamak için yüreğine. yaşadıklarınızı kalbinin en derinine bir hazine gibi sakladın; onu tanıyanlara dilsiz, tanımayanlara belleksiz oldun.

her insanın bir aymazlık zamanı var

aşksızlar: mühürsüz hükümdarlar

sel kayadan sadece toz koparır

ama ova da tozdan oluşur

dönüşsüz yolculuğa hazırsın. boşlukta ana ve ara renklerle bezenmiş eşsiz kelebekler gibi, kırda gürbüzleşmiş çiçekler gibi, gökyüzünden sarkıtılan rengarenk kurdeleler gibi karma karışıktır belleğin. geçmişle gelecek ufukta birleşir yol aldıkça;  ışıkla ışık, karanlıkla karanlık bütünleşir ve yeni bir güne girersin. kendi kendine şöyle dersin: aşk düştür, ayıkken gerçekliğinden düşülür; insanla doğa, doğayla ölüm arasında muammadır o,  dolaşır kalbinde durmadan…  

ey insan, sen değil misin aşkı aşk yapan?

kirpikleri asma filizi

mektup sisli muhbir

ikirciği birlikte getirdi

incir çekirdeği bir sihir

gözleri iki zifir üryani

bulutu almış koynuna

kesildi yarıda yağmur zili

kaldı sema sınıfına

çıktı çarşı sessizliğin sesine

huysuz devinimi damladı

çıplak kol uzandı endama

bıraktı boğuşmaya sığınağı

altı delik bir çaydanlığa

koydu karınca ölü toprağı

sözü aktı göz dibine

günler günahla marazlı

buza uzandı kara sokağı

kızı ıhlamur kokusu

baba korkusu: fısır fısır

izi nasır dudağında

kuşlar balkonda: pır pır

dönüşünde, dünkü gündüzde ve gecede senden kalan şeyler ararsın. bakarsın ki sende hiçbir şey kalmamıştır ona dair… gönül zenginine kavuşmak gelir içinden. nesli tükenmekte olan kelebeğe dönüşür, baharın son deminde kendine eş ararsın. dalın buğusunda, çiçeğin kokusunda, mavi ve duru boşlukta; sana benzeyen biriyle oynamak istersin, haz sonsuzluğuyla.

yürürsün yürünemeyecek uçurumlarda. müebbet hükümlü gibi adımlarında bir duruş bulur seni görenler. gün ilerler, silinir gündüzden kalan her şey ve aşka dair ne varsa yalana dönüşür gecede.

masumiyet öldürüldükçe

cellatlar iktidar

bakir kalırsa aşk

çocuklar ihtiyarlar

yaşayacaklarınız vardı oysa; dağların, çiçeklerin, kuşların diliyle sevginin halleri. gözlerini gözlerine değdirdiğinde, ellerini ellerine iliştirdiğinde, gövdeni gövdesine kenetlediğinde, aydan tepsiyle sunacaktınız gecenin karanlığına ışığınızı. o ışık ki: düşlerin en ince hali, karanlığın acı çeker hali, hiç ulaşılamamış renk armonisi. söylenmemiş fakat söylenecek sözlerin lâl hali, yani çocuk hali ikinizin.

yitirilmiştir yitirilen ve geri getirilemeyen zamandır o: ılık esen rüzgârdı, tavus kuşu tüyüydü tenini süpüren, hassas yerlerinde gezinen.

heybem şiir dolu senin olsun                             

senin olsun tüm mevsimler

devinen dallarımın birleştiği kök

ayrılığın rengi sevgiyle solsun

diz çök yaşanası aşk, artık diz çök

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.